Forum Logo  

Geri Git   ForumKalbi.Com > Görsel ve İşitsel Sanat Yapıtları > Sinema

Sinema Beyaz perde hakkında bilgiler ve haberler


Film Replikleri

Beyaz perde hakkında bilgiler ve haberler


Kullanıcı Etiket Listesi

Like Tree45Beğeniler

  
 
LinkBack Seçenekler Görüntüleme stilleri
Alt 25 Şubat 2024, 20:58   #1
Çevrimiçi
WoodStock 🤘☮
 
Adawong kullanıcısının Avatarı
 
Profil ayrıntılarını görüntüleyebilmek için kayıtlı kullanıcı olmanız ve üye hesabınızla oturum açmanız gerekmektedir.
Okkirmizi Film Replikleri

Kuru Otlar Üstüne 2023





İnsana ait hiçbir şey yabancı değil.

Ama hocam dedim sana aslında şunlara hediye alıp durma.

Bizim buralar da sizin oralar gibi değil hocam. Her bölgenin bir realitesi, geleneği, göreneği var nihayetinde.. Buralarda böyle şeyler yanlış anlaşılabilir diye diyorum.

- Ya bırak Allah aşkına Kenan ya, geleneğinden göreneğinden başlatma şimdi ya.. Ulan lafa gelince mangalda kül bırakmazsın mücadele bilmem ne.. Şimdi iş başa düşünce kılın kıpırdamıyor korkudan..

Ne alakası var gerçeği söylüyorum. Vaziyet bu..

- Başlatma lan vaziyetinden.. Ya oğlum sen realiteye teslim olmuşsun ya başka adaletsizliklere niye anırıyorsun ki o zaman. Bağnaz alışkanlıklarınızı esnettiysek biraz, fena mı yaptık. Beldenize medeniyet getirmek için risk aldıysak.

Ya böyle mi gelecek medeniyet.. Bırak hocam ya..

- Böyle gelecek tabii hocam başka nasıl gelecek yani. Sen baksana etrafına.. Sen, ben, biz, öğretmenler yapmayacaksak kim yapacak bunu yani? Biz de kölesi olacaksak senin gelenek dediğin cenderenin, sokmayacaksak elimizi taşın altına, kim sokacak?

***


Size tavsiye, bundan sonra sınıfta fitneci, fesatçıların, dedikoducuların egemenliğine boyun eğmeyin. Anlaşıldı mı? Zaten bu kişilerin karakterleri filan belli. Hepiniz iyi tanıyorsunuz onları. Birkaç kişiler zaten. Böyle insanlar var hayatta. Her zaman olacaklar. Önemli olan bu insanların kötülüklerine karşı mücadele etmeyi bilmek. En iyi mücadele de muhattap olmamak bu kişilerle, arkadaşlık kurmamak yani.. Anlaşıldı mı?


***




Karın tokluğundan daha önemli şeyler var bu hayatta.


Karın tokluğundan daha önemli bir şey mi var?

-Gerekirse batarız kaybedecek neyimiz kalmış.

Ulan sahip olduğun hayat az şey mi ulan. Gençliğin lan gençliğin.. Gençliğin az şey mi? Sen böyle şimdi işkembe-i kübradan sallıyorsun.

- Amaçsız, inançsız onursuz olsa yine de değerli mi ya hayat dediğin şey.

Tabii ki değerli.. Sana kalsa eline mavzer almayan herkes şerefsiz. Öyle mi yani?

Gençlik muhteşem bir şey ama ne yazık ki gençlerin elinde harab olup gidiyor. Yani biz burada şimdi amaçsız, inançsız, onursuz mu oluyoruz.

**


Ya işte görüyorsun hoca. Kendi başına dikilmek zor buralarda. Herkes bir yana devrilmeni ister. Kimisi korkak der, kimisi hain der.. Öteki gelir dönek der, bir şey der. Böyle böyle gider bizim hayatlar..


***






İstanbul'a gidip de sosyalleşememek gibi bir şey var mı zaten. Orada sosyalleşemeyen dünyanın hiçbir yerinde sosyalleşemez.

- Ama işte birilerinin de kalması lazım sonuçta. Sen kaç, ben kaçayım, o kaçsın. EE ne olacak?

Ee tabii. İşin o tarafı da var tabii de.. Yani bireyde kendi yaşantısını da dizayn etmek durumunda canım bir yerde..
- Ya o olur mutlaka.. O yaşamın seyir içinde de..

Ben doldurdum vaadimi artık. 4 sene yetmez mi..

- Sen yeter diyorsan yetmiştir canım. Diyecek bir şey yok. Ama bence sen köpürtüyorsun biraz. Abartıyorsun yani.
Bütün sıkıntılarının faturasını buralara kesiyorsun. Bence alakası yok. İstanbul'da seni ne bekliyor sanıyorsun. İnsan nereye giderse kendini de götürüyor sonuçta.

Şuan bunları düşünecek durumda değilim. Şuan tek bildiğim şey burada algımın yorulmaya başladığı...Nereye baksam bir boşluk, soğuktan kıvranmış büzülmüş nesneler.. Aç, hasta, bi çare köpekler.

- Valla senin gibi biri, İstanbul'u bırak, İsviçre'ye de gitse görecek benzer şeyler bulur. Merak etme sen.

Kaderimle yazgımla yüzleşmiş olurum. İyi ya da kötü. Boğulacaksak büyük denizde boğulalım.

- Ben de senin gibiydim patlama öncesi.. Böyle bir şeyleri yetiştiremeyecekmişim gibi aceleci, telaşlı, öngörüsüz.
Sağduyuya mı davet ediyorsun beni yani. Yetinmeye şükretmeye..


-Yoo alakası yok. Yani şimdi şikayet ediyorsan bir şeyler yapılabilir. Yapılmalıdır anlamı çıkar buradan. Şimdi sen farkediyorsun, rahatsız olup şikayet ediyorsun, hâliyle bir refleks göstermen gerek ama sen de bu yok. Kaçıyorsun gibi biraz.

Ne yapacağım canım şimdi? Hayatımı bu topraklara mı adamam mı gerek onu mu diyorsun yani? Tamam işte görevimizi yaptık bitti gidiyoruz..Yani daha ne yapayım.

Benimle hiç alakası olmayan bir yere ömrümün, gençliğimin 4 senesini vermişim yetmez mi ya..

- Yeter ama birilerinin de bir şeyler yapması lazım sonuçta. Ben her zaman kolaylaştırmaktan yanayım. Mesela el atmalı, dokunmalı bir şeylere. Çünkü dünyanın ihtiyacı olan şey bu. Şimdi böyle politikayı yakından takip ediyorsun da herşeye kızıyorsun ya mesela..

Kim kızıyor?

- Sen..

Yok canım. Haber okuyorum ama çokta takip ettiğim yok. Ha sen herşeyi eleştiriyorum falan diye mi öyle diyorsun.

-Evet yani işte. Peki sonuç ne oluyor? Benim babam da senin gibi mesela biliyor musun? Emekli. Yapabileceği hiçbir şey yok. Sadece kızıyor.

Ee ne yapsın canım adam. Gidip meclisin önünde kendini mi yaksın?

- Hayır canım ama şikayet etmekle eleştirmekle bir şey olduğu yok sonuçta. Yani icraata bakmak lazım. Sen mesela nasıl bakıyorsun şimdi dünyaya? Kendini konumlandırabiliyor musun?

Konumlandırmak derken?

-Yani nasıl tanımlıyorsun? Necisin yani?

Necisin mi? Neci ne ya?

- Sonuçta bir kitleye dahilsindir ya.. Hiçbir tercihin yok değil mi?

Kendimi tanımlama ihtiyacı hissetmiyorum diyelim. Belki eskiden vardır böyle bir şey ama artık geride kaldı bu aşama sanki ya.

- Bunun aşaması mı olur canım? Nasıl katkı verdiğini düşünüyorsun çevrene? Sonra dünyaya? Ne yapıyorsun mesela?

Şimdi burada iyilik mi yarıştıracağız ya..

- Yoo iyilik falan değil ya. Yani neye dahilsin, neredesin? Nereye ait hissediyorsun? Onu soruyorum ben. Tabii cevaplamak istersen.

Valla bilmiyorum sürekli bir takım grupların, ideolojilerin içinde kalabalıkla birlikte korunaklı bir şekilde yaşamak hiç bana göre değil. Ya kusura bakma.

-Niye? Dayanışmaya inanmıyor musun?

Yoo inanmamak değil de.. Bunun insan özgürlüğüyle bağdaşmadığını düşünüyorumdur belki.

- Neden?

Bilmiyorum. Ama tek bildiğim bünyemde bu tarz bir varoluşu kararlılıkla reddeden ne olduğunu tam olarak bilmediğim bir şeyin olduğu.

-Ama sadece seninle ilgili bir şey değil ki bu ya. Ne yapıyorsun yani dünya için? Ne yaptığını düşünüyorsun.

Onu soruyorum ben.

Herkes veriyordur kendince bir şekilde katkı. Bu çok üzerinde düşünülecek bir şey değil. İmkanı olan, duyarlılığı neticesinde bir şeyler yapar yapıyordur. İstemese de yapmaz.

-Topluluk hâlinde yaşıyoruz. Herkesin kendince imkânları vardır sonuçta dimi? Mesela haberlerde aile cinayetlerini, tecavüzleri, yolsuzlukları, mültecileri görünce sen görünce ne düşünüyorsun?

Ee üzülüyor tabii insan. Ama dünyanın da acısı da bitmez ki.

-Yani kulak tıkıyorsun.

Yok canım o kadar da değil.

- Evet, benden uzak olsun, bana dokunmasın da diyorsun.
Öyle düşünsem ne olur. Yok mu hakkım. illa herkes kahraman mı olmak zorunda?

- Değil tabii ama bildiğimiz bencilliğin ılımlaştırılmış hâlinden bahsediyorsun. Dünyanın akıldan, eşitlikten, vicdandan uzaklaşmış bi' hâlde olmasının sebebi bu değil mi?

Ya sen dünyanın her yerde geçerli aynı kurallarla yönetilebileceğini mi düşünüyorsun? Yani bize burada mantıklı gelen düşünce, Moğalistan'da da mantıklı görülecek diye bir şey mi var?

- Kültürel olarak farklılıklar olsa da insanların temel ihtiyaçları her yerde aynı değil mi sonuçta.

Bilmiyorum bana sorma bunları. Ben daha kendi düşüncelerime bile hazır değilim.

- Ne gibi mesela..

Ya bilmiyorum valla. Bence adalet arayışı da beklentisi bile ütopik, eşitlik bile öyle. Herkesin eşit olması gerekir ki, bu çok saçma. Herşey birbirinden farklıdır ya. Dünya birbirinden farklı ve sürekli yer değiştiren güçlerin mücadelesinden ibarettir. Tarihte bunun toplamı değil midir zaten. Ama buna inanmayız, inanmak istemeyiz.

Şahsen ben bunu düşünmek bile istemem çünkü gerçek bir kaos demek. Oysa hayatın devam edebilmesi için düzen gerekir. Yani senin bahsettiğin bu umutlu güzel yalanlara inanmak durumundayız.

- Yalan değil ya.. Gerçek bu. Sadece bu. Tarihin yapısı bu. Sen kaosa ilerletici doğurgan bir güç olarak bakmazsan üzülür durursun böyle. Hayır, keşke senin keyfini kaçırmayacak bir tarih olsaydı insan ama maalesef olmamış ya.

Sürekli eğilmeye, şükretmeye çağırıyorsun farkında olmadan. Kendi savunduğun ilkelere ters düşmüyor mu biraz?

- Hiç alakası yok, çok basit söylediklerim. Hiçbir afili söz ya da tespit; kim ne derse desin kıtlıkla can çekişen bir coğrafyaya bir bidon su götürmekten daha kıymetli değil.

Şu bi' çare dünya için bir şeyler yapılamazdı, kendimize sormamız gereken asıl soru bu. Her şeye rağmen.
Yapılabilir tabii ki. Ben onu reddetmiyorum da..Sen niye bana çullanıyorsun ya ben onu anlamadım.


-Seninle konuşuyorum.

Ya ben o soruları sormaktan yoruldum.

-İyi de yani değişmesi gerek diyor musun?

Yani değişse iyi olur diyeceğim şeyler de var, demeyeceğim şeyler de var. Şimdi ne diyeyim ki sana şimdi.. Ama çağımızdan, geldiği noktadan mutlu muyum, memnun muyum dersen değilim.. Yani bunun için illa bir safa girmeyi, bir yerlere dahil olmayı gerektirecek bir durum da değil.

-İşte bence en büyük sorun da bu. Yani senin gibi toplumun eğitimli, aydın diyebileceğimiz kesimi bu tarz belirsizlik içinde kaybolup gidiyor. Böyle susuyorlar. Meydanı cahil andavallara bırakıyorlar.

Ehh meydan dediğin de zaten bu cahil andaval tayfasına göre bir yerdir belki de ondan. yani bu keskin, karşıt kamplara ayrılmanın insan faktörü olduğu, ideolojilerin, görüşlerin, hatta amaçların yeri geldiğinde insanlar tarafından kolaylıkla birer araç hâline dönüştürülebildiği artık anlaşılmadı mı ya çoktan? Ya bak billmiyorum bunlar benim üzerinde çokta düşündüğüm şeyler değil. İnsanoğlu işte hayal ediyor, deniyor, yapıyor, sonra da yıkıyor. Tarihte bir şekilde böyle işliyor işte. Tarih umut etmenin yorgunluğunu çağrıştırıyor bana daha çok.

- Ama sen de bu tarihin sonucusun en nihayetinde, öyle değil mi? Yani tarihe belirli bir sistem doğrultusunda bakarsak, bizi öznel yorumlardan karmaşadan kurtarmaz mı?

Peki sen insanların tüm ihtiyaçları karşılandığında gerçekten mutlu olabileceklerine inanıyor musun?

-Niye inanmayım ya. Zaten elimizde bu umuttan başka da bir şey yok ki. Belki soyut bir fikir ama insanlık için umut en önemli ilerletici güç olmadı mı her zaman..

Mehdi bekleyen ilahi dinler gibi..

- Ne alakası var.. Bağlamın o kadar yanlış ki.. Ben bir şeyler yapabilmenin hiçbir zaman acizlikle denk tutulamayacağını savunuyorum.

Toplumsal kurtuluşa inanıyorsun, bireysel kurtuluşa inanmıyorsun.

- Bir toplumsal mücadele var ve bunun sosyal sorumluluğu var diyorum. Sen kendini bu sürecin neresinde görüyorsun?
Ben kendimi özgürlükten yana görüyorum.

-Özgürlük dediğin ne ya. Ne senin özgürlük dediğin?

İnsanın özgür olması. Nasıl tarihin bir işleyişi, dünyanın bir yörüngesi varsa, insanın da yörüngesi özgürlüktür.

-Toplumcu insanlar, özgürlüğü kısıtlanmış, bir kafeste yaşayan insanlar gibi mi geliyor sana? Zaten bir insanların özgürleşmesi için mücadele veriyoruz.

Ya ben de bir takım yardım kuruluşlarına derneklere üyeyim ya ona bakılırsa.

- Yaklaşımın tuhaf yani. Lümpen takılıyorsun biraz. Suya sabuna bulaşmayım, ama birileri ayağıma bir şey getirirse o aşamada destek vereyim düşüncesindesin.

İlla polis copu mu yemem gerekiyor ?

- Liberaller gibi konuşuyorsun. Peki o aşamada destek verirsen güçlünün yanında yer almak anlamına gelmeyecek mi? O zaman şimdi güçlünün yanında ol. Doğrudan sistemi, iktidarı destekle.

Sen duyarlılığı ölçmeye kalkışıyorsun. yani bu intihar hakkında yargıda bulunmak kadar nafile.

- Yo hiçbir şey ölçtüğüm yok. Ama senin hiçbir şey yapmadığın gibi yapanları da yaftalaman da ağrıma gitti biraz. Konu oradan başlamadı mi zaten?

Ben insanlara güvenmediğim halde güvendiğimi söylesem sen daha mı mutlu olurdun yani.

- Söyle tabii düşündüklerini.. Söylüyorsun da zaten. Ama çok kolay genelleme yapıyorsun. istisnalar vardır, öncesinde de sebepler.

Valla fedakarlığın bile diğerini kendine borçlu bırakmak anlamına geldiğini düşünüyorum. Yani orada kendini patlatan canlı bombanın bile amacının yok olmak değil, var olmak olduğunu görüyorum. İdeolojik güdülerle bir araya gelmiş bütün o insanların her bir şeylerine sinen kör ahlaklarına, birbirleriyle hemfikir olmanın mutluluğunu yaşamalarına, ya da o hakedilmemiş ayarsız güvenlerine de sinir olmadan da duramıyorum ya. Kusura bakma. Yani hep birlikte aynı şeyi düşünmek neden bu kadar önemliyse..

Ya bense bütün bu gürültünün ortasında yapayalnızım. Ama yine de içimdeki o eşssiz kaynağın şırıltısı, en sessiz anlarda bile, karşı çıkmanın ve sıkılmanın ne denli insanca olduğunu hatırlatıyor bana. Yani takıntılarla fikirler arasındaki ilişkiyi görebilecek yeteneğimin olması beni yozlaşmış duruma düşürmez bence.

- Ya bir insanın ister yüce bir amaç, bir ideal, bir dava uğruna olsun, isterse de başka bir sebeple, hatta beyni yıkanarak bile olsun, kendini feda edebilme cesareti göstermesinin hiç mi önemi yok peki? Hele bugünümüzün dünyasında..

Vardır tabii olmaz mı.. Ee o zaman senin o bacağına malolan o patlamada, kendini patlatan o canlı bombayı da hoş görmen, anlaman gerekiyor bir şekilde ama bunu yapabilecek misin? Yani düşünceleri ve inançları ne olursa olsun. Hımm.

-Yaparım gerekirse.. Ayrıca yozlaşmış olduğunu da ima etmedim de düşünmedim de.. Sadece senin o aşağıladığın insanlar, ortak aydınlık idealler, benzer sorunlar nedeniyle bir araya gelmiş olamazlar mı? Sadece birlik olarak senin bilmediğin, yalnızca belli bir dayanışma içinde olabilirse aşılabilecek engeller ya da kötülükler yok mu yani dünyada?

Var tabii canım. Vardır tabii ki ben ona da bir şey demiyorum. Şöyle bir şey diyeyim sana.. Bir topluluğun davranışı, onu olluşturan bireylerin teker teker gösterecek oldukları davranışlarının toplamına eşit değil biliyorsun.

Sadece bunu bilmek bile.. Hangi gerekçeyle bir araya gelmiş olurlarsa olsunlar yani süreden uzak durmak için yeterli bir sebep sayılmaz mı ya?

- Tuzu kuru olanın böyle bir lüksü olabilir.

Sürü içinde yol almak istersen, hayatın boyunca sadece kıç görürsün diye bir atasözü var biliyorsundur belki.

- İyide yani sadece kıç görse bile kendi hayatı için büyük bir nimet, güven, sıcaklık anlamına geleceği hayatlar da var ama. Öyle değil mi?

Peki o zaman sen? Sen nasıl katkı veriyorsun?

- Ben mi? Ben artık veremiyorum.Malulen emekli oldum gördüğün gibi.

****




Peki o zaman şöyle sorayım.. Ben bir suç mu işledim senin gözünde? Samet'le yaşanılan şey beni senin gözünde suçlu biri mi yaptı? Senin arkadaşlığına ihanet mi etmiş oldum? Ya da ne bileyim bir kızda hayal ettiğin ahlak seviyesinin altında mı kaldım? Lütfen yanlış anlama. Sanma ki senden bir şey bekliyorum. Hiçbir beklentim yok. Sadece merak ediyorum. Çünkü kendimi bir kadın olarak bu halimle başkalarının gözünde ilk kez sınıyorum. Bu yeni hâlimle neler yapmaya hakkım olduğunu, neler yapabilmeye gücüm olduğunu merak ediyorum. Bir insan olarak artık bu dünyada ne kadar yer kapladığımı anlamaya çalışıyorum. Ben bu bacakla birlikte neler kaybettiğimi, elimde kalanın ne olduğunu bilmek zorundayım. Sanma ki acıma şevkat veya anlayış bekliyorum. Yok öyle bir şey, herhangi bir şey talep edilmiyor yani burada. Bir daha görüşmeyebiliriz de hatta. O da problem değil. Belki de haklısındır kendince. Bilmiyorum ki. O da olabilir. Ama bana öyle geliyor ki, dünya da güzel olan her şey daha insana ulaşamadan, insanın kendi ördüğü ağlara takılıp kalıyor.

***



''Burada yalnızca iki mevsim yaşanır hocam'' demişlerdi yeni geldiğimde.. Kış ve yaz. Gerçekten de öyle oldu yine, baharı yaşamadan yaza geçtik. Aylar boyunca karlar altında kalan otlar hayata küsmüş, yeşermeden sararmış gibiydi. Bir kaç hafta önce neşeyle şakıyan kuşlar bile yılgınlık içinde ötüyordu. Metruk bir değirmen gibiydim, işe yaramaz, gözden çıkarılmış, kuşların bile uğramaktan vazgeçtiği yıkılmayı bekleyen bir değirmen. Yeryüzünün unutulmuş bu ücra köşesinde. Başka bir çok şey gibi, iyinin ve kötünün, acının ve mutluluğun arasındaki çizgi belirsizleşmiş, sanki her şey yalnızca zamanı unutmak içinyaşanıyor gibiydi. Sanki bu durmadan yağan kar, herşeyin üstünü örtüp bu unutuşu mümkün kılmak için didiniyor gibiydi. Mevsimler geliyor, geçiyor; umutlar başlayıp tükeniyor. Ama yine de hayat neden olduğu belli olmayan, sabırlı bir inançla inadına devam ediyordu.


****




Onlardan ayrılınca kuruyup gitmiş otlarla kaplı tepeye doğru yürümeye başladım. Adını bile bildiğim sararmış gitmiş incecik otlar. Ki atsız sansız kimsenin bilmediği değersiz bu otlar, buradaki hayatıma benzer şekilde hiçbir değere layık görülmediği için belki. İlk kez önemli göründü gözüme. Sonra Sevim'i düşündüm, onda aradığımı.. Bu yaşama kapanmış kıpırtısız coğrafyada onda aradığım, kendimde bulamadığım bir şeydi belki. Bir enerji, aşkınlığın küçük bir belirtisi. Onu değil, onun ötesini düşlemiştim ben onun ötesinde kurduğum bir hayal dünyasını sadece aracı kılmak istemiştim aslında onu. Ama biliyordum aramızda yine çığlıklarımızın birbirine ulaşamayacağı kadar derin ve geniş bir uçurum, bilinçlerimizin yakınlaşamayacağı kadar acımasız bir uzaklık vardı. İmkansızlığı düşlemiştim. Şimdi yine onunla konuşuyorum kafamda...


***



Kuru Otlar Üstüne 2023





İnsana ait hiçbir şey yabancı değil.

Ama hocam dedim sana aslında şunlara hediye alıp durma.

Bizim buralar da sizin oralar gibi değil hocam. Her bölgenin bir realitesi, geleneği, göreneği var nihayetinde.. Buralarda böyle şeyler yanlış anlaşılabilir diye diyorum.

- Ya bırak Allah aşkına Kenan ya, geleneğinden göreneğinden başlatma şimdi ya.. Ulan lafa gelince mangalda kül bırakmazsın mücadele bilmem ne.. Şimdi iş başa düşünce kılın kıpırdamıyor korkudan..

Ne alakası var gerçeği söylüyorum. Vaziyet bu..

- Başlatma lan vaziyetinden.. Ya oğlum sen realiteye teslim olmuşsun ya başka adaletsizliklere niye anırıyorsun ki o zaman. Bağnaz alışkanlıklarınızı esnettiysek biraz, fena mı yaptık. Beldenize medeniyet getirmek için risk aldıysak.

Ya böyle mi gelecek medeniyet.. Bırak hocam ya..

- Böyle gelecek tabii hocam başka nasıl gelecek yani. Sen baksana etrafına.. Sen, ben, biz, öğretmenler yapmayacaksak kim yapacak bunu yani? Biz de kölesi olacaksak senin gelenek dediğin cenderenin, sokmayacaksak elimizi taşın altına, kim sokacak?

***


Size tavsiye, bundan sonra sınıfta fitneci, fesatçıların, dedikoducuların egemenliğine boyun eğmeyin. Anlaşıldı mı? Zaten bu kişilerin karakterleri filan belli. Hepiniz iyi tanıyorsunuz onları. Birkaç kişiler zaten. Böyle insanlar var hayatta. Her zaman olacaklar. Önemli olan bu insanların kötülüklerine karşı mücadele etmeyi bilmek. En iyi mücadele de muhattap olmamak bu kişilerle, arkadaşlık kurmamak yani.. Anlaşıldı mı?


***




Karın tokluğundan daha önemli şeyler var bu hayatta.


Karın tokluğundan daha önemli bir şey mi var?

-Gerekirse batarız kaybedecek neyimiz kalmış.

Ulan sahip olduğun hayat az şey mi ulan. Gençliğin lan gençliğin.. Gençliğin az şey mi? Sen böyle şimdi işkembe-i kübradan sallıyorsun.

- Amaçsız, inançsız onursuz olsa yine de değerli mi ya hayat dediğin şey.

Tabii ki değerli.. Sana kalsa eline mavzer almayan herkes şerefsiz. Öyle mi yani?

Gençlik muhteşem bir şey ama ne yazık ki gençlerin elinde harab olup gidiyor. Yani biz burada şimdi amaçsız, inançsız, onursuz mu oluyoruz.

**


Ya işte görüyorsun hoca. Kendi başına dikilmek zor buralarda. Herkes bir yana devrilmeni ister. Kimisi korkak der, kimisi hain der.. Öteki gelir dönek der, bir şey der. Böyle böyle gider bizim hayatlar..


***






İstanbul'a gidip de sosyalleşememek gibi bir şey var mı zaten. Orada sosyalleşemeyen dünyanın hiçbir yerinde sosyalleşemez.

- Ama işte birilerinin de kalması lazım sonuçta. Sen kaç, ben kaçayım, o kaçsın. EE ne olacak?

Ee tabii. İşin o tarafı da var tabii de.. Yani bireyde kendi yaşantısını da dizayn etmek durumunda canım bir yerde..
- Ya o olur mutlaka.. O yaşamın seyir içinde de..

Ben doldurdum vaadimi artık. 4 sene yetmez mi..

- Sen yeter diyorsan yetmiştir canım. Diyecek bir şey yok. Ama bence sen köpürtüyorsun biraz. Abartıyorsun yani.
Bütün sıkıntılarının faturasını buralara kesiyorsun. Bence alakası yok. İstanbul'da seni ne bekliyor sanıyorsun. İnsan nereye giderse kendini de götürüyor sonuçta.

Şuan bunları düşünecek durumda değilim. Şuan tek bildiğim şey burada algımın yorulmaya başladığı...Nereye baksam bir boşluk, soğuktan kıvranmış büzülmüş nesneler.. Aç, hasta, bi çare köpekler.

- Valla senin gibi biri, İstanbul'u bırak, İsviçre'ye de gitse görecek benzer şeyler bulur. Merak etme sen.

Kaderimle yazgımla yüzleşmiş olurum. İyi ya da kötü. Boğulacaksak büyük denizde boğulalım.

- Ben de senin gibiydim patlama öncesi.. Böyle bir şeyleri yetiştiremeyecekmişim gibi aceleci, telaşlı, öngörüsüz.
Sağduyuya mı davet ediyorsun beni yani. Yetinmeye şükretmeye..


-Yoo alakası yok. Yani şimdi şikayet ediyorsan bir şeyler yapılabilir. Yapılmalıdır anlamı çıkar buradan. Şimdi sen farkediyorsun, rahatsız olup şikayet ediyorsun, hâliyle bir refleks göstermen gerek ama sen de bu yok. Kaçıyorsun gibi biraz.

Ne yapacağım canım şimdi? Hayatımı bu topraklara mı adamam mı gerek onu mu diyorsun yani? Tamam işte görevimizi yaptık bitti gidiyoruz..Yani daha ne yapayım.

Benimle hiç alakası olmayan bir yere ömrümün, gençliğimin 4 senesini vermişim yetmez mi ya..

- Yeter ama birilerinin de bir şeyler yapması lazım sonuçta. Ben her zaman kolaylaştırmaktan yanayım. Mesela el atmalı, dokunmalı bir şeylere. Çünkü dünyanın ihtiyacı olan şey bu. Şimdi böyle politikayı yakından takip ediyorsun da herşeye kızıyorsun ya mesela..

Kim kızıyor?

- Sen..

Yok canım. Haber okuyorum ama çokta takip ettiğim yok. Ha sen herşeyi eleştiriyorum falan diye mi öyle diyorsun.

-Evet yani işte. Peki sonuç ne oluyor? Benim babam da senin gibi mesela biliyor musun? Emekli. Yapabileceği hiçbir şey yok. Sadece kızıyor.

Ee ne yapsın canım adam. Gidip meclisin önünde kendini mi yaksın?

- Hayır canım ama şikayet etmekle eleştirmekle bir şey olduğu yok sonuçta. Yani icraata bakmak lazım. Sen mesela nasıl bakıyorsun şimdi dünyaya? Kendini konumlandırabiliyor musun?

Konumlandırmak derken?

-Yani nasıl tanımlıyorsun? Necisin yani?

Necisin mi? Neci ne ya?

- Sonuçta bir kitleye dahilsindir ya.. Hiçbir tercihin yok değil mi?

Kendimi tanımlama ihtiyacı hissetmiyorum diyelim. Belki eskiden vardır böyle bir şey ama artık geride kaldı bu aşama sanki ya.

- Bunun aşaması mı olur canım? Nasıl katkı verdiğini düşünüyorsun çevrene? Sonra dünyaya? Ne yapıyorsun mesela?

Şimdi burada iyilik mi yarıştıracağız ya..

- Yoo iyilik falan değil ya. Yani neye dahilsin, neredesin? Nereye ait hissediyorsun? Onu soruyorum ben. Tabii cevaplamak istersen.

Valla bilmiyorum sürekli bir takım grupların, ideolojilerin içinde kalabalıkla birlikte korunaklı bir şekilde yaşamak hiç bana göre değil. Ya kusura bakma.

-Niye? Dayanışmaya inanmıyor musun?

Yoo inanmamak değil de.. Bunun insan özgürlüğüyle bağdaşmadığını düşünüyorumdur belki.

- Neden?

Bilmiyorum. Ama tek bildiğim bünyemde bu tarz bir varoluşu kararlılıkla reddeden ne olduğunu tam olarak bilmediğim bir şeyin olduğu.

-Ama sadece seninle ilgili bir şey değil ki bu ya. Ne yapıyorsun yani dünya için? Ne yaptığını düşünüyorsun.

Onu soruyorum ben.

Herkes veriyordur kendince bir şekilde katkı. Bu çok üzerinde düşünülecek bir şey değil. İmkanı olan, duyarlılığı neticesinde bir şeyler yapar yapıyordur. İstemese de yapmaz.

-Topluluk hâlinde yaşıyoruz. Herkesin kendince imkânları vardır sonuçta dimi? Mesela haberlerde aile cinayetlerini, tecavüzleri, yolsuzlukları, mültecileri görünce sen görünce ne düşünüyorsun?

Ee üzülüyor tabii insan. Ama dünyanın da acısı da bitmez ki.

-Yani kulak tıkıyorsun.

Yok canım o kadar da değil.

- Evet, benden uzak olsun, bana dokunmasın da diyorsun.
Öyle düşünsem ne olur. Yok mu hakkım. illa herkes kahraman mı olmak zorunda?

- Değil tabii ama bildiğimiz bencilliğin ılımlaştırılmış hâlinden bahsediyorsun. Dünyanın akıldan, eşitlikten, vicdandan uzaklaşmış bi' hâlde olmasının sebebi bu değil mi?

Ya sen dünyanın her yerde geçerli aynı kurallarla yönetilebileceğini mi düşünüyorsun? Yani bize burada mantıklı gelen düşünce, Moğalistan'da da mantıklı görülecek diye bir şey mi var?

- Kültürel olarak farklılıklar olsa da insanların temel ihtiyaçları her yerde aynı değil mi sonuçta.

Bilmiyorum bana sorma bunları. Ben daha kendi düşüncelerime bile hazır değilim.

- Ne gibi mesela..

Ya bilmiyorum valla. Bence adalet arayışı da beklentisi bile ütopik, eşitlik bile öyle. Herkesin eşit olması gerekir ki, bu çok saçma. Herşey birbirinden farklıdır ya. Dünya birbirinden farklı ve sürekli yer değiştiren güçlerin mücadelesinden ibarettir. Tarihte bunun toplamı değil midir zaten. Ama buna inanmayız, inanmak istemeyiz.

Şahsen ben bunu düşünmek bile istemem çünkü gerçek bir kaos demek. Oysa hayatın devam edebilmesi için düzen gerekir. Yani senin bahsettiğin bu umutlu güzel yalanlara inanmak durumundayız.

- Yalan değil ya.. Gerçek bu. Sadece bu. Tarihin yapısı bu. Sen kaosa ilerletici doğurgan bir güç olarak bakmazsan üzülür durursun böyle. Hayır, keşke senin keyfini kaçırmayacak bir tarih olsaydı insan ama maalesef olmamış ya.

Sürekli eğilmeye, şükretmeye çağırıyorsun farkında olmadan. Kendi savunduğun ilkelere ters düşmüyor mu biraz?

- Hiç alakası yok, çok basit söylediklerim. Hiçbir afili söz ya da tespit; kim ne derse desin kıtlıkla can çekişen bir coğrafyaya bir bidon su götürmekten daha kıymetli değil.

Şu bi' çare dünya için bir şeyler yapılamazdı, kendimize sormamız gereken asıl soru bu. Her şeye rağmen.
Yapılabilir tabii ki. Ben onu reddetmiyorum da..Sen niye bana çullanıyorsun ya ben onu anlamadım.


-Seninle konuşuyorum.

Ya ben o soruları sormaktan yoruldum.

-İyi de yani değişmesi gerek diyor musun?

Yani değişse iyi olur diyeceğim şeyler de var, demeyeceğim şeyler de var. Şimdi ne diyeyim ki sana şimdi.. Ama çağımızdan, geldiği noktadan mutlu muyum, memnun muyum dersen değilim.. Yani bunun için illa bir safa girmeyi, bir yerlere dahil olmayı gerektirecek bir durum da değil.

-İşte bence en büyük sorun da bu. Yani senin gibi toplumun eğitimli, aydın diyebileceğimiz kesimi bu tarz belirsizlik içinde kaybolup gidiyor. Böyle susuyorlar. Meydanı cahil andavallara bırakıyorlar.

Ehh meydan dediğin de zaten bu cahil andaval tayfasına göre bir yerdir belki de ondan. yani bu keskin, karşıt kamplara ayrılmanın insan faktörü olduğu, ideolojilerin, görüşlerin, hatta amaçların yeri geldiğinde insanlar tarafından kolaylıkla birer araç hâline dönüştürülebildiği artık anlaşılmadı mı ya çoktan? Ya bak billmiyorum bunlar benim üzerinde çokta düşündüğüm şeyler değil. İnsanoğlu işte hayal ediyor, deniyor, yapıyor, sonra da yıkıyor. Tarihte bir şekilde böyle işliyor işte. Tarih umut etmenin yorgunluğunu çağrıştırıyor bana daha çok.

- Ama sen de bu tarihin sonucusun en nihayetinde, öyle değil mi? Yani tarihe belirli bir sistem doğrultusunda bakarsak, bizi öznel yorumlardan karmaşadan kurtarmaz mı?

Peki sen insanların tüm ihtiyaçları karşılandığında gerçekten mutlu olabileceklerine inanıyor musun?

-Niye inanmayım ya. Zaten elimizde bu umuttan başka da bir şey yok ki. Belki soyut bir fikir ama insanlık için umut en önemli ilerletici güç olmadı mı her zaman..

Mehdi bekleyen ilahi dinler gibi..

- Ne alakası var.. Bağlamın o kadar yanlış ki.. Ben bir şeyler yapabilmenin hiçbir zaman acizlikle denk tutulamayacağını savunuyorum.

Toplumsal kurtuluşa inanıyorsun, bireysel kurtuluşa inanmıyorsun.

- Bir toplumsal mücadele var ve bunun sosyal sorumluluğu var diyorum. Sen kendini bu sürecin neresinde görüyorsun?
Ben kendimi özgürlükten yana görüyorum.

-Özgürlük dediğin ne ya. Ne senin özgürlük dediğin?

İnsanın özgür olması. Nasıl tarihin bir işleyişi, dünyanın bir yörüngesi varsa, insanın da yörüngesi özgürlüktür.

-Toplumcu insanlar, özgürlüğü kısıtlanmış, bir kafeste yaşayan insanlar gibi mi geliyor sana? Zaten bir insanların özgürleşmesi için mücadele veriyoruz.

Ya ben de bir takım yardım kuruluşlarına derneklere üyeyim ya ona bakılırsa.

- Yaklaşımın tuhaf yani. Lümpen takılıyorsun biraz. Suya sabuna bulaşmayım, ama birileri ayağıma bir şey getirirse o aşamada destek vereyim düşüncesindesin.

İlla polis copu mu yemem gerekiyor ?

- Liberaller gibi konuşuyorsun. Peki o aşamada destek verirsen güçlünün yanında yer almak anlamına gelmeyecek mi? O zaman şimdi güçlünün yanında ol. Doğrudan sistemi, iktidarı destekle.

Sen duyarlılığı ölçmeye kalkışıyorsun. yani bu intihar hakkında yargıda bulunmak kadar nafile.

- Yo hiçbir şey ölçtüğüm yok. Ama senin hiçbir şey yapmadığın gibi yapanları da yaftalaman da ağrıma gitti biraz. Konu oradan başlamadı mi zaten?

Ben insanlara güvenmediğim halde güvendiğimi söylesem sen daha mı mutlu olurdun yani.

- Söyle tabii düşündüklerini.. Söylüyorsun da zaten. Ama çok kolay genelleme yapıyorsun. istisnalar vardır, öncesinde de sebepler.

Valla fedakarlığın bile diğerini kendine borçlu bırakmak anlamına geldiğini düşünüyorum. Yani orada kendini patlatan canlı bombanın bile amacının yok olmak değil, var olmak olduğunu görüyorum. İdeolojik güdülerle bir araya gelmiş bütün o insanların her bir şeylerine sinen kör ahlaklarına, birbirleriyle hemfikir olmanın mutluluğunu yaşamalarına, ya da o hakedilmemiş ayarsız güvenlerine de sinir olmadan da duramıyorum ya. Kusura bakma. Yani hep birlikte aynı şeyi düşünmek neden bu kadar önemliyse..

Ya bense bütün bu gürültünün ortasında yapayalnızım. Ama yine de içimdeki o eşssiz kaynağın şırıltısı, en sessiz anlarda bile, karşı çıkmanın ve sıkılmanın ne denli insanca olduğunu hatırlatıyor bana. Yani takıntılarla fikirler arasındaki ilişkiyi görebilecek yeteneğimin olması beni yozlaşmış duruma düşürmez bence.

- Ya bir insanın ister yüce bir amaç, bir ideal, bir dava uğruna olsun, isterse de başka bir sebeple, hatta beyni yıkanarak bile olsun, kendini feda edebilme cesareti göstermesinin hiç mi önemi yok peki? Hele bugünümüzün dünyasında..

Vardır tabii olmaz mı.. Ee o zaman senin o bacağına malolan o patlamada, kendini patlatan o canlı bombayı da hoş görmen, anlaman gerekiyor bir şekilde ama bunu yapabilecek misin? Yani düşünceleri ve inançları ne olursa olsun. Hımm.

-Yaparım gerekirse.. Ayrıca yozlaşmış olduğunu da ima etmedim de düşünmedim de.. Sadece senin o aşağıladığın insanlar, ortak aydınlık idealler, benzer sorunlar nedeniyle bir araya gelmiş olamazlar mı? Sadece birlik olarak senin bilmediğin, yalnızca belli bir dayanışma içinde olabilirse aşılabilecek engeller ya da kötülükler yok mu yani dünyada?

Var tabii canım. Vardır tabii ki ben ona da bir şey demiyorum. Şöyle bir şey diyeyim sana.. Bir topluluğun davranışı, onu olluşturan bireylerin teker teker gösterecek oldukları davranışlarının toplamına eşit değil biliyorsun.

Sadece bunu bilmek bile.. Hangi gerekçeyle bir araya gelmiş olurlarsa olsunlar yani süreden uzak durmak için yeterli bir sebep sayılmaz mı ya?

- Tuzu kuru olanın böyle bir lüksü olabilir.

Sürü içinde yol almak istersen, hayatın boyunca sadece kıç görürsün diye bir atasözü var biliyorsundur belki.

- İyide yani sadece kıç görse bile kendi hayatı için büyük bir nimet, güven, sıcaklık anlamına geleceği hayatlar da var ama. Öyle değil mi?

Peki o zaman sen? Sen nasıl katkı veriyorsun?

- Ben mi? Ben artık veremiyorum.Malulen emekli oldum gördüğün gibi.

****




Peki o zaman şöyle sorayım.. Ben bir suç mu işledim senin gözünde? Samet'le yaşanılan şey beni senin gözünde suçlu biri mi yaptı? Senin arkadaşlığına ihanet mi etmiş oldum? Ya da ne bileyim bir kızda hayal ettiğin ahlak seviyesinin altında mı kaldım? Lütfen yanlış anlama. Sanma ki senden bir şey bekliyorum. Hiçbir beklentim yok. Sadece merak ediyorum. Çünkü kendimi bir kadın olarak bu halimle başkalarının gözünde ilk kez sınıyorum. Bu yeni hâlimle neler yapmaya hakkım olduğunu, neler yapabilmeye gücüm olduğunu merak ediyorum. Bir insan olarak artık bu dünyada ne kadar yer kapladığımı anlamaya çalışıyorum. Ben bu bacakla birlikte neler kaybettiğimi, elimde kalanın ne olduğunu bilmek zorundayım. Sanma ki acıma şevkat veya anlayış bekliyorum. Yok öyle bir şey, herhangi bir şey talep edilmiyor yani burada. Bir daha görüşmeyebiliriz de hatta. O da problem değil. Belki de haklısındır kendince. Bilmiyorum ki. O da olabilir. Ama bana öyle geliyor ki, dünya da güzel olan her şey daha insana ulaşamadan, insanın kendi ördüğü ağlara takılıp kalıyor.

***



''Burada yalnızca iki mevsim yaşanır hocam'' demişlerdi yeni geldiğimde.. Kış ve yaz. Gerçekten de öyle oldu yine, baharı yaşamadan yaza geçtik. Aylar boyunca karlar altında kalan otlar hayata küsmüş, yeşermeden sararmış gibiydi. Bir kaç hafta önce neşeyle şakıyan kuşlar bile yılgınlık içinde ötüyordu. Metruk bir değirmen gibiydim, işe yaramaz, gözden çıkarılmış, kuşların bile uğramaktan vazgeçtiği yıkılmayı bekleyen bir değirmen. Yeryüzünün unutulmuş bu ücra köşesinde. Başka bir çok şey gibi, iyinin ve kötünün, acının ve mutluluğun arasındaki çizgi belirsizleşmiş, sanki her şey yalnızca zamanı unutmak içinyaşanıyor gibiydi. Sanki bu durmadan yağan kar, herşeyin üstünü örtüp bu unutuşu mümkün kılmak için didiniyor gibiydi. Mevsimler geliyor, geçiyor; umutlar başlayıp tükeniyor. Ama yine de hayat neden olduğu belli olmayan, sabırlı bir inançla inadına devam ediyordu.


****




Onlardan ayrılınca kuruyup gitmiş otlarla kaplı tepeye doğru yürümeye başladım. Adını bile bildiğim sararmış gitmiş incecik otlar. Ki atsız sansız kimsenin bilmediği değersiz bu otlar, buradaki hayatıma benzer şekilde hiçbir değere layık görülmediği için belki. İlk kez önemli göründü gözüme. Sonra Sevim'i düşündüm, onda aradığımı.. Bu yaşama kapanmış kıpırtısız coğrafyada onda aradığım, kendimde bulamadığım bir şeydi belki. Bir enerji, aşkınlığın küçük bir belirtisi. Onu değil, onun ötesini düşlemiştim ben onun ötesinde kurduğum bir hayal dünyasını sadece aracı kılmak istemiştim aslında onu. Ama biliyordum aramızda yine çığlıklarımızın birbirine ulaşamayacağı kadar derin ve geniş bir uçurum, bilinçlerimizin yakınlaşamayacağı kadar acımasız bir uzaklık vardı. İmkansızlığı düşlemiştim. Şimdi yine onunla konuşuyorum kafamda...


***



Sürmenaj ve Asrevya bunu beğendi.
__________________

 
Alt 21 Mart 2024, 12:55   #2
Çevrimiçi
WoodStock 🤘☮
 
Adawong kullanıcısının Avatarı
 
Profil ayrıntılarını görüntüleyebilmek için kayıtlı kullanıcı olmanız ve üye hesabınızla oturum açmanız gerekmektedir.
Varsayılan Yanıt: Film Replikleri

Zavallılar - Poor Things (2023)




- Emerson okuyorum. İnsanoğlunun gelişimini anlatıyor. Kadınlara niyet tavsiye vermediğini çözemedim.

- Belki hiç kadın tanıdığı yoktur. Goethe okumayı dene.

- Felsefe vakit kaybıdır Bello.

- Öyle mi? Açar mısın?

- Hayır Henry seni alçak. Felsefe vazgeçilmezdir. İnsanlar ve topum iyileşebilir.

- Herkesin amacı iyileşmek, gelişmek, büyümektir.

- Bu benim için geçerliyse herkes için geçerlidir.

- İnan bana her konuda özel bir insansın Bella. Ama felsefe ile iyileşme fikri, gaddar hayvanlar olduğumuz gerçeğinden kaçmaktan başka bir şey değil. Böyle doğduk, böyle öleceğiz.

- Karanlık bir bakış açısı Henry..

***


- Senin yüzünden yanlış, hatalı ve absürt derecede sinir bozucu fikirleri düşündüm derinlemesine irdeledim, tahlil ettim, bu yüzden de uyuyamadım.

- Velhasıl. Herkes gaddar diyorsun. Sana katılmıyorum. Bu fikri reddediyorum. Aksini savunuyorum. Ama Duncan'la birlikteyken içimde bir gaddarlık hissi kabarıyor.






- Böyle hissetmen normal. Yakışıklı ama aptal biri.

- Gaddar olmak istemiyorum. Bu yanımı geliştirmeliyim.

- Dünyayı tanımıyorsun ve dünyadan korkuyorsun.

- Korkmuyorum.

- Gerçek dünyayı görmek ister misin? Sana göstereyim.

- Evet, elbette.

- Duyuyor musun?

- Ne sesi bu?



- Bir sürü ölü bebek. Sıcak olsa gerek.

- Onlara yardım etmeliyiz.

- Nasıl edeceğiz? Oraya inersek haliyle bizi bağlarlar, paramızı alırlar ve bize tecavüz ederler. Onlar burada, biz orada olsaydık aynısını biz yapardık.



- Soyulmadın. Ben aldım.

- Ne?

- Ben aldım. Çok yorgunum. Belki de yorulan ruhumdur. Zira gördüklerim karşısında ruhum iki büklüm oldu, ezildi, dümdüz oldu. Duncan Wedderburn.

- Nerede? Güvenli bir yere sakladın. Sarhoştum ve ortada bırakmıştım. Şimdi içim rahatladı.

- Saklamadım. Dışarıdaki yoksullara verdim. Paranın kendisi illet veya noksanlığı.. Ölü bebekler çukurlarda yatarken ben kimim ki kuş tüyü yatakta yatıyorum? Duncan. Senden şu anda bir teselli sarılması bekliyorum.

- Seni var ya..

- Dünyaya bir şey sunmalıyım ama hiçbir şeyim yok. Sadece biraz param var. Bugün Bella için kötü bir gün..

***



- Elin nasıl?

- İyi. Üzgünüm..

- Anlamam için uğraşıyordun.

- Hayır. Aslında seni incitmek istemedim. Bir insanın bu kadar safça mutlu olmasına tahammül edemedim. Gaddarlık ettim.

- Ben üzgün değilim. Dünyayı tanırsam iyileştirebilirim. Sosyalizmin, kapitalizmin. İnsan boktan bir türdür. Bunu böyle bil. Umut parçalanabilir, realizm değil.

- Senin ne olduğunu çözdüm Harry. Dünyanın acısına katlanamayan kalbi kırık bir çocuksun.

- Sanırım öyleyim.


***

- Hepimiz kendi gemimizin kaptanıyız. Bu bir gerçek.

- Ne seni, ne de sözlerini sevdim.

***



- Demek ben senin eserinim. Keza diğeri de..

- İkiniz de eserim değilsiniz.

- Hayat keyifli bu yüzden yaptığın şey için seni affediyorum ama yalanlar ve tutsaklık affedilmez.

- Kabul. Seni görmek güzel.

- Seni de. Yaşadığım öfke ve kafa karışıklığı bir yana seni özledim. Eve gelince formaldehitin kokusunu aldım ve ne yapacağımı anladım. Doktor olacağım.

- Ameliyathanem senindir. Babam bir keresinde neşteri her zaman şefkatle tut demişti. Ahmağın tekiydi ama bu kötü tavsiye değil.

***


- Hiç nişan lafı açmadın.


- O zaman çok daha gençtin.

- Nişanımız bağışlayıcı değil. Sana vurgundum ve Baxter durumdan faydalandı.

- Artık vurgun değil misin?

- Hâla vurgunum.

- Fahişelik yaptım. Para için erkeklerle yattım. Bu rahatsız etmiyor mu? Fahişelik erkeğin kadına sahip olma arzusunu baltalamıyor mu? Wedderburn fahişelik yaptığımı öğrenince daha çok ağlar ve küfreder oldu.

- Ahlaken lekeleyici olduğunu düşünmekten çok erkeklerin seninle geçirdiği vakti kıskanıyorum. Beden senin bedenin kime istersen ona verirsin.

- Sence insan iyi yönde gelişebilir mi Max?

- Elbette. Nasıl insanın bedensel hastalıkları iyileşebiliyorsa ahlaki melekeleri de gelişebilir.


- Benimle evlenir misin Max Mc Candles?

- Evet..

- Boğulacaksak aşk ırmağında boğulalım.







- İnsanlar bana ömrüm boyunca korkuyla ve acımayla baktı ama sen farklıydın. Tüm bu olanlar çok enteresan..

Zavallılar - Poor Things (2023)




- Emerson okuyorum. İnsanoğlunun gelişimini anlatıyor. Kadınlara niyet tavsiye vermediğini çözemedim.

- Belki hiç kadın tanıdığı yoktur. Goethe okumayı dene.

- Felsefe vakit kaybıdır Bello.

- Öyle mi? Açar mısın?

- Hayır Henry seni alçak. Felsefe vazgeçilmezdir. İnsanlar ve topum iyileşebilir.

- Herkesin amacı iyileşmek, gelişmek, büyümektir.

- Bu benim için geçerliyse herkes için geçerlidir.

- İnan bana her konuda özel bir insansın Bella. Ama felsefe ile iyileşme fikri, gaddar hayvanlar olduğumuz gerçeğinden kaçmaktan başka bir şey değil. Böyle doğduk, böyle öleceğiz.

- Karanlık bir bakış açısı Henry..

***


- Senin yüzünden yanlış, hatalı ve absürt derecede sinir bozucu fikirleri düşündüm derinlemesine irdeledim, tahlil ettim, bu yüzden de uyuyamadım.

- Velhasıl. Herkes gaddar diyorsun. Sana katılmıyorum. Bu fikri reddediyorum. Aksini savunuyorum. Ama Duncan'la birlikteyken içimde bir gaddarlık hissi kabarıyor.






- Böyle hissetmen normal. Yakışıklı ama aptal biri.

- Gaddar olmak istemiyorum. Bu yanımı geliştirmeliyim.

- Dünyayı tanımıyorsun ve dünyadan korkuyorsun.

- Korkmuyorum.

- Gerçek dünyayı görmek ister misin? Sana göstereyim.

- Evet, elbette.

- Duyuyor musun?

- Ne sesi bu?



- Bir sürü ölü bebek. Sıcak olsa gerek.

- Onlara yardım etmeliyiz.

- Nasıl edeceğiz? Oraya inersek haliyle bizi bağlarlar, paramızı alırlar ve bize tecavüz ederler. Onlar burada, biz orada olsaydık aynısını biz yapardık.



- Soyulmadın. Ben aldım.

- Ne?

- Ben aldım. Çok yorgunum. Belki de yorulan ruhumdur. Zira gördüklerim karşısında ruhum iki büklüm oldu, ezildi, dümdüz oldu. Duncan Wedderburn.

- Nerede? Güvenli bir yere sakladın. Sarhoştum ve ortada bırakmıştım. Şimdi içim rahatladı.

- Saklamadım. Dışarıdaki yoksullara verdim. Paranın kendisi illet veya noksanlığı.. Ölü bebekler çukurlarda yatarken ben kimim ki kuş tüyü yatakta yatıyorum? Duncan. Senden şu anda bir teselli sarılması bekliyorum.

- Seni var ya..

- Dünyaya bir şey sunmalıyım ama hiçbir şeyim yok. Sadece biraz param var. Bugün Bella için kötü bir gün..

***



- Elin nasıl?

- İyi. Üzgünüm..

- Anlamam için uğraşıyordun.

- Hayır. Aslında seni incitmek istemedim. Bir insanın bu kadar safça mutlu olmasına tahammül edemedim. Gaddarlık ettim.

- Ben üzgün değilim. Dünyayı tanırsam iyileştirebilirim. Sosyalizmin, kapitalizmin. İnsan boktan bir türdür. Bunu böyle bil. Umut parçalanabilir, realizm değil.

- Senin ne olduğunu çözdüm Harry. Dünyanın acısına katlanamayan kalbi kırık bir çocuksun.

- Sanırım öyleyim.


***

- Hepimiz kendi gemimizin kaptanıyız. Bu bir gerçek.

- Ne seni, ne de sözlerini sevdim.

***



- Demek ben senin eserinim. Keza diğeri de..

- İkiniz de eserim değilsiniz.

- Hayat keyifli bu yüzden yaptığın şey için seni affediyorum ama yalanlar ve tutsaklık affedilmez.

- Kabul. Seni görmek güzel.

- Seni de. Yaşadığım öfke ve kafa karışıklığı bir yana seni özledim. Eve gelince formaldehitin kokusunu aldım ve ne yapacağımı anladım. Doktor olacağım.

- Ameliyathanem senindir. Babam bir keresinde neşteri her zaman şefkatle tut demişti. Ahmağın tekiydi ama bu kötü tavsiye değil.

***


- Hiç nişan lafı açmadın.


- O zaman çok daha gençtin.

- Nişanımız bağışlayıcı değil. Sana vurgundum ve Baxter durumdan faydalandı.

- Artık vurgun değil misin?

- Hâla vurgunum.

- Fahişelik yaptım. Para için erkeklerle yattım. Bu rahatsız etmiyor mu? Fahişelik erkeğin kadına sahip olma arzusunu baltalamıyor mu? Wedderburn fahişelik yaptığımı öğrenince daha çok ağlar ve küfreder oldu.

- Ahlaken lekeleyici olduğunu düşünmekten çok erkeklerin seninle geçirdiği vakti kıskanıyorum. Beden senin bedenin kime istersen ona verirsin.

- Sence insan iyi yönde gelişebilir mi Max?

- Elbette. Nasıl insanın bedensel hastalıkları iyileşebiliyorsa ahlaki melekeleri de gelişebilir.


- Benimle evlenir misin Max Mc Candles?

- Evet..

- Boğulacaksak aşk ırmağında boğulalım.







- İnsanlar bana ömrüm boyunca korkuyla ve acımayla baktı ama sen farklıydın. Tüm bu olanlar çok enteresan..

Sürmenaj ve Asrevya bunu beğendi.
__________________

 
Alt 21 Mart 2024, 14:09   #3
Çevrimiçi
WoodStock 🤘☮
 
Adawong kullanıcısının Avatarı
 
Profil ayrıntılarını görüntüleyebilmek için kayıtlı kullanıcı olmanız ve üye hesabınızla oturum açmanız gerekmektedir.
Varsayılan Yanıt: Film Replikleri

Maestro (2023)

- Sanat eseri sorulara cevap vermez, soru sordurtur. Ve eserin temel anlamı, çelişkili cevaplar arasındaki gerilimde saklıdır. Leonard Bernstein.




- Düşündüm de senin içinden geçen havayı kıskanıyorum. Bu gözler. Bana muhtaç olduğundan bi' habersin değil mi?

- Belki haberim vardır.

***




- Lenny bestekar, Bernstein ise orkestra şefi. Bernstein arasında ne fark var?

- Şey... Sanırım bir fark var. Bir bestekarla daha doğrusu bir eser üretenle, icracı arasındaki kişilik farkı vardır. İcracı, ister Toscanini ister Tallukkan Bankhead olsun fark etmez, halkın gözü önünde yaşar. İcracı, dışa dönüktür. Fazlasıyla basite indirgedim ama özü bu. Öte yandan yaratıcı bir insan burada gördüğünüz gibi bir stüdyoda tek başına oturur ve tek başına üretir. Dünyayla çok şahsi bir şekilde iletişim kurar. Yaşadığı hayat büyük oranda dahili bir hayattır; harici değilldir. Ama iki karakteri de bünyede barındırırsan sanırım sonunda şizofren olursun; başka yolu yok.

***



- Yaa içimizde şakıdı biraz ama artık şakımıyor. Edna St. Vincent Millay. Ya içinde şakımazsa başka hiçbir şey şakımaz. Hiçbir şey içinizde şakımazsa müzik yapamazsın.

****




- Çok tuhaf ama bence bu herkes için geçerli. İnsan bulunduğu duruma uyum sağlamak ister. Ama güçlü bir karakterin olduğu zaman bu bir anlamda ölüm gibidir. Sahiden. Ama bunun ona acı çektirdiğini gördüğümüzde buna değmediğini fark ediyorum. Hayır değmiyor ölecek değilim ya. Ona zevk verecekse veya acı çekmesini engelleyecekse bu da benim elimdeyse neden olmasın? Ama bunu yapıyorsam kesinlikle fedakarlıkta bulunmam. İşin ucunda fedakarlık varsa ortadan kaybolurum.

- İster beğen ister beğenme, dünya seninle ilgili her şeyi ilgiyle, hatta takıntılı bir şekilde takip ediyor. İlk konserini vermeni sağlayan o meşhur telefondan beri bu böyle. Kimseye düş kırıklığı yaşatmadın. 15 yıldır televizyonda klasik müziğin sihrini öğretiyorsun, Young People's Concerts ve Ormibus'la Mani'de 10 yılın, üstüne de yazdığın besteler var. Batı Yakası müzikali yeniden tamamlandı.

- Aslında hepsini toplasan çok da bir şey üretmedim. Müzik bence kulağa tuhaf gelecek ama üretebileceğim en önemli şey müzikti. Ve yeterince üretmediğim için büyük üzüntü duyuyorum. Alt alta yazsan uzun bir liste olmaz.

- Bu bir fırsat. Dünya seni tüm bu bahsettiklerinden arınmış hâlde görecek. Bu kitapla özel anlarında neler düşündüğünü anlayabileceğiz. Sana göre hayatın anlamını, dünyaya dair hislerini anlatırsın.

- Bence dünya yıkılma eşiğinde. Böyle hissediyorum. Ciddiyim. Yaratıcılık bitiyor. Durma noktasına geldi. Bilimsel anlamda demiyorum, o alanda büyük patlama yaşandı. Açıkçası, burada seninle konuşurken şöyle düşünüyorum; şef ya da bestekâr olarak kayda değer bir etki yaratmadım. Hakkımda kitap yazması dahi bana gereksiz geliyor.

- Böyle hisseden, bunu eserine yansıtan çok sanatçı var. Bu his adeta bilinçaltlarına sirayet edip bir buhrana sebebiyet.

- Ama biliyorum ki Felicia bunu derinden hissediyor.

- Bulaşıcı bir his.

- Sanki hiçbir şeyden keyif almıyor.

- Sorma çok üzücü.

- Piknikten, sudan, öğle yemeğinden, birlikte vakit geçirmekten.

- Sence sorun ne?

- Bence büyük bir boşluk hissediyor.

- Ben de bunu fark ettim. Onu ilk tanıdığımda son derecede şen şakrak, olan bitenin farkında ve mutlu bir insandı. Ki aslında hâlâ öyle, ama içinde bir şey kırılmış gibi.

- Geçen ay Viyana'da otobüsü durdurup inmek istedi.

- Bu konuda ne hissettin?

- Beni kurtaran bir iki faktör var. İnsanları ve müziği çok seviyorum. Müziği o kadar seviyorum ki depresyonda olsam bile hayata sıkı sıkıya tutunuyorum. Depresyon dediysem ağır depresyon. Ama iş ahlakım beni ayakta tutuyor. Diğer faktör de insanları çok sevmem, bu yüzden yalnız kalmam çok zor. Bestekâr olarak bu yüzden zorlanıyorum.

- Evet. Yalnız kalma korkusu yüzünden tuvaletin kapısını kapamayan tek insan sensin.

- insanın kapana kısılmış bir hayvan olduğu nosyonuna inanabilir miyiz? Kendi açgözlülüğün ve hatalarının kurbanı olan insan ilahi güce ya inanır ya da inanmaz. Ben inandığım sürece, ki bence insanları bu kadar sevme sebebim bu, ruhumun derinliklerinde bir çıkış yolu olduğuna da inanmak zorundayım.


****



- Hayatım? Bir an sandım ki.. Beni oyuna getirdin.

- Ne?

- Beni oyuna getirdin diyorum.

- Ne demek istiyorsun?

- Yastığı, terliklerimi, diş macunumu ve diş fırçasını kapının önüne koydun, sonra da seni hiç görmedim. Bana kızdığını anlıyorum ama bu kadar da abartma yani.. Makul ol lütfen.

- Şili'de bir laf vardır. ''Kıçı bok dolu kuşun altında sakın durma'' derler. İşte ben o kuşun altında o kadar uzun zamandır yaşıyorum ki artık komik olmaya başladı.

- Bana sorarsan üzüntünün sebebi seni fazla..

- Kes şunu! Bitirmeme izin ver.

- Benimle alakası yok.

- Lafımı bitireyim.

- Hayır!

- Bence üzüntünü abartıyorsun.

- Burada konu sensin, sevinmelisin. Uykusuz, depresif ve hasta olmak istiyorsun. Sorumluluklarından kaçmak istiyorsun.

- Ne sorumluluğu?

- Sana bahşedilen Tanrı vergisini diyorum.

- Tanrı vergisinin bir bedeli var herhalde.

- Aşık ve dürüst taklidi yapmak.

- Üzgünüm gerçek bu. İnsanları seviyorsun ya, hayatındaki sorunların kaynağı bir sevgi pınarı işte. Uyan artık! Gözlüğünü çıkar. Yüreğinde nefret var. Yüreğinde öfke ve nefret var. O kadar çok şey var ki saymak zor. Seni motive eden şey bu çok yoğun nefret. O podyuma çıktığında müziği olması gerektiği gibi deneyimlememize izin vermiyorsun. Adeta suratımıza çatıyorsun!

- Bu ne cürret!

- Asla anlayamayacağımızı yüzümüze vuruyorsun, kolaylıkla yaptıklarına tanık olduğumuzda ne kadar yetersiz olduğumuzu iliklerimizde hissetmemizi umut ediyorsun.

- O senin kuruntun ve o kibrin..

- Herkesten farkın yok. Harry'nin sana bulup getirdiği garsonlarla takılıyorsun. Yok efendim neymiş entelektüel gençlermiş diye onlara sözde eğitim veriyorsun.

- En azından yüreğim açık.

- Bu ne cürret! Benimle evlenmeye karar veremediğin dört seneyi unuttun mu yoksa?

- Sen benimle olma fikrini seviyorsun. Geçen haftaki filmde Chamberlain ''Hayalindeki ben ile nasıl yarışabilirim?'' dedi. Dick'i tanıdım da senin kararsızlığına dayandım.

- Dick Hart.. Richard Hard.

- Evet.

- Şu geberen adam.

- Beni sevmişti.

- O öldü.

- O beni sevdi.

- Evet ama artık ölü ve o lanet hastanenin kapısında seni enayi gibi bekleyen salak bendim. Gerçek bu.

- Senin gerçeğin düpedüz yalan. Odadaki tüm enerjiyi emiyor ve bize gerçek benliğimizle yaşama hatta nefes alma fırsatı vermiyor. Seni cesur ve güçlü yaparken bizim cesaretimizi ve gücümüzü sömürüyor. Kanımızı emiyorsun Lenny. Kendini sevmeyen ve kabullenmeyen birini sevip kabullenmek çok yorucu. Seninle ilgili bildiğim tek gerçek bu. Bu gidişatı değiştirmez sen yalnız ve yaşlı bir kraliçe olarak öleceksin.

****



- Bugün çalışacağımız eser Şostakoviç'in 14. Senfonisi, Opus 135. Bu eserle ilgili bir şey farkettim. Karanlık bir eser olarak görülür ama bence öyle değil. Bence ölüm yaklaştıkça sanatçı onu kısıtlayan prangalarından kurtulmalıdır. Sanatçı kalan vaktinde kararlı bir şekilde üretmelidir ve bunuda mutlak özgürlük içinde yapmalıdır. İşte bu yüzden bunu kendim için yapmalıyım. Bundan sonra artık ne kadar ömrüm kaldıysa tamamen kendi istediğim şekilde yaşamam gerekiyor. Bu devirde daha çoğumuz bu şekilde yaşamalı.



***



- Dinle. Lenny seni seviyor, gerçekten seviyor.. O sadece hızla yaşlanan bir adam ve tek şey olmak ona göre değil. Yolunu şaşırmış.

- Onun kim olduğunu hep biliyordum. Geçen gün beni aradı.

- Ne için? Birlikte Fairfield'da iki hafta geçirmek istiyor. Sesi farklıydı.

- Falicia..

- Bahaneye gerek yok. Bana düş kırıklığı yaşatmadı.

- Felicia..

- Bana sunduğuyla yaşayabileceğimi düşünmek kendi kibrimdi. Kaderin cilvesi işte ilgisine muhtaç hissettikleri için herkese, hatta çocuklarıma bile acıdım. Ama ne gurur. Bir de şu an ki halime bak. Dürüst olmayan kimmiş? Onu özlüyorum.



Maestro (2023)

- Sanat eseri sorulara cevap vermez, soru sordurtur. Ve eserin temel anlamı, çelişkili cevaplar arasındaki gerilimde saklıdır. Leonard Bernstein.




- Düşündüm de senin içinden geçen havayı kıskanıyorum. Bu gözler. Bana muhtaç olduğundan bi' habersin değil mi?

- Belki haberim vardır.

***




- Lenny bestekar, Bernstein ise orkestra şefi. Bernstein arasında ne fark var?

- Şey... Sanırım bir fark var. Bir bestekarla daha doğrusu bir eser üretenle, icracı arasındaki kişilik farkı vardır. İcracı, ister Toscanini ister Tallukkan Bankhead olsun fark etmez, halkın gözü önünde yaşar. İcracı, dışa dönüktür. Fazlasıyla basite indirgedim ama özü bu. Öte yandan yaratıcı bir insan burada gördüğünüz gibi bir stüdyoda tek başına oturur ve tek başına üretir. Dünyayla çok şahsi bir şekilde iletişim kurar. Yaşadığı hayat büyük oranda dahili bir hayattır; harici değilldir. Ama iki karakteri de bünyede barındırırsan sanırım sonunda şizofren olursun; başka yolu yok.

***



- Yaa içimizde şakıdı biraz ama artık şakımıyor. Edna St. Vincent Millay. Ya içinde şakımazsa başka hiçbir şey şakımaz. Hiçbir şey içinizde şakımazsa müzik yapamazsın.

****




- Çok tuhaf ama bence bu herkes için geçerli. İnsan bulunduğu duruma uyum sağlamak ister. Ama güçlü bir karakterin olduğu zaman bu bir anlamda ölüm gibidir. Sahiden. Ama bunun ona acı çektirdiğini gördüğümüzde buna değmediğini fark ediyorum. Hayır değmiyor ölecek değilim ya. Ona zevk verecekse veya acı çekmesini engelleyecekse bu da benim elimdeyse neden olmasın? Ama bunu yapıyorsam kesinlikle fedakarlıkta bulunmam. İşin ucunda fedakarlık varsa ortadan kaybolurum.

- İster beğen ister beğenme, dünya seninle ilgili her şeyi ilgiyle, hatta takıntılı bir şekilde takip ediyor. İlk konserini vermeni sağlayan o meşhur telefondan beri bu böyle. Kimseye düş kırıklığı yaşatmadın. 15 yıldır televizyonda klasik müziğin sihrini öğretiyorsun, Young People's Concerts ve Ormibus'la Mani'de 10 yılın, üstüne de yazdığın besteler var. Batı Yakası müzikali yeniden tamamlandı.

- Aslında hepsini toplasan çok da bir şey üretmedim. Müzik bence kulağa tuhaf gelecek ama üretebileceğim en önemli şey müzikti. Ve yeterince üretmediğim için büyük üzüntü duyuyorum. Alt alta yazsan uzun bir liste olmaz.

- Bu bir fırsat. Dünya seni tüm bu bahsettiklerinden arınmış hâlde görecek. Bu kitapla özel anlarında neler düşündüğünü anlayabileceğiz. Sana göre hayatın anlamını, dünyaya dair hislerini anlatırsın.

- Bence dünya yıkılma eşiğinde. Böyle hissediyorum. Ciddiyim. Yaratıcılık bitiyor. Durma noktasına geldi. Bilimsel anlamda demiyorum, o alanda büyük patlama yaşandı. Açıkçası, burada seninle konuşurken şöyle düşünüyorum; şef ya da bestekâr olarak kayda değer bir etki yaratmadım. Hakkımda kitap yazması dahi bana gereksiz geliyor.

- Böyle hisseden, bunu eserine yansıtan çok sanatçı var. Bu his adeta bilinçaltlarına sirayet edip bir buhrana sebebiyet.

- Ama biliyorum ki Felicia bunu derinden hissediyor.

- Bulaşıcı bir his.

- Sanki hiçbir şeyden keyif almıyor.

- Sorma çok üzücü.

- Piknikten, sudan, öğle yemeğinden, birlikte vakit geçirmekten.

- Sence sorun ne?

- Bence büyük bir boşluk hissediyor.

- Ben de bunu fark ettim. Onu ilk tanıdığımda son derecede şen şakrak, olan bitenin farkında ve mutlu bir insandı. Ki aslında hâlâ öyle, ama içinde bir şey kırılmış gibi.

- Geçen ay Viyana'da otobüsü durdurup inmek istedi.

- Bu konuda ne hissettin?

- Beni kurtaran bir iki faktör var. İnsanları ve müziği çok seviyorum. Müziği o kadar seviyorum ki depresyonda olsam bile hayata sıkı sıkıya tutunuyorum. Depresyon dediysem ağır depresyon. Ama iş ahlakım beni ayakta tutuyor. Diğer faktör de insanları çok sevmem, bu yüzden yalnız kalmam çok zor. Bestekâr olarak bu yüzden zorlanıyorum.

- Evet. Yalnız kalma korkusu yüzünden tuvaletin kapısını kapamayan tek insan sensin.

- insanın kapana kısılmış bir hayvan olduğu nosyonuna inanabilir miyiz? Kendi açgözlülüğün ve hatalarının kurbanı olan insan ilahi güce ya inanır ya da inanmaz. Ben inandığım sürece, ki bence insanları bu kadar sevme sebebim bu, ruhumun derinliklerinde bir çıkış yolu olduğuna da inanmak zorundayım.


****



- Hayatım? Bir an sandım ki.. Beni oyuna getirdin.

- Ne?

- Beni oyuna getirdin diyorum.

- Ne demek istiyorsun?

- Yastığı, terliklerimi, diş macunumu ve diş fırçasını kapının önüne koydun, sonra da seni hiç görmedim. Bana kızdığını anlıyorum ama bu kadar da abartma yani.. Makul ol lütfen.

- Şili'de bir laf vardır. ''Kıçı bok dolu kuşun altında sakın durma'' derler. İşte ben o kuşun altında o kadar uzun zamandır yaşıyorum ki artık komik olmaya başladı.

- Bana sorarsan üzüntünün sebebi seni fazla..

- Kes şunu! Bitirmeme izin ver.

- Benimle alakası yok.

- Lafımı bitireyim.

- Hayır!

- Bence üzüntünü abartıyorsun.

- Burada konu sensin, sevinmelisin. Uykusuz, depresif ve hasta olmak istiyorsun. Sorumluluklarından kaçmak istiyorsun.

- Ne sorumluluğu?

- Sana bahşedilen Tanrı vergisini diyorum.

- Tanrı vergisinin bir bedeli var herhalde.

- Aşık ve dürüst taklidi yapmak.

- Üzgünüm gerçek bu. İnsanları seviyorsun ya, hayatındaki sorunların kaynağı bir sevgi pınarı işte. Uyan artık! Gözlüğünü çıkar. Yüreğinde nefret var. Yüreğinde öfke ve nefret var. O kadar çok şey var ki saymak zor. Seni motive eden şey bu çok yoğun nefret. O podyuma çıktığında müziği olması gerektiği gibi deneyimlememize izin vermiyorsun. Adeta suratımıza çatıyorsun!

- Bu ne cürret!

- Asla anlayamayacağımızı yüzümüze vuruyorsun, kolaylıkla yaptıklarına tanık olduğumuzda ne kadar yetersiz olduğumuzu iliklerimizde hissetmemizi umut ediyorsun.

- O senin kuruntun ve o kibrin..

- Herkesten farkın yok. Harry'nin sana bulup getirdiği garsonlarla takılıyorsun. Yok efendim neymiş entelektüel gençlermiş diye onlara sözde eğitim veriyorsun.

- En azından yüreğim açık.

- Bu ne cürret! Benimle evlenmeye karar veremediğin dört seneyi unuttun mu yoksa?

- Sen benimle olma fikrini seviyorsun. Geçen haftaki filmde Chamberlain ''Hayalindeki ben ile nasıl yarışabilirim?'' dedi. Dick'i tanıdım da senin kararsızlığına dayandım.

- Dick Hart.. Richard Hard.

- Evet.

- Şu geberen adam.

- Beni sevmişti.

- O öldü.

- O beni sevdi.

- Evet ama artık ölü ve o lanet hastanenin kapısında seni enayi gibi bekleyen salak bendim. Gerçek bu.

- Senin gerçeğin düpedüz yalan. Odadaki tüm enerjiyi emiyor ve bize gerçek benliğimizle yaşama hatta nefes alma fırsatı vermiyor. Seni cesur ve güçlü yaparken bizim cesaretimizi ve gücümüzü sömürüyor. Kanımızı emiyorsun Lenny. Kendini sevmeyen ve kabullenmeyen birini sevip kabullenmek çok yorucu. Seninle ilgili bildiğim tek gerçek bu. Bu gidişatı değiştirmez sen yalnız ve yaşlı bir kraliçe olarak öleceksin.

****



- Bugün çalışacağımız eser Şostakoviç'in 14. Senfonisi, Opus 135. Bu eserle ilgili bir şey farkettim. Karanlık bir eser olarak görülür ama bence öyle değil. Bence ölüm yaklaştıkça sanatçı onu kısıtlayan prangalarından kurtulmalıdır. Sanatçı kalan vaktinde kararlı bir şekilde üretmelidir ve bunuda mutlak özgürlük içinde yapmalıdır. İşte bu yüzden bunu kendim için yapmalıyım. Bundan sonra artık ne kadar ömrüm kaldıysa tamamen kendi istediğim şekilde yaşamam gerekiyor. Bu devirde daha çoğumuz bu şekilde yaşamalı.



***



- Dinle. Lenny seni seviyor, gerçekten seviyor.. O sadece hızla yaşlanan bir adam ve tek şey olmak ona göre değil. Yolunu şaşırmış.

- Onun kim olduğunu hep biliyordum. Geçen gün beni aradı.

- Ne için? Birlikte Fairfield'da iki hafta geçirmek istiyor. Sesi farklıydı.

- Falicia..

- Bahaneye gerek yok. Bana düş kırıklığı yaşatmadı.

- Felicia..

- Bana sunduğuyla yaşayabileceğimi düşünmek kendi kibrimdi. Kaderin cilvesi işte ilgisine muhtaç hissettikleri için herkese, hatta çocuklarıma bile acıdım. Ama ne gurur. Bir de şu an ki halime bak. Dürüst olmayan kimmiş? Onu özlüyorum.



Sürmenaj ve Asrevya bunu beğendi.
__________________

 
Alt 22 Mart 2024, 21:38   #4
Çevrimdışı
 
Bean kullanıcısının Avatarı
 
Profil ayrıntılarını görüntüleyebilmek için kayıtlı kullanıcı olmanız ve üye hesabınızla oturum açmanız gerekmektedir.
Varsayılan Yanıt: Film Replikleri




Ya Sen nasıl bir insansın Ya? Abinin bolluk ve refah içerisinde yaşaması için, istemediğin bir evlilik yapıp hayatından vazgeçmek bu kadar mı zor? Sen bu kadar mı bencil bir insansın Hasharia




Ya Sen nasıl bir insansın Ya? Abinin bolluk ve refah içerisinde yaşaması için, istemediğin bir evlilik yapıp hayatından vazgeçmek bu kadar mı zor? Sen bu kadar mı bencil bir insansın Hasharia

Sürmenaj bunu beğendi.
 
Alt 22 Mart 2024, 22:03   #5
Çevrimiçi
WoodStock 🤘☮
 
Adawong kullanıcısının Avatarı
 
Profil ayrıntılarını görüntüleyebilmek için kayıtlı kullanıcı olmanız ve üye hesabınızla oturum açmanız gerekmektedir.
Varsayılan Yanıt: Film Replikleri

Başka Bir Hayatta - Past Lives - (2023)





Kore'de bir tabir var. İn-Yun ''Yazgı'' anlamına geliyor. Ya da ''Kader''

Ama bilhassa insanlar arasındaki ilişkiyi ifade eder. Sanırım Budizm ve reerkarnasyondan geliyor. Sokakta birbirinin yanından geçen iki yabancının kıyafetlerinin birbirine sürtünmesi İnyun'dır. Çünkü bu geçmiş yaşamlarında mutlaka bir ilişkileri olduğu anlamına gelir. Eğer iki insan evlenirse bunun In- Yun'ın 8000 katmanı sayesinde olduğu söylenir. 8000 aşkın yaşamın.

- Buna inanıyor musun?

- Neye?

- Birbirimizi başka bir yaşamdan tanıdığımıza

- Burada oturduğumuz aynı masada aynı şehirde aynı anda bulunduğumuz için mi?

- Evet. Bu İn - Yun değil mi?

- Bu sadece Korelilerin birbirini ayartmak için söylediği bir şey.


Başka Bir Hayatta - Past Lives - (2023)





Kore'de bir tabir var. İn-Yun ''Yazgı'' anlamına geliyor. Ya da ''Kader''

Ama bilhassa insanlar arasındaki ilişkiyi ifade eder. Sanırım Budizm ve reerkarnasyondan geliyor. Sokakta birbirinin yanından geçen iki yabancının kıyafetlerinin birbirine sürtünmesi İnyun'dır. Çünkü bu geçmiş yaşamlarında mutlaka bir ilişkileri olduğu anlamına gelir. Eğer iki insan evlenirse bunun In- Yun'ın 8000 katmanı sayesinde olduğu söylenir. 8000 aşkın yaşamın.

- Buna inanıyor musun?

- Neye?

- Birbirimizi başka bir yaşamdan tanıdığımıza

- Burada oturduğumuz aynı masada aynı şehirde aynı anda bulunduğumuz için mi?

- Evet. Bu İn - Yun değil mi?

- Bu sadece Korelilerin birbirini ayartmak için söylediği bir şey.


Sürmenaj bunu beğendi.
__________________

 
Alt 22 Mart 2024, 22:16   #6
Çevrimiçi
WoodStock 🤘☮
 
Adawong kullanıcısının Avatarı
 
Profil ayrıntılarını görüntüleyebilmek için kayıtlı kullanıcı olmanız ve üye hesabınızla oturum açmanız gerekmektedir.
Varsayılan Yanıt: Film Replikleri

Son Nöbetçi - Last Sentinel (2023)







İnsan faaliyetler deniz seviyesinde büyük bir yükselişe sebep oldu. Gezegenin büyük bir bölümü sular altında kaldı. Hayatta kalmak toprak kaynakları için bitmeyen bir mücadeleye başladı. Dünyada iki kıta kaldı. Bibirleriyle savaşıyorlar.

****



Karanlık ve ışık. Kötü ve iyi. Savaş ve barış. Onlar ve biz. Biri olmadan diğerinin olamayacağını herkes bilir. Ve ikisi arasında bir denge vardır.

Bazıları karalar yok olmadan önce kuşların kıtalar arasında göç edebildiğini söylüyor. Yükselen adı veren bir rüzgar kullandılar. Hayatta kalmak için kanat çırpmak zorunda değilsin ama aynı zamanda da düşmüyorsun. Zahmetsizce, dinlenerek havada kalabilirsin ama artık yükselen rüzgarlar yok; çünkü dengeyi bozduk.

***






Dünyayı mahvetmenin tek yolu insanları yok etmektir.

Son Nöbetçi - Last Sentinel (2023)







İnsan faaliyetler deniz seviyesinde büyük bir yükselişe sebep oldu. Gezegenin büyük bir bölümü sular altında kaldı. Hayatta kalmak toprak kaynakları için bitmeyen bir mücadeleye başladı. Dünyada iki kıta kaldı. Bibirleriyle savaşıyorlar.

****



Karanlık ve ışık. Kötü ve iyi. Savaş ve barış. Onlar ve biz. Biri olmadan diğerinin olamayacağını herkes bilir. Ve ikisi arasında bir denge vardır.

Bazıları karalar yok olmadan önce kuşların kıtalar arasında göç edebildiğini söylüyor. Yükselen adı veren bir rüzgar kullandılar. Hayatta kalmak için kanat çırpmak zorunda değilsin ama aynı zamanda da düşmüyorsun. Zahmetsizce, dinlenerek havada kalabilirsin ama artık yükselen rüzgarlar yok; çünkü dengeyi bozduk.

***






Dünyayı mahvetmenin tek yolu insanları yok etmektir.

Sürmenaj ve Asrevya bunu beğendi.
__________________

 
Alt 22 Mart 2024, 22:31   #7
Çevrimdışı
 
Bean kullanıcısının Avatarı
 
Profil ayrıntılarını görüntüleyebilmek için kayıtlı kullanıcı olmanız ve üye hesabınızla oturum açmanız gerekmektedir.
Varsayılan Yanıt: Film Replikleri



Bu mu? Bu nasıl bir üsluptur?

Erkeksiniz diye kendinizi bir şey mi zannediyorsunuz ?

Anladığım kadarı ile kadınların sosyal hayattaki konumu medeniyetin beşiğinde de farklı değil galiba.



Bu mu? Bu nasıl bir üsluptur?

Erkeksiniz diye kendinizi bir şey mi zannediyorsunuz ?

Anladığım kadarı ile kadınların sosyal hayattaki konumu medeniyetin beşiğinde de farklı değil galiba.

Sunucumuza eklenmiş resim önizlemesi
Dosya tipi: jpg Ekran görüntüsü 2024-03-22 193018.jpg (49.5 KB (Kilobyte), Eklenti toplamda 42 kez indirilmiştir.)
Sürmenaj bunu beğendi.
 
Alt 22 Mart 2024, 22:49   #8
Çevrimiçi
WoodStock 🤘☮
 
Adawong kullanıcısının Avatarı
 
Profil ayrıntılarını görüntüleyebilmek için kayıtlı kullanıcı olmanız ve üye hesabınızla oturum açmanız gerekmektedir.
Varsayılan Yanıt: Film Replikleri

Amerikan Romanı - Amerikan Fiction (2023)



- Benimse tek yaptığım kafamda küçük insanlar yaratıp sonra da birbirleriyle hayali sohbetler ettirmek. Kitaplar insanların hayatını değiştirir.



Düşmanlar birbirini dosttan daha iyi tanır.

- Babanda herkesi uzaklaştırdı. Hep yalan söyledi. Bak ne oldu.. Bu aralar çok öfkeleniyorum tıpkı baban gibi.




- Ben de son sıralar babamın gay olduğumu bilmeden ölmesini düşünüyorum. Beni hiç tam anlamıyla tanıyamadı. Artık asla tanımayacak. Bu da beni cidden üzüyor.

- Ya bilseydi seni evlatlıktan reddetseydi?

- En azından gerçek beni reddetmiş olurdu. Kulağa tuhaf geliyor ama yine de içimi rahatlatırdı.

- O kadar da tuhaf değil.



- Herkes seni sevmek istiyor Mank. Ben sende ne buluyorlar bilmiyorum ama işte sevmek istiyorlar. Her hâlini sevmelerine izin ver.

- Sana bir şey sorabilir miyim?

- Tabii ki..

- S.. nesi kötülüğe özendiriyor?

- Kesin bir şey söyleyemem ama zaten var olan kitaplardan farklı değil ama bana şey geldi. Ruhsuz. Bu kelime uyuyor sanırım sence de öyle değil mi?

- Evet, sanki yazılış amacı suçluluk duyan beyaz insanları tatmin etmekmiş gibi..

- Evet eleştirmenlerin ''önemli'' deyip ''iyi yazılmış'' demediği türden.

- Aynen. Tamam, söyleyeceğim şeye alınma lütfen ama senin romanın s.den çok mu farklı?

- Mesele bu muydu? Sence kitabım berbat mı?

- Hayır. Dürüst olmam gerekirse kitabını okumadım. Bazı kısımlarını okudum. Ve pek farklı gelmedi.

- Kitabım için bir çok araştırma yaptım. Bazı yerleri gerçek röportajlardan alınma. Sanırım akademi fanusunun içinde çok kaldığından bazı hayatların zor olduğunu unutmuş gibisin.

- Senin hayatın zor muydu? Seçkin, bohem bir üniversiteye gitmişsin. New York'ta elit bir yayın evinde çalışmışsın.

- Yani? Kendi hayatımı konu almak zorunda değilim. İlgi çeken şeyler yazarım.

- Siyahi travmasına hallenen beyaz yayımcılar için yazıyorsun.

- Kitapları onlar alıyor da ondan. Zevklerine hitap etmek kötü bir şey mi?

- Milletin zevklerini kâr için kullanmayı seviyorsun değil mi?

- Piyasaya isteneni vermeyi seviyorum.

- Torbacılar da aynı şeyi der.

- Bence uyuşturucu da yasal olmalı.




- Peki usanmadın mı? Fakir siyahilerden yani? Rapçi siyahilerden. Köle siyahilerden? Polisin katlettiği siyahilerden? Her yerde dönen bu hikayeler çaresiz siyahilerle ilgili ölmeden önce bir şekilde onurunu korumayı başaran siyahiler. Bunlar gerçek değil demiyorum ama biz bunlardan fazlasıyız da senin gibi çoğu yazar da hakkımızda yazarken bizi hep beyazların boyunduruğunda görüyor gibi.

- Mazlumları yazdı diye Bret Easton Ellis'e veya Charles Bukowski'ye kızıyor musun? Yoksa öfken siyahi kadınlara mı özel?

- Kimse Bukowski'yi okurken beyaz deneyi bundan ibaret demez. Ama beyaz insanlar senin kitabını okuyup bizi ona indirgiyor. Hepimizin öyle olduğunu düşünüyorlar.

- Görünüşe bakılırsa derdin beyazlarla Mank, benimle değil.

- Olabilir ama ülkedeki siyahileri gerçek potansiyelini de gördüğümü düşünüyorum.

- Potansiyel önündeki şey yeterince iyi değil diye düşündüğünde gördüğündür. Siyahileri dinlemek günümüzde çok önemli.



- Babamın seni aldattığını biliyor muydun?

- Sır tutmayı hiç beceremezdi.

- Neden ondan ayrılmadın.

- Bensiz iyice yalnız kalırdı.

- Sence yalnız mıydı?

- Baban bir dahiydi. Dahiler hep yalnızdır. Çünkü diğer insanlarla bağ kuramazlar. Sen de bir dahisin oğlum.

- Çoğu zaman hiç de öyle hissetmiyorum.

- Çünkü kendine hep çok baskı yapıyorsun Cliffy



Amerikan Romanı - Amerikan Fiction (2023)



- Benimse tek yaptığım kafamda küçük insanlar yaratıp sonra da birbirleriyle hayali sohbetler ettirmek. Kitaplar insanların hayatını değiştirir.



Düşmanlar birbirini dosttan daha iyi tanır.

- Babanda herkesi uzaklaştırdı. Hep yalan söyledi. Bak ne oldu.. Bu aralar çok öfkeleniyorum tıpkı baban gibi.




- Ben de son sıralar babamın gay olduğumu bilmeden ölmesini düşünüyorum. Beni hiç tam anlamıyla tanıyamadı. Artık asla tanımayacak. Bu da beni cidden üzüyor.

- Ya bilseydi seni evlatlıktan reddetseydi?

- En azından gerçek beni reddetmiş olurdu. Kulağa tuhaf geliyor ama yine de içimi rahatlatırdı.

- O kadar da tuhaf değil.



- Herkes seni sevmek istiyor Mank. Ben sende ne buluyorlar bilmiyorum ama işte sevmek istiyorlar. Her hâlini sevmelerine izin ver.

- Sana bir şey sorabilir miyim?

- Tabii ki..

- S.. nesi kötülüğe özendiriyor?

- Kesin bir şey söyleyemem ama zaten var olan kitaplardan farklı değil ama bana şey geldi. Ruhsuz. Bu kelime uyuyor sanırım sence de öyle değil mi?

- Evet, sanki yazılış amacı suçluluk duyan beyaz insanları tatmin etmekmiş gibi..

- Evet eleştirmenlerin ''önemli'' deyip ''iyi yazılmış'' demediği türden.

- Aynen. Tamam, söyleyeceğim şeye alınma lütfen ama senin romanın s.den çok mu farklı?

- Mesele bu muydu? Sence kitabım berbat mı?

- Hayır. Dürüst olmam gerekirse kitabını okumadım. Bazı kısımlarını okudum. Ve pek farklı gelmedi.

- Kitabım için bir çok araştırma yaptım. Bazı yerleri gerçek röportajlardan alınma. Sanırım akademi fanusunun içinde çok kaldığından bazı hayatların zor olduğunu unutmuş gibisin.

- Senin hayatın zor muydu? Seçkin, bohem bir üniversiteye gitmişsin. New York'ta elit bir yayın evinde çalışmışsın.

- Yani? Kendi hayatımı konu almak zorunda değilim. İlgi çeken şeyler yazarım.

- Siyahi travmasına hallenen beyaz yayımcılar için yazıyorsun.

- Kitapları onlar alıyor da ondan. Zevklerine hitap etmek kötü bir şey mi?

- Milletin zevklerini kâr için kullanmayı seviyorsun değil mi?

- Piyasaya isteneni vermeyi seviyorum.

- Torbacılar da aynı şeyi der.

- Bence uyuşturucu da yasal olmalı.




- Peki usanmadın mı? Fakir siyahilerden yani? Rapçi siyahilerden. Köle siyahilerden? Polisin katlettiği siyahilerden? Her yerde dönen bu hikayeler çaresiz siyahilerle ilgili ölmeden önce bir şekilde onurunu korumayı başaran siyahiler. Bunlar gerçek değil demiyorum ama biz bunlardan fazlasıyız da senin gibi çoğu yazar da hakkımızda yazarken bizi hep beyazların boyunduruğunda görüyor gibi.

- Mazlumları yazdı diye Bret Easton Ellis'e veya Charles Bukowski'ye kızıyor musun? Yoksa öfken siyahi kadınlara mı özel?

- Kimse Bukowski'yi okurken beyaz deneyi bundan ibaret demez. Ama beyaz insanlar senin kitabını okuyup bizi ona indirgiyor. Hepimizin öyle olduğunu düşünüyorlar.

- Görünüşe bakılırsa derdin beyazlarla Mank, benimle değil.

- Olabilir ama ülkedeki siyahileri gerçek potansiyelini de gördüğümü düşünüyorum.

- Potansiyel önündeki şey yeterince iyi değil diye düşündüğünde gördüğündür. Siyahileri dinlemek günümüzde çok önemli.



- Babamın seni aldattığını biliyor muydun?

- Sır tutmayı hiç beceremezdi.

- Neden ondan ayrılmadın.

- Bensiz iyice yalnız kalırdı.

- Sence yalnız mıydı?

- Baban bir dahiydi. Dahiler hep yalnızdır. Çünkü diğer insanlarla bağ kuramazlar. Sen de bir dahisin oğlum.

- Çoğu zaman hiç de öyle hissetmiyorum.

- Çünkü kendine hep çok baskı yapıyorsun Cliffy



Sürmenaj ve Asrevya bunu beğendi.
__________________

 
Alt 23 Mart 2024, 23:44   #9
Çevrimiçi
WoodStock 🤘☮
 
Adawong kullanıcısının Avatarı
 
Profil ayrıntılarını görüntüleyebilmek için kayıtlı kullanıcı olmanız ve üye hesabınızla oturum açmanız gerekmektedir.
Varsayılan Yanıt: Film Replikleri

The Killer (2023)



Hiçbir şey yapamamanın bu kadar yorucu olması inanılmaz. Can sıkıntısına dayanamıyorsanız bu his size göre değil. Paris'te güneş başka doğar. Yavaş yavaş. Berlin ya da Şam'ın dizel motor gürültüsü, Tokyo'nun kesintisiz uğultusu olmadan. En doğrusunu Temel Reis söylemiş galiba. ''Ben neysem oyum'' Olağanüstü değilim. Ben sadece ayrıyım. Yollarımız hiç kesişmediyse kendinizi şanslı sayın. Gerçi şans, gerçek değildir. Karma da öyle ve adalette..Bu kavramlar varmış gibi yapmayı ne kadar istesem de yoklar işte. Biri doğar, ömürünü yaşar; en nihayetinde de ölür. Bu süreçte de ''İçinden geleni yap, asıl kanun odur.'' Böyle demiş biri. Kim hatırlayamıyorum. Her yıl 140 milyon insan doğuyor. Aşağı yukarı. Dünya nüfusu yaklaşık 7,8 milyar. Her saniye 1,8 insan ölüyor. Yine aynı saniyede 4,2 insan doğuyor. Yaptığım hiçbir şey bu değerleri zerre değiştirmez. İnsanlar şüpheciliği çoğu zaman sinizmle karıştırıyor. Çoğu insan öteki dünyanın buz gibi, sonsuz bir boşluktan öte bir yer olmadığına inanmayı reddediyor. Ama ben bunu da gerçeği kabullenmenin getirdiği o özgürlüğü de kabul ediyorum. Zamanla şunu fark ettim, en riskli an eyleme geçme anı değilmiş. Asıl sorunlar görevden önceki günlerde, saatlerde ve dakikalarda çıkıyor. Bir de sonrasındaki dakikalarda, saatlerde ve günlerde. Esas mesele hazırlık, detaycılık, fazlalıklar, fazlalıklar ve fazlalıklar.. Cımbızları, delil torbaları ve DNA takımlarıyla o aynasızlara hiçbir şeyi bırakma. Kimseye görünme ama 21. yüzyılda bu mümkün değil. O yüzden bari hatırda kalma. Sakin ol ve yoluna devam et.


****



Klişe bir tabir olacak ama burası kurtlar sofrası. Herkes kendinden sorumlu.. Ya ölür, ya öldürürsün. Güçlü olan hayatta kalır. Bunlar insanın doğasında yok mu? İnsanın özündeki iyiliğe inanmak isteyenlere şunu sormalıyım. Bunun nedeni tam olarak nedir?

Haksız mahkumiyetlerin %70 ile %80'i doğrudan görgü tanığı ifadelerinin sonucunda oluyor.

Aklınıza birkaç yol geliyorsa dahisiniz demektir. Ben dahi değilim.

Tarihin başlangıcından beri her zaman azınlık, çoğunluğu sömürmüştür. Medeniyetin temel taşı tuğlaları birleştiren harçdaki kan budur. Ne olursa olsun, çoğunluktan değil, azınlıktan olmaya bakın.

İnsanı en çok yıkıma sürükleyen şey boş vakitlerdir. Birinin canını sıkmak için tasarlanmış işler en yorucu işlerdir.

Amerikan Askeri Endüstriyel Kompleksinin söylediği onca yalan içinde en sevdiğim iddiaları uyku yoksunluğunun işkenceden sayılmaması. Tetikte olmak çok mühim. En disiplinli zihin bile yorulabilir, sabırsızlanabilir, acele edebilir.

Ne bir tanrıya hizmet ediyorum ne bir ülkeye ne de bir bayrağa. Etkili olmamın tek ve basit bir sebebi var. Zerre kadar takmıyorum.




Plana bağlı kal, öngörülü ol; doğaçlama yapma. Kimseye güvenme. Asla avantaj kazandırma. Sadece parasını aldığın savaşı ver. Empati kurma, empati zayıflıktır. Zayıflıksa açık vermektir. Yolun her bir adımında kendine şunu sor? Benim çıkarım ne? Gerekenler bunlar. Başarılı olmak istiyorsan yapman gerekenler basit.

***




Kusursuz temizlik en hafif tabiriyle ciddi emek ister. Bir yapbozun bitmemesi için bir iki parçayı çıkarın. Gerisini dağıtın. Neydi o deyim? İki ölç, bir biç.

Bazen ben de unutuyorum. Hayatımızdaki tek yol ardımızda kalandır.

Hiç uyumayan bir şehrin dibinde nadiren gözden uzaktasın. Normallerin arasında ne işin var senin?

***

Pekâlâ. Herkesin bildiği gibi bir kadın katledildiği zaman ana şüpheli her zaman ya kocası ya da sevgilisidir. Hele ki cinsel saldırıya uğramamamışsa..Neyse herkes bilmiyordur belki..



Birinin gaddarlığı başkasının pragmatizmi demişler.

Bir avcı ormana girmiş ve bir boz ayı görmüş. Gördüklerinin en büyüğüymüş. Tüfeğini kaldırıp ateş etmiş. Ayı yere düşmüş. Avcı hemen ilerlemiş ama orada hiçbir şey yokmuş. Ayı yok, kırık dal yok, kan yok. Derken bir anda ayı kocaman kolunu adamın omzuna atmış ve şöyle demiş;'' Şansını denedin, ıskaladın; o yüzden ya seninle ziyafet çekerim ya da seni sodomize ederim. Seçim senin'' Tabii ki avcı yaşamayı seçmiş. Ertesi gün avcı tekrar ormana gelmiş. Bu kez yanına daha büyük bir silah almış ve yine ayıyı görmüş. Nişan almış, ateş etmiş, ayı düşmüş. Avcı koşmuş. Ayı yine ortada yok derken bir anda yanında bitmiş. ''Anlaşmayı biliyorsun'' demiş. Rezalet başlamış. Avcı ertesi gün ormana yine dönmüş. Bu kez bazukayla. Ayıyı görmüş, nişan almış ateş etmiş. Bazuka geri tepince sırtüstü düşmüş ve duman dağılırken yukarıya bakmış. Ayı kollarını kavuşturmuş, tepesinde dikiliyormuş. Gözlerini kısıp demiş ki; ''Avlanmaya gelmiyorsun aslında değil mi?''

***

Gerçek zenginliğin olayı şudur: Ne kadar paralıysanız göze batmamanız o kadar zorlaşır.. Özel plakaların faydası olmaz tabii.

***




Güvende hissetme ihtiyacı sakat bir durum. Kader teselli ilacıdır. Tek yaşam yolu geride bıraktığındır. Hepimize verilen bu kısa ömürde bunu kabullenemiyorsanız azınlık değilsinizdir belki. Belki de benim gibisiniz. Çoğunluksunuz.

The Killer (2023)



Hiçbir şey yapamamanın bu kadar yorucu olması inanılmaz. Can sıkıntısına dayanamıyorsanız bu his size göre değil. Paris'te güneş başka doğar. Yavaş yavaş. Berlin ya da Şam'ın dizel motor gürültüsü, Tokyo'nun kesintisiz uğultusu olmadan. En doğrusunu Temel Reis söylemiş galiba. ''Ben neysem oyum'' Olağanüstü değilim. Ben sadece ayrıyım. Yollarımız hiç kesişmediyse kendinizi şanslı sayın. Gerçi şans, gerçek değildir. Karma da öyle ve adalette..Bu kavramlar varmış gibi yapmayı ne kadar istesem de yoklar işte. Biri doğar, ömürünü yaşar; en nihayetinde de ölür. Bu süreçte de ''İçinden geleni yap, asıl kanun odur.'' Böyle demiş biri. Kim hatırlayamıyorum. Her yıl 140 milyon insan doğuyor. Aşağı yukarı. Dünya nüfusu yaklaşık 7,8 milyar. Her saniye 1,8 insan ölüyor. Yine aynı saniyede 4,2 insan doğuyor. Yaptığım hiçbir şey bu değerleri zerre değiştirmez. İnsanlar şüpheciliği çoğu zaman sinizmle karıştırıyor. Çoğu insan öteki dünyanın buz gibi, sonsuz bir boşluktan öte bir yer olmadığına inanmayı reddediyor. Ama ben bunu da gerçeği kabullenmenin getirdiği o özgürlüğü de kabul ediyorum. Zamanla şunu fark ettim, en riskli an eyleme geçme anı değilmiş. Asıl sorunlar görevden önceki günlerde, saatlerde ve dakikalarda çıkıyor. Bir de sonrasındaki dakikalarda, saatlerde ve günlerde. Esas mesele hazırlık, detaycılık, fazlalıklar, fazlalıklar ve fazlalıklar.. Cımbızları, delil torbaları ve DNA takımlarıyla o aynasızlara hiçbir şeyi bırakma. Kimseye görünme ama 21. yüzyılda bu mümkün değil. O yüzden bari hatırda kalma. Sakin ol ve yoluna devam et.


****



Klişe bir tabir olacak ama burası kurtlar sofrası. Herkes kendinden sorumlu.. Ya ölür, ya öldürürsün. Güçlü olan hayatta kalır. Bunlar insanın doğasında yok mu? İnsanın özündeki iyiliğe inanmak isteyenlere şunu sormalıyım. Bunun nedeni tam olarak nedir?

Haksız mahkumiyetlerin %70 ile %80'i doğrudan görgü tanığı ifadelerinin sonucunda oluyor.

Aklınıza birkaç yol geliyorsa dahisiniz demektir. Ben dahi değilim.

Tarihin başlangıcından beri her zaman azınlık, çoğunluğu sömürmüştür. Medeniyetin temel taşı tuğlaları birleştiren harçdaki kan budur. Ne olursa olsun, çoğunluktan değil, azınlıktan olmaya bakın.

İnsanı en çok yıkıma sürükleyen şey boş vakitlerdir. Birinin canını sıkmak için tasarlanmış işler en yorucu işlerdir.

Amerikan Askeri Endüstriyel Kompleksinin söylediği onca yalan içinde en sevdiğim iddiaları uyku yoksunluğunun işkenceden sayılmaması. Tetikte olmak çok mühim. En disiplinli zihin bile yorulabilir, sabırsızlanabilir, acele edebilir.

Ne bir tanrıya hizmet ediyorum ne bir ülkeye ne de bir bayrağa. Etkili olmamın tek ve basit bir sebebi var. Zerre kadar takmıyorum.




Plana bağlı kal, öngörülü ol; doğaçlama yapma. Kimseye güvenme. Asla avantaj kazandırma. Sadece parasını aldığın savaşı ver. Empati kurma, empati zayıflıktır. Zayıflıksa açık vermektir. Yolun her bir adımında kendine şunu sor? Benim çıkarım ne? Gerekenler bunlar. Başarılı olmak istiyorsan yapman gerekenler basit.

***




Kusursuz temizlik en hafif tabiriyle ciddi emek ister. Bir yapbozun bitmemesi için bir iki parçayı çıkarın. Gerisini dağıtın. Neydi o deyim? İki ölç, bir biç.

Bazen ben de unutuyorum. Hayatımızdaki tek yol ardımızda kalandır.

Hiç uyumayan bir şehrin dibinde nadiren gözden uzaktasın. Normallerin arasında ne işin var senin?

***

Pekâlâ. Herkesin bildiği gibi bir kadın katledildiği zaman ana şüpheli her zaman ya kocası ya da sevgilisidir. Hele ki cinsel saldırıya uğramamamışsa..Neyse herkes bilmiyordur belki..



Birinin gaddarlığı başkasının pragmatizmi demişler.

Bir avcı ormana girmiş ve bir boz ayı görmüş. Gördüklerinin en büyüğüymüş. Tüfeğini kaldırıp ateş etmiş. Ayı yere düşmüş. Avcı hemen ilerlemiş ama orada hiçbir şey yokmuş. Ayı yok, kırık dal yok, kan yok. Derken bir anda ayı kocaman kolunu adamın omzuna atmış ve şöyle demiş;'' Şansını denedin, ıskaladın; o yüzden ya seninle ziyafet çekerim ya da seni sodomize ederim. Seçim senin'' Tabii ki avcı yaşamayı seçmiş. Ertesi gün avcı tekrar ormana gelmiş. Bu kez yanına daha büyük bir silah almış ve yine ayıyı görmüş. Nişan almış, ateş etmiş, ayı düşmüş. Avcı koşmuş. Ayı yine ortada yok derken bir anda yanında bitmiş. ''Anlaşmayı biliyorsun'' demiş. Rezalet başlamış. Avcı ertesi gün ormana yine dönmüş. Bu kez bazukayla. Ayıyı görmüş, nişan almış ateş etmiş. Bazuka geri tepince sırtüstü düşmüş ve duman dağılırken yukarıya bakmış. Ayı kollarını kavuşturmuş, tepesinde dikiliyormuş. Gözlerini kısıp demiş ki; ''Avlanmaya gelmiyorsun aslında değil mi?''

***

Gerçek zenginliğin olayı şudur: Ne kadar paralıysanız göze batmamanız o kadar zorlaşır.. Özel plakaların faydası olmaz tabii.

***




Güvende hissetme ihtiyacı sakat bir durum. Kader teselli ilacıdır. Tek yaşam yolu geride bıraktığındır. Hepimize verilen bu kısa ömürde bunu kabullenemiyorsanız azınlık değilsinizdir belki. Belki de benim gibisiniz. Çoğunluksunuz.

Sürmenaj ve Asrevya bunu beğendi.
__________________

 
Alt 24 Mart 2024, 20:23   #10
Çevrimiçi
WoodStock 🤘☮
 
Adawong kullanıcısının Avatarı
 
Profil ayrıntılarını görüntüleyebilmek için kayıtlı kullanıcı olmanız ve üye hesabınızla oturum açmanız gerekmektedir.
Varsayılan Yanıt: Film Replikleri

Kar kardeşliği - La sociedad de la nieve (2023)



what would an ocean be without a monster lurking in the dark? It would be like sleep without dreams. Werner Herzog

Karanlıklarında canavarların saklanmadığı bir okyanus neye benzerdi? Rüyasız uykulara.”




-Enerjini kendini sakla, benim hiç taakatim kalmadı.

-Öyle deme Arthur inancını kaybetme.

-Hayatımda hiç olmadığım kadar inançlıyım.

-Papaz yardımcısı mı oldun?

- İnanç dediğim. Kusura bakma Nıma ama senin tanrına değil. Çünkü o tanrı, evdeyken ne yapacağımı söylüyor olabilir. Ama dağlarda ne yapacağımı söylemiyor. Burada olan şeylere o eski gözlerimle bakamam. Numa bu benim cennetim. Benim inandığım bambaşka bir tanrı. Ben Roberto yaralarımı tedavi ederken kafasında olan tanrıya inanıyorum. Nando ne olursa olsun yürümeye devam ederken bacaklarında olan tanrıya inanıyorum. Daniel et keserken onun ellerine inanıyorum. Fito’ya inanıyorum eti verirken hangi arkadaşımızın olduğunu söylemiyor. Böylece yerken gözlerindeki ışıltıyı anımsıyoruz. İşte o tanrıya inanıyorum. Roberto’ya inanıyorum. Nando’ya, Daniel’e, Fito’ya. Can veren arkadaşlarımıza.

- Tam bir filozofsun Arturo. Dinar ve filozof.

***



-Yarısını ye. Şimdi pes etme.

- Pes etmiyorum Pancho. Ölüyorum. Sizin için faydam olmamasına üzülüyorum.

- - Onu bırak. Kendini düşün.

- Kendimi mi düşünüyorum. Hâlime baksana daha 25 yaşındayım Pancho. Önümde koca bir hayat vardı, yapacağım işler vardı.

Kardeşlerimi tekrar görebilmek istiyorum. Anne babamı görmek istiyorum. Dans etmek istiyorum.

- Sen dans etmezsin ki.

- Biliyorum. Artık istiyorum. Her şeyi yapmak istiyorum Pancho. Gülmek istiyorum, ağlamak istiyorum.

- - Ağla o zaman.

- Ağlayamam.

- Ağla. Hadi ağla.

- Ne gülüyorsun.

- Beraber ağlayalım. Dök içini. Hadi şapşal. Hadi.

- Tin tin ısrarla fotoğraf çekiyor. Sanki döneceği bir geziden çeşitli anlar çekiyormuş gibi. Bu fotoğraf kim için? Bizim için mi? Görmeye ömrüm yetmeyecek. Belki ailelerimiz içindir. Veya geçmişteki fotoğraflarımıza bakıp bizi anan başka kişiler içindir. Fotoğraflarımızı gördükçe bizi hayallerinde yaşatacaklar. Çünkü şimdi kendimize sorduğumuz soruları kendilerine soracaklar. Onlara ne oldu? Bize ne oldu? O dağlardayken biz kimdik?





- Nindo. Cesedimden faydalanmana izin verdiğimi bilmeni istiyorum.

- Öyle deme Numa.

- Kurtulamayacağımı biliyorum.

- Öyle deme.

- Ama öyle.

- Sorun değil. İçim rahat. Sırada ne varsa hazırım. İkimiz de hazırız. Hepimizin kurtulacağını bildiğim için çok mutluyum. Bundan mutluluk duyuyorum Nando.





- Karşılama çok coşkulu. Bu kalabalığın burada işi ne? Arkadaşlarıma yaklaşmak, dokunmak, detayları duymak istiyorlar. “Dağlarda ne oldu?” Muhabirler soruyor, ellerinde kameraları ve mikrofonları. Doktorlar soruyor, ellerinde testleri ve cihazları. Ne görüyorlar? Kirli giysilerden ürküyorlar. İskelete dönmüş güneşten yanmış bedenlerinden. Ciltlerindeki kirden. Gazetedeki Andların kahramanları var. Ölümden dönüp babalarına kavuşanlar. Annelerine. Sevgililerine.

Çocuklarına. Ama onlar kahraman gibi hissetmiyorlar. Çünkü onlar da bizim gibi ölmüştü. Sadece eve dönebilmişlerdi. Bizi hatırladıklarında kendilerini sorguluyorlar. “Niye hep beraber geri dönemedik?” Bütün bunların anlamı ne? Anlamı bulmak size kalmış? Cevap siz de saklı. Birbirimize hep göz kulak olduk. Ve dağlarda ne yaptığımızı herkese anlatın.

Kar kardeşliği - La sociedad de la nieve (2023)



what would an ocean be without a monster lurking in the dark? It would be like sleep without dreams. Werner Herzog

Karanlıklarında canavarların saklanmadığı bir okyanus neye benzerdi? Rüyasız uykulara.”




-Enerjini kendini sakla, benim hiç taakatim kalmadı.

-Öyle deme Arthur inancını kaybetme.

-Hayatımda hiç olmadığım kadar inançlıyım.

-Papaz yardımcısı mı oldun?

- İnanç dediğim. Kusura bakma Nıma ama senin tanrına değil. Çünkü o tanrı, evdeyken ne yapacağımı söylüyor olabilir. Ama dağlarda ne yapacağımı söylemiyor. Burada olan şeylere o eski gözlerimle bakamam. Numa bu benim cennetim. Benim inandığım bambaşka bir tanrı. Ben Roberto yaralarımı tedavi ederken kafasında olan tanrıya inanıyorum. Nando ne olursa olsun yürümeye devam ederken bacaklarında olan tanrıya inanıyorum. Daniel et keserken onun ellerine inanıyorum. Fito’ya inanıyorum eti verirken hangi arkadaşımızın olduğunu söylemiyor. Böylece yerken gözlerindeki ışıltıyı anımsıyoruz. İşte o tanrıya inanıyorum. Roberto’ya inanıyorum. Nando’ya, Daniel’e, Fito’ya. Can veren arkadaşlarımıza.

- Tam bir filozofsun Arturo. Dinar ve filozof.

***



-Yarısını ye. Şimdi pes etme.

- Pes etmiyorum Pancho. Ölüyorum. Sizin için faydam olmamasına üzülüyorum.

- - Onu bırak. Kendini düşün.

- Kendimi mi düşünüyorum. Hâlime baksana daha 25 yaşındayım Pancho. Önümde koca bir hayat vardı, yapacağım işler vardı.

Kardeşlerimi tekrar görebilmek istiyorum. Anne babamı görmek istiyorum. Dans etmek istiyorum.

- Sen dans etmezsin ki.

- Biliyorum. Artık istiyorum. Her şeyi yapmak istiyorum Pancho. Gülmek istiyorum, ağlamak istiyorum.

- - Ağla o zaman.

- Ağlayamam.

- Ağla. Hadi ağla.

- Ne gülüyorsun.

- Beraber ağlayalım. Dök içini. Hadi şapşal. Hadi.

- Tin tin ısrarla fotoğraf çekiyor. Sanki döneceği bir geziden çeşitli anlar çekiyormuş gibi. Bu fotoğraf kim için? Bizim için mi? Görmeye ömrüm yetmeyecek. Belki ailelerimiz içindir. Veya geçmişteki fotoğraflarımıza bakıp bizi anan başka kişiler içindir. Fotoğraflarımızı gördükçe bizi hayallerinde yaşatacaklar. Çünkü şimdi kendimize sorduğumuz soruları kendilerine soracaklar. Onlara ne oldu? Bize ne oldu? O dağlardayken biz kimdik?





- Nindo. Cesedimden faydalanmana izin verdiğimi bilmeni istiyorum.

- Öyle deme Numa.

- Kurtulamayacağımı biliyorum.

- Öyle deme.

- Ama öyle.

- Sorun değil. İçim rahat. Sırada ne varsa hazırım. İkimiz de hazırız. Hepimizin kurtulacağını bildiğim için çok mutluyum. Bundan mutluluk duyuyorum Nando.





- Karşılama çok coşkulu. Bu kalabalığın burada işi ne? Arkadaşlarıma yaklaşmak, dokunmak, detayları duymak istiyorlar. “Dağlarda ne oldu?” Muhabirler soruyor, ellerinde kameraları ve mikrofonları. Doktorlar soruyor, ellerinde testleri ve cihazları. Ne görüyorlar? Kirli giysilerden ürküyorlar. İskelete dönmüş güneşten yanmış bedenlerinden. Ciltlerindeki kirden. Gazetedeki Andların kahramanları var. Ölümden dönüp babalarına kavuşanlar. Annelerine. Sevgililerine.

Çocuklarına. Ama onlar kahraman gibi hissetmiyorlar. Çünkü onlar da bizim gibi ölmüştü. Sadece eve dönebilmişlerdi. Bizi hatırladıklarında kendilerini sorguluyorlar. “Niye hep beraber geri dönemedik?” Bütün bunların anlamı ne? Anlamı bulmak size kalmış? Cevap siz de saklı. Birbirimize hep göz kulak olduk. Ve dağlarda ne yaptığımızı herkese anlatın.

Sürmenaj ve Asrevya bunu beğendi.
__________________

 
  

İçeriği Sosyalleştir

Etiketler
film, replikleri


Şu anda bu konuyu görüntüleyen etkin kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 konuk)
 
Seçenekler
Görüntüleme stilleri

Gönderme Kuralları
Konu açma yetkiniz yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti ekleme yetkiniz yok
Mesaj düzenleme yetkiniz yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık



Forum saati; Türkiye'ye göre ayarlanmış olup, şu an saat: 06:42.

Forum Yasal Uyarı
Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions Inc.

ForumKalbi, lisanslı vBulletin® kullanmaktadır.

ForumKalbi.Com; 5651 sayılı kanun uyarınca yer sağlayıcı niteliğini haiz bir genel forum sitesidir. Sitemizde yapılan paylaşımlar, moderasyon ekibimizin onayına dahil olmadan direkt yayınlanmaktadır. 5237 sayılı TCK (Türk Ceza Kanunu) ve 5651 Sayılı Kanun'un ilgili maddelerini ihlal eden kişilerin IP adresi ve sair kişisel verileri işlenmekte; yetkili merci tarafından müzekkere (Resmi Üst Yazı), tarafımıza tanzim edildiği takdirde paylaşılacaktır. Hukuka aykırı bir içerik paylaşımının olduğunu düşündüğünüz mesaj, konu ya da görseli içeren forum gönderilerini; İLETİŞİM bağlantısındaki formu doldurarak iletebilirsiniz. 48 saat içerisinde mevcut şikâyetiniz üzerinden tarafınıza ulaşılacak, gerekli işlemler tesis edilecektir.