Forum Logo  

Geri Git   ForumKalbi.Com > Aşk Yuvası > Şiir Köşesi > Şair Şiirleri

Şair Şiirleri Ünlü şairlerimize ait güzel şiirler...


Bir Şiir / Bir Şair

Ünlü şairlerimize ait güzel şiirler...


Kullanıcı Etiket Listesi

Like Tree20Beğeniler

  
 
LinkBack Seçenekler Görüntüleme stilleri
Alt 26 Nisan 2024, 17:27   #1
Çevrimiçi
Shachar avakeshcha
 
Nemo Personne kullanıcısının Avatarı
 
Profil ayrıntılarını görüntüleyebilmek için kayıtlı kullanıcı olmanız ve üye hesabınızla oturum açmanız gerekmektedir.
Varsayılan Bir Şiir / Bir Şair

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

BUDALA



Kendisinin Tanrı olduğunu söyledi

‘İyi ki geldin, dostum’, diye haykırdım,

‘Ölümümden önce seninle görüşmeyi

Hep ummuştum’.

Öldürdüm O’nu ve attım

cesedini bir havuza.

- Ama keşke gerçekten de

Tanrı olsaydı o budala!




Hugh MacDiarmid



Çeviren: İsmail Haydar Aksoy







Hugh MacDiarmid Kimdir?



Yaşamı:




Hugh MacDiarmid’in esas adı Christopher Murray Grieve’dir. 11 ağustos 1892 yılında İskoçya’da doğmuştur. Yirminci yüzyılın önde gelen İskoç yazarlarından biridir. Modernizmin İskoç versiyonunun yaratıcılarındandır. Ayrıca 20. yüzyıl İskoç Rönesans’ına öncülük etmiştir. İlk dönem modernistlerden beklenmeyen bir biçimde komünisttir. Ayrıca komünistlerden beklenmeyen bir biçimde de İskoç ulusalcılarındandır. Şiirlerini İngilizce ve Scots denilen bir tür İskoç diliyle yazmıştır. 1910 yılında gazeteciliğe başlamış ve 5 yıl süreyle gazetecilik yapmıştır. Daha sonra birinci dünya savaşı sırasında orduda sıhhiyeci olarak görev yapmıştır. Savaştan sonra evlenmiş ve gazeteciliğe geri dönmüştür. Şiir ve düz yazılardan oluşan ilk kitabı Annals of the Five Senses’i İngilizce olarak 1923 yılında yayımlamıştır. Daha sonra Scots dilinde bir dizi kitap çıkarmıştır. Bu çalışmaları içinde İskoç edebiyatının en önemli ürünlerinden olan A Drunk Man Looks at the Thistle’ı yayınlamıştır. MacDiarmid siyasetle iç içe olup İskoç ulusal partisinin kurucularındandır ve Büyük Britanya komünist partisi üyesidir 9 eylül 1978 yılında Edinburgh’te ölmüştür.

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

BUDALA



Kendisinin Tanrı olduğunu söyledi

‘İyi ki geldin, dostum’, diye haykırdım,

‘Ölümümden önce seninle görüşmeyi

Hep ummuştum’.

Öldürdüm O’nu ve attım

cesedini bir havuza.

- Ama keşke gerçekten de

Tanrı olsaydı o budala!




Hugh MacDiarmid



Çeviren: İsmail Haydar Aksoy







Hugh MacDiarmid Kimdir?



Yaşamı:




Hugh MacDiarmid’in esas adı Christopher Murray Grieve’dir. 11 ağustos 1892 yılında İskoçya’da doğmuştur. Yirminci yüzyılın önde gelen İskoç yazarlarından biridir. Modernizmin İskoç versiyonunun yaratıcılarındandır. Ayrıca 20. yüzyıl İskoç Rönesans’ına öncülük etmiştir. İlk dönem modernistlerden beklenmeyen bir biçimde komünisttir. Ayrıca komünistlerden beklenmeyen bir biçimde de İskoç ulusalcılarındandır. Şiirlerini İngilizce ve Scots denilen bir tür İskoç diliyle yazmıştır. 1910 yılında gazeteciliğe başlamış ve 5 yıl süreyle gazetecilik yapmıştır. Daha sonra birinci dünya savaşı sırasında orduda sıhhiyeci olarak görev yapmıştır. Savaştan sonra evlenmiş ve gazeteciliğe geri dönmüştür. Şiir ve düz yazılardan oluşan ilk kitabı Annals of the Five Senses’i İngilizce olarak 1923 yılında yayımlamıştır. Daha sonra Scots dilinde bir dizi kitap çıkarmıştır. Bu çalışmaları içinde İskoç edebiyatının en önemli ürünlerinden olan A Drunk Man Looks at the Thistle’ı yayınlamıştır. MacDiarmid siyasetle iç içe olup İskoç ulusal partisinin kurucularındandır ve Büyük Britanya komünist partisi üyesidir 9 eylül 1978 yılında Edinburgh’te ölmüştür.

OkyanusunKalbi, Sürmenaj ve Ece bunu beğendi.
__________________
Tüm teoriler, klişeler gibi
Cehennemin dibine gitsin
bütün ufak yüzler
Yukarı bakıyorlar, güzeller
ve inanıyorlar.
Ağlamak istiyorum
Fakat hüzün aptalca
İnanmak istiyorum
Fakat inanç bir mezarlık
Biz onu satıra ve bir alaycı kuşa indirgedik
Bize şans dile….



C. Bukowski
 
Alt 26 Nisan 2024, 17:35   #2
Çevrimiçi
Shachar avakeshcha
 
Nemo Personne kullanıcısının Avatarı
 
Profil ayrıntılarını görüntüleyebilmek için kayıtlı kullanıcı olmanız ve üye hesabınızla oturum açmanız gerekmektedir.
Varsayılan Yanıt: Bir Şiir / Bir Şair

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]


Lanetlenmiş Kadınlar


Hippolyte, lambaların solgun ışığı vuran

Mindelerlere uzanmış sessizce duruyordu,

Ve toy gençkızlığının perdesini kaldıran

Güçlü okşayışları, dalgın, düşünüyordu.

Sabah uyandığında nasıl başını yolcu

Çevirip mavi ufka bakarsa, tıpkı öyle,

Henüz uzaklardaki gökleri arıyordu

Fırtınalı bir anın ürküttüğü gözlerle.

Ölgün halkalardaki o tembel gözyaşları,

Bitkin, perişan hali, şehvetli üzgün teni,

Hurda silahlar gibi terk edilmiş kolları

Ve her şey süslüyordu narin güzelliğini.

Dişlediği avını öldürmeyip gözleyen

Güçlü bir hayvan gibi, Delphine, eteklerinde,

Dingin ve kıvanç dolu, baktıkça alevlenen

Gözlerini örtmüştü Hippolyte’in üstüne.

Güçlü güzellik ince güzellik önünde diz

Çökmüş ve şarabını içerken utkusunun,

Dermek istercesine ağzından tatlı bir söz,

Uzanıyordu ona doğru, sevdalı, tutkun.

Kurbanının gözünde arıyordu durmadan

Arzunun şakıdığı sessiz ilahileri

Ve uzun ahlar gibi gözkapağından çıkan

Şükran duygularını, o tatlı sözcükleri.

-Dedi: nedir düşüncen, ne dersin olanlara?

Hoyratça soldururlar, Hippolyte, tatlı yürek,

İlk güllerin kutsal adağını o kaba,

O yaban soluklara asla sunmaman gerek.


Benim öpüşüm, akşam, büyük, saydam gölleri

Okşayan susineği gibi yumuşacıktır,

Erkeklerin dudağı saban demiri gibi,

Tekerler gibi oyar, acı izler bırakır;

Atlar, öküzler gibi geçerler üzerinden,

Çiğnenirsin altında insafsız ayakların,

Hippolyte, kızkardeşim, yüzünü bana dön sen,

Ruhumsun, her şeyimsin ve öteki yanımsın,

Kutsal merhem, çevir o yıldızlı gözlerini,

Bir tek bakışın bana yeter, ey tatlı bacım,

Daha loş arzuların kaldırıp perdesini

Sonsuz düşler içinde seni uyutacağım!

Hippolyte genç başını kaldırdı usul usul:

-Pişmanlık duymuyorum, hiç de nankör değilim

Ama, ağır bir akşam yemeği yemiş gibi

Sıkıntılı ve öyle endişe içindeyim.

Sanki kanlı bir ufkun her yandan kapattığı

İşlek, uzun yollara beni sokmak isteyen

O yoğun ve o kara hayalet taburları

Çökmüşçesine ağır bir yük altındayım ben,

Diyebiliyorsan de bana, dehşetim, ruhum,

Yakışıksız, garip bir eylemde bulunduk mu?

Sen meleğim! dedikçe korkudan titriyorum,

Yine de dudaklarım gidiyor sana doğru.

Kalbimin sonsuza dek sahibi, kızkardeşim,

Artık tek düşüncemsin, öyle bakma yüzüme,

Beni yakacakları ateş ve cehennemim,

Günahımın ilki, ilk nedeni olsan bile

Öfkeyle silkeleyip perişan yelesini,

Delphine, demir kürsüde tepinir gibi, birden,

Gözleri çakmak çakmak, güçlü bir sesle, dedi:

-Kim söz edebilirmiş Aşk varken Cehnnemden?

Binlerce lanet olsun, o ilk hayalci kimse,

Lanet o budalaya, o dürüstlük satana,

Çözümsüz ve kısır bir sorunu benimseyip

Aşka dürüstlük denen saçmalığı katana!

Serin ile sıcağı, gündüz ile geceyi

Gizemli bir uyumda görmek isteyen bir kaz,

Bir işe yaramayan inmeli bedenini

Sevda denen o kızıl güneşte ısıtamaz!

Git, istersen aptal bir nişanlı bul kendine;

Kızoğlankız bir kalbi hoyrat öpüşlere sun;

Koşa koşa, dağlanmış göğsünü, bil ki, yine

Bana getireceksin, azapla dolu, solgun…

Bu dünyada herkesin bir tek sahibi vardır!

Çocuk birden acıyla haykırdı: -duyuyorum,

Şu an tüm varlığımda, benliğimde derin bir

Uçurum açılıyor; kalbimdir bu uçurum!

Volkan gibi yakıcı -ve boşluk gibi derin!

Euménide’in, elinde meşale, kanına dek

Yaktığı bu ejderin, bu inleyen yüreğin

Kanmayan susuzluğu dinmiyor, dinmeyecek.

Kopalım bu dünyadan, perdeleri çekelim,

Dinlendirsin öpüşler yorgun yüreğimizi!

Derin göğüslerinde yok olmak, tüm dileğim,

Ve bulmak mezarların uzak serinliğini!

-İnin, durmadan inin, ey acıklı kurbanlar,

İnin, sonsuz, ölümsüz cehennemin yolundan

Uçurumun dibine dalın, orda tüm suçlar

Kamçılanıp göklerden gelmeyen bir rüzgârla

Kaynar, fırtınaların, kasırgaların korkunç

Uğultusunda, koşun en son noktasına dek

Arzuların, ki onlar dinmek bilmeyecek hiç

Cezanız tutkunuzun karşılığı olacak;

Tek serin ışık sızmayacak mahzeninize

Ve işte, yarıklardan, sokak feneri gibi

Yanan kızgın mikroplar giriyor içeriye,

Korkunç kokularıyla kaplıyor gövdenizi.

Kıvancınızın buruk, doyumsuz kısırlığı

Susuzluğu dindirip derinizi geriyor,

Şehvetli teninizin öfkeli rüzgârları

Etinizi bir bayrak misali titretiyor.

İnsanlardan uzakta, gezginler, hükümlüler,

Koşun aç kurtlar gibi çöllere akın akın;

Yazgınızı kendiniz yazın, düzensiz ruhlar,

İçinizde kökleşen sonsuzluktan sakının!



(Dephine ile Hippolyte)


Çeviren: Erdoğan Alkan

Charles Pierre Baudelaire Kimdir?


Fransız şair, eleştirmen, Poe çevirmeni ve modern şiirin kurucularından Charles Pierre Baudelaire 9 Nisan 1821'de Paris'te doğdu, 31 Ağustos 1867'de yine aynı kentte öldü. Yeniden evlenmiş genç ve alımlı bir anne ile kendisini anlamayan bir üvey baba elinde sıkıntılı ve güç bir çocukluk dönemi geçirmiştir. Lise yıllarında yazdığı şiirleri ile dikkat çekti. Hukuk öğrenimine başlamış ama on dokuz yaşında iken edebiyattan vazgeçsin diye bir ticaret gemisine verilmiş, bu gemi ile Hint Okyanusu'na kadar gitmiş (1841), Paris'e dönünce gazetelerde çalışmış, bir ara politikaya girmiş, adı 1848 Devrimi'ni hazırlayanlar arasında yer almıştır. Bu arada şiirler, sanatla ilgili eleştiri ve makaleler yayımlamıştır. Edgar Allen Poe'nun yapıtlarını Fransızca'ya çevirmiştir. Baudelaire, Les Fleurs du Mal (Kötülük Çiçekleri)'ndeki 6 şiirinin muzır neşriyat olduğu ve Tanrı'ya hakaret içerdiği savıyla mahkûm edilmiştir. Paris'in bohem yaşantısında frengi hastalığına yakalanmış, afyon ve esrar bağımlısı olmuştur. İki yıl kaldığı Belçika dönüşünde felç olmuş ve Paris'te yaşamını yitirmiştir.

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]


Lanetlenmiş Kadınlar


Hippolyte, lambaların solgun ışığı vuran

Mindelerlere uzanmış sessizce duruyordu,

Ve toy gençkızlığının perdesini kaldıran

Güçlü okşayışları, dalgın, düşünüyordu.

Sabah uyandığında nasıl başını yolcu

Çevirip mavi ufka bakarsa, tıpkı öyle,

Henüz uzaklardaki gökleri arıyordu

Fırtınalı bir anın ürküttüğü gözlerle.

Ölgün halkalardaki o tembel gözyaşları,

Bitkin, perişan hali, şehvetli üzgün teni,

Hurda silahlar gibi terk edilmiş kolları

Ve her şey süslüyordu narin güzelliğini.

Dişlediği avını öldürmeyip gözleyen

Güçlü bir hayvan gibi, Delphine, eteklerinde,

Dingin ve kıvanç dolu, baktıkça alevlenen

Gözlerini örtmüştü Hippolyte’in üstüne.

Güçlü güzellik ince güzellik önünde diz

Çökmüş ve şarabını içerken utkusunun,

Dermek istercesine ağzından tatlı bir söz,

Uzanıyordu ona doğru, sevdalı, tutkun.

Kurbanının gözünde arıyordu durmadan

Arzunun şakıdığı sessiz ilahileri

Ve uzun ahlar gibi gözkapağından çıkan

Şükran duygularını, o tatlı sözcükleri.

-Dedi: nedir düşüncen, ne dersin olanlara?

Hoyratça soldururlar, Hippolyte, tatlı yürek,

İlk güllerin kutsal adağını o kaba,

O yaban soluklara asla sunmaman gerek.


Benim öpüşüm, akşam, büyük, saydam gölleri

Okşayan susineği gibi yumuşacıktır,

Erkeklerin dudağı saban demiri gibi,

Tekerler gibi oyar, acı izler bırakır;

Atlar, öküzler gibi geçerler üzerinden,

Çiğnenirsin altında insafsız ayakların,

Hippolyte, kızkardeşim, yüzünü bana dön sen,

Ruhumsun, her şeyimsin ve öteki yanımsın,

Kutsal merhem, çevir o yıldızlı gözlerini,

Bir tek bakışın bana yeter, ey tatlı bacım,

Daha loş arzuların kaldırıp perdesini

Sonsuz düşler içinde seni uyutacağım!

Hippolyte genç başını kaldırdı usul usul:

-Pişmanlık duymuyorum, hiç de nankör değilim

Ama, ağır bir akşam yemeği yemiş gibi

Sıkıntılı ve öyle endişe içindeyim.

Sanki kanlı bir ufkun her yandan kapattığı

İşlek, uzun yollara beni sokmak isteyen

O yoğun ve o kara hayalet taburları

Çökmüşçesine ağır bir yük altındayım ben,

Diyebiliyorsan de bana, dehşetim, ruhum,

Yakışıksız, garip bir eylemde bulunduk mu?

Sen meleğim! dedikçe korkudan titriyorum,

Yine de dudaklarım gidiyor sana doğru.

Kalbimin sonsuza dek sahibi, kızkardeşim,

Artık tek düşüncemsin, öyle bakma yüzüme,

Beni yakacakları ateş ve cehennemim,

Günahımın ilki, ilk nedeni olsan bile

Öfkeyle silkeleyip perişan yelesini,

Delphine, demir kürsüde tepinir gibi, birden,

Gözleri çakmak çakmak, güçlü bir sesle, dedi:

-Kim söz edebilirmiş Aşk varken Cehnnemden?

Binlerce lanet olsun, o ilk hayalci kimse,

Lanet o budalaya, o dürüstlük satana,

Çözümsüz ve kısır bir sorunu benimseyip

Aşka dürüstlük denen saçmalığı katana!

Serin ile sıcağı, gündüz ile geceyi

Gizemli bir uyumda görmek isteyen bir kaz,

Bir işe yaramayan inmeli bedenini

Sevda denen o kızıl güneşte ısıtamaz!

Git, istersen aptal bir nişanlı bul kendine;

Kızoğlankız bir kalbi hoyrat öpüşlere sun;

Koşa koşa, dağlanmış göğsünü, bil ki, yine

Bana getireceksin, azapla dolu, solgun…

Bu dünyada herkesin bir tek sahibi vardır!

Çocuk birden acıyla haykırdı: -duyuyorum,

Şu an tüm varlığımda, benliğimde derin bir

Uçurum açılıyor; kalbimdir bu uçurum!

Volkan gibi yakıcı -ve boşluk gibi derin!

Euménide’in, elinde meşale, kanına dek

Yaktığı bu ejderin, bu inleyen yüreğin

Kanmayan susuzluğu dinmiyor, dinmeyecek.

Kopalım bu dünyadan, perdeleri çekelim,

Dinlendirsin öpüşler yorgun yüreğimizi!

Derin göğüslerinde yok olmak, tüm dileğim,

Ve bulmak mezarların uzak serinliğini!

-İnin, durmadan inin, ey acıklı kurbanlar,

İnin, sonsuz, ölümsüz cehennemin yolundan

Uçurumun dibine dalın, orda tüm suçlar

Kamçılanıp göklerden gelmeyen bir rüzgârla

Kaynar, fırtınaların, kasırgaların korkunç

Uğultusunda, koşun en son noktasına dek

Arzuların, ki onlar dinmek bilmeyecek hiç

Cezanız tutkunuzun karşılığı olacak;

Tek serin ışık sızmayacak mahzeninize

Ve işte, yarıklardan, sokak feneri gibi

Yanan kızgın mikroplar giriyor içeriye,

Korkunç kokularıyla kaplıyor gövdenizi.

Kıvancınızın buruk, doyumsuz kısırlığı

Susuzluğu dindirip derinizi geriyor,

Şehvetli teninizin öfkeli rüzgârları

Etinizi bir bayrak misali titretiyor.

İnsanlardan uzakta, gezginler, hükümlüler,

Koşun aç kurtlar gibi çöllere akın akın;

Yazgınızı kendiniz yazın, düzensiz ruhlar,

İçinizde kökleşen sonsuzluktan sakının!



(Dephine ile Hippolyte)


Çeviren: Erdoğan Alkan

Charles Pierre Baudelaire Kimdir?


Fransız şair, eleştirmen, Poe çevirmeni ve modern şiirin kurucularından Charles Pierre Baudelaire 9 Nisan 1821'de Paris'te doğdu, 31 Ağustos 1867'de yine aynı kentte öldü. Yeniden evlenmiş genç ve alımlı bir anne ile kendisini anlamayan bir üvey baba elinde sıkıntılı ve güç bir çocukluk dönemi geçirmiştir. Lise yıllarında yazdığı şiirleri ile dikkat çekti. Hukuk öğrenimine başlamış ama on dokuz yaşında iken edebiyattan vazgeçsin diye bir ticaret gemisine verilmiş, bu gemi ile Hint Okyanusu'na kadar gitmiş (1841), Paris'e dönünce gazetelerde çalışmış, bir ara politikaya girmiş, adı 1848 Devrimi'ni hazırlayanlar arasında yer almıştır. Bu arada şiirler, sanatla ilgili eleştiri ve makaleler yayımlamıştır. Edgar Allen Poe'nun yapıtlarını Fransızca'ya çevirmiştir. Baudelaire, Les Fleurs du Mal (Kötülük Çiçekleri)'ndeki 6 şiirinin muzır neşriyat olduğu ve Tanrı'ya hakaret içerdiği savıyla mahkûm edilmiştir. Paris'in bohem yaşantısında frengi hastalığına yakalanmış, afyon ve esrar bağımlısı olmuştur. İki yıl kaldığı Belçika dönüşünde felç olmuş ve Paris'te yaşamını yitirmiştir.

OkyanusunKalbi ve Ece bunu beğendi.
__________________
Tüm teoriler, klişeler gibi
Cehennemin dibine gitsin
bütün ufak yüzler
Yukarı bakıyorlar, güzeller
ve inanıyorlar.
Ağlamak istiyorum
Fakat hüzün aptalca
İnanmak istiyorum
Fakat inanç bir mezarlık
Biz onu satıra ve bir alaycı kuşa indirgedik
Bize şans dile….



C. Bukowski
 
Alt 26 Nisan 2024, 17:45   #3
Çevrimiçi
Shachar avakeshcha
 
Nemo Personne kullanıcısının Avatarı
 
Profil ayrıntılarını görüntüleyebilmek için kayıtlı kullanıcı olmanız ve üye hesabınızla oturum açmanız gerekmektedir.
Varsayılan Yanıt: Bir Şiir / Bir Şair

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

DÜŞ


Dinleniyor serin çeşmede yüreğim.
(Unutuşun örümceği, ör onu ipliklerinle.)



Söyledi türküsünü çeşmenin suyu.
(Unutuşun örümceği, ör onu ipliklerinle.)



Uyanan yüreğim aşklarını söyledi.
(Sessizliğin örümceği, doku gizlerini.)



Dinledi kasvetle çeşmenin suyu.
(Sessizliğin örümceği, doku gizlerini.)



Yuvarlanıyor yüreğim serin çeşmeye.
(Beyaz eller, uzaklarda, kesti yolunu suların.)



Alıp götürüyor su neşeli türküsüyle.
(Beyaz eller uzaklarda, kalan bir şey yok sularda!)





Federico García Lorca Kimdir?



Federico García Lorca (5 Haziran 1899 – 19 Ağustos 1936) İspanyol şair ve oyun yazarı, aynı zamanda ressam, piyanist ve bestecidir. 27 kuşağının ("Generación del 27") sembol üyelerinden birisidir. İspanya İç Savaşı'nın başlangıcında 38 yaşında iken milliyetçiler tarafından öldürülmüştür.

Eserlerinin dünya çapında tanınmasının sebebi Lorca'nın geleneksel İspanyol kültürü ile çağdaş yaşamın sorunlarını içtenlikle işlemiş olmasıdır. Şiirlerindeki yaşama coşkusunu, doğa sevgisini, hüzün dolu duyguları her insan tanır ve kendine yakın bulur.

Lorca'nın sade ve derinlikli şiirleri, geniş kitlelerce kabul görmüştür. Sürrealist bir ressam olan Salvador Dali ve yönetmen Luis Bunuel 'in yakın arkadaşıdır.

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

DÜŞ


Dinleniyor serin çeşmede yüreğim.
(Unutuşun örümceği, ör onu ipliklerinle.)



Söyledi türküsünü çeşmenin suyu.
(Unutuşun örümceği, ör onu ipliklerinle.)



Uyanan yüreğim aşklarını söyledi.
(Sessizliğin örümceği, doku gizlerini.)



Dinledi kasvetle çeşmenin suyu.
(Sessizliğin örümceği, doku gizlerini.)



Yuvarlanıyor yüreğim serin çeşmeye.
(Beyaz eller, uzaklarda, kesti yolunu suların.)



Alıp götürüyor su neşeli türküsüyle.
(Beyaz eller uzaklarda, kalan bir şey yok sularda!)





Federico García Lorca Kimdir?



Federico García Lorca (5 Haziran 1899 – 19 Ağustos 1936) İspanyol şair ve oyun yazarı, aynı zamanda ressam, piyanist ve bestecidir. 27 kuşağının ("Generación del 27") sembol üyelerinden birisidir. İspanya İç Savaşı'nın başlangıcında 38 yaşında iken milliyetçiler tarafından öldürülmüştür.

Eserlerinin dünya çapında tanınmasının sebebi Lorca'nın geleneksel İspanyol kültürü ile çağdaş yaşamın sorunlarını içtenlikle işlemiş olmasıdır. Şiirlerindeki yaşama coşkusunu, doğa sevgisini, hüzün dolu duyguları her insan tanır ve kendine yakın bulur.

Lorca'nın sade ve derinlikli şiirleri, geniş kitlelerce kabul görmüştür. Sürrealist bir ressam olan Salvador Dali ve yönetmen Luis Bunuel 'in yakın arkadaşıdır.

OkyanusunKalbi ve Ece bunu beğendi.
__________________
Tüm teoriler, klişeler gibi
Cehennemin dibine gitsin
bütün ufak yüzler
Yukarı bakıyorlar, güzeller
ve inanıyorlar.
Ağlamak istiyorum
Fakat hüzün aptalca
İnanmak istiyorum
Fakat inanç bir mezarlık
Biz onu satıra ve bir alaycı kuşa indirgedik
Bize şans dile….



C. Bukowski
 
Alt 26 Nisan 2024, 23:18   #4
Çevrimiçi
Shachar avakeshcha
 
Nemo Personne kullanıcısının Avatarı
 
Profil ayrıntılarını görüntüleyebilmek için kayıtlı kullanıcı olmanız ve üye hesabınızla oturum açmanız gerekmektedir.
Varsayılan Yanıt: Bir Şiir / Bir Şair

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]


N'apacaksın Tanrı ?




N'apacaksın Tanrı, öldüğüm zaman?

Ben ki testinim senin, ya kırılırsam?



İçkinim, kaçarsa tadım, ya bozulursam?

Dokucu kumaşınım, giysinim senin

Kalmaz bi anlamı gidecek olsam




Evsiz barksız demeksin yokluğumda sen

Yoksun kalacaksın içli ve sıcak selamlardan

Düşecek yorgun ayağından

Kadife terliklerin, ki onlar Ben'im

Aban da sırtından yitip gidecek.



Bakışın ki, dinlenir yanaklarımda

Sımsıcak pamuksu yastığında

Gelecek ve beni aranacak boşuna

VE çaresiz uzanacak günbatımında

Yabancı taşların yatağında

N'apacaksın, Tanrı, Kaygılıyım.



R.M.Rilke


Rainer Maria Rilke Kimdir?




4 Aralık 1875 tarihinde Prag'da doğdu. Sürekli hastalığı nedeniyle askerî lise öğrenimini yarıda bırakıp ticaret okuluna gitti. İlk şiiri 1891'de bir Viyana gazetesinde yayınlandı. Hayatı boyunca yaptığı çeşitli Avrupa kentlerine geziler esnasında dünya edebiyatının önemli isimleriyle biraraya geldi. 1926 yılı Aralık ayının 26. günü yakalandığı kan kanseri hastalığının pençesinden kurtulamayarak hayata gözlerini yumdu. Mezarı İsviçre kantonu Valais'deki Raron mezarlığındadır.



Rilke'nin mezar taşı;

Gül, ey saf çelişki, nice gözkapağının altında hiç kimsenin uykusu olmamanın sevinci.

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]


N'apacaksın Tanrı ?




N'apacaksın Tanrı, öldüğüm zaman?

Ben ki testinim senin, ya kırılırsam?



İçkinim, kaçarsa tadım, ya bozulursam?

Dokucu kumaşınım, giysinim senin

Kalmaz bi anlamı gidecek olsam




Evsiz barksız demeksin yokluğumda sen

Yoksun kalacaksın içli ve sıcak selamlardan

Düşecek yorgun ayağından

Kadife terliklerin, ki onlar Ben'im

Aban da sırtından yitip gidecek.



Bakışın ki, dinlenir yanaklarımda

Sımsıcak pamuksu yastığında

Gelecek ve beni aranacak boşuna

VE çaresiz uzanacak günbatımında

Yabancı taşların yatağında

N'apacaksın, Tanrı, Kaygılıyım.



R.M.Rilke


Rainer Maria Rilke Kimdir?




4 Aralık 1875 tarihinde Prag'da doğdu. Sürekli hastalığı nedeniyle askerî lise öğrenimini yarıda bırakıp ticaret okuluna gitti. İlk şiiri 1891'de bir Viyana gazetesinde yayınlandı. Hayatı boyunca yaptığı çeşitli Avrupa kentlerine geziler esnasında dünya edebiyatının önemli isimleriyle biraraya geldi. 1926 yılı Aralık ayının 26. günü yakalandığı kan kanseri hastalığının pençesinden kurtulamayarak hayata gözlerini yumdu. Mezarı İsviçre kantonu Valais'deki Raron mezarlığındadır.



Rilke'nin mezar taşı;

Gül, ey saf çelişki, nice gözkapağının altında hiç kimsenin uykusu olmamanın sevinci.

OkyanusunKalbi, Sürmenaj ve Ece bunu beğendi.
 
Alt 28 Nisan 2024, 08:05   #5
Çevrimiçi
Shachar avakeshcha
 
Nemo Personne kullanıcısının Avatarı
 
Profil ayrıntılarını görüntüleyebilmek için kayıtlı kullanıcı olmanız ve üye hesabınızla oturum açmanız gerekmektedir.
Varsayılan Yanıt: Bir Şiir / Bir Şair

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]


ERTELEME

Öbür gün, evet, yalnızca öbür gün...
Yarın öbür günü düşünmeye başlayacağım,
Belki her şey olup bitecek; ama bugün değil...
Hayır, bugün değil; bugün yapamam.
Öznel nesnelliğimin şaşırtıcı inadı,
Gerçek yaşamımın uykusu, araya girmesi,
Sezinlemesi, bitimsiz bezginlik-
Bütün dünyam bir tramvaya yetişme çabası-
Öyle bir ruh o...
Yalnızca öbür gün...
Bugün hazırlanmak istiyorum...
Hazırlanmak istiyorum kendi yarınım için, öbür günü düşünmek için...
Sonucu belirleyecek olan bu.
Halihazırda planlarım var, ama hayır, bugün planlama yok...
Yarın planl yapma günüdür.
Yarın dünyayı fethetmeye masama oturacağım;
Ama ancak öbür gün fethedeceğim dünyayı...
Ağladığımı hissediyorum,
Apansız ağladığımı hissediyorum, derinden içime doğru...
Bugün ne olup bittiğini bilmeyin, bu bir giz, söyleyemem.
Yalnızca öbür gün...
Çocukken her hafta Pazar günü sirki beni eğlendirirdi.
Bugün bütün eğlencem çocukluğumdaki tüm hafta süren Pazar günü sirki...
Öbür gün, bambaşka biri olacağım,
Yaşamım zaferle taçlanacak,
Zekamın bütün gerçek nitelikleri, iyi öğrenimim, uğraşım-
Hepsi toplanacak bir araya herkese duyurmalı ...
Ama herkese sunulan boşa gidecek yarın...
Bugün uyumak istiyorum, gerçek nüshayı yarın yapacağım...
Bugün için, hangi gösteri yineleyecek çocukluğumu bana?
Yarın bir bilet satın alabilirsem,
Gerçek gösteri öbür gün çünkü...
Daha önce değil...
Öbür gün göstereceğim halkın karşısında yarınki kendimi
Öbür gün bugün ben olmadığım görülecek sonunda.
Yalnızca öbür gün...
Sokak köpeği gibi uykuluyum.
Gerçekten uykum var.
Yarın size her şeyi söyleyeceğim, ya da öbür gün...
Evet, belki de yalnızca öbür gün..

Adım adım...
Evet, adım adım..


14 Nisan 1928

Álvaro de Campos




Fernando PESSOA



Fernando Pessoa (13 Haziran 1888 - 30 Kasım 1935) Portekizli şair, ressam.



Lizbon'da doğdu. Beş yaşındayken, müzik eleştirmeni olan babasını kaybetti. Annesi, Portekiz'in Durban konsolosuyla yeniden evlenince yerleştikleri Güney Afrika'da (1896) tam bir İngiliz eğitimi gördü. 1905'te geri döndüğü Lizbon'da yaşamının sonuna kadar kaldı. Geçimini, İngilizce ve Fransızca iş mektupları yazarak kazandı ve yalnız yaşadı.



Portekiz modernizminin öncülerinden olan Pessoa, Milton, Shelley, Keats, Poe, Byron, Whitman, Shakespeare, Baudelaire'den etkilenmiş ve ilk şiirlerini, İngilizce olarak, 1905-1908 yılları arasında yazmıştır. 1912'de, ilk şiirlerini "Portekiz 'Rönesans' " hareketinin yayın organı A Aguia dergisinde yayımladığında, simgeci şiirin ve "saudosismo"nun (geçmişe özlem) etkisi altındaydı. Aynı yıllarda, düzyazı metinler (Fausto, Epithalamium, O Marinheiro, Na Floresta do Alheamento, vd.), eleştiri ve denemeler yazdı. 1913'te, fütürist harekette yer aldı ve Sá-Carneiro ile birlikte Portekiz öncü edebiyatını başlatarak, "paulismo" akımını yarattı. 1914 yılında, her şeyi, olabilecek bütün tarzlarda hissetmek için, kendi içinde gücül olarak bulunan farklı yazar kimliklerini aralarında diyaloğa sokarak, onlara yazı aracılığıyla kurmaca bir gerçeklik kazandırdı. Pessoa'nın farklı yazar kimliklerinin yansıması olan bu kökteş şair ve yazarlar Alberto Caeiro, Alvaro de Campos, Ricardo Reis, Bernardo Soares ve Fernando Pessoa'nın kendisidir. Pessoa'nın kendi şiirleri ve kökteş şairleri aracılığıyla yarattığı şiirler Orpheu, Portugal Futurista, Contemporanea, Atena gibi ancak birkaç sayı çıkan dergilerde yayımlandı. "Vatanım Portekiz dilidir" diyen Pessoa ölümünden bir yıl önce, Portekiz tarihinin okültist ve simgeci bir yorumu olan "Mensagem" adlı şiiri yazdı ve Ulusal Propaganda Sekreterliği'nin açtığı yarışmada ödül aldı.



Fernando Pessoa 30 Kasım 1935'te, 47 yaşında, Lizbon'da karaciğer hastalığından öldüğünde pek az tanınıyordu. Sağlığında yayımlanan dört kitabından üçü İngilizce'dir: 35 Sonnets (1918), English Poems I-II ve English Poems III (1921). Portekizce kitap olarak yayımlanan tek eseri Mensagem'dir (1934). Dergilerde kalmış birçok şiir, deneme vb. yazıları vardır. Ardında bıraktığı elyazması fragman sayısı 25-27 bin arasındadır.

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]


ERTELEME

Öbür gün, evet, yalnızca öbür gün...
Yarın öbür günü düşünmeye başlayacağım,
Belki her şey olup bitecek; ama bugün değil...
Hayır, bugün değil; bugün yapamam.
Öznel nesnelliğimin şaşırtıcı inadı,
Gerçek yaşamımın uykusu, araya girmesi,
Sezinlemesi, bitimsiz bezginlik-
Bütün dünyam bir tramvaya yetişme çabası-
Öyle bir ruh o...
Yalnızca öbür gün...
Bugün hazırlanmak istiyorum...
Hazırlanmak istiyorum kendi yarınım için, öbür günü düşünmek için...
Sonucu belirleyecek olan bu.
Halihazırda planlarım var, ama hayır, bugün planlama yok...
Yarın planl yapma günüdür.
Yarın dünyayı fethetmeye masama oturacağım;
Ama ancak öbür gün fethedeceğim dünyayı...
Ağladığımı hissediyorum,
Apansız ağladığımı hissediyorum, derinden içime doğru...
Bugün ne olup bittiğini bilmeyin, bu bir giz, söyleyemem.
Yalnızca öbür gün...
Çocukken her hafta Pazar günü sirki beni eğlendirirdi.
Bugün bütün eğlencem çocukluğumdaki tüm hafta süren Pazar günü sirki...
Öbür gün, bambaşka biri olacağım,
Yaşamım zaferle taçlanacak,
Zekamın bütün gerçek nitelikleri, iyi öğrenimim, uğraşım-
Hepsi toplanacak bir araya herkese duyurmalı ...
Ama herkese sunulan boşa gidecek yarın...
Bugün uyumak istiyorum, gerçek nüshayı yarın yapacağım...
Bugün için, hangi gösteri yineleyecek çocukluğumu bana?
Yarın bir bilet satın alabilirsem,
Gerçek gösteri öbür gün çünkü...
Daha önce değil...
Öbür gün göstereceğim halkın karşısında yarınki kendimi
Öbür gün bugün ben olmadığım görülecek sonunda.
Yalnızca öbür gün...
Sokak köpeği gibi uykuluyum.
Gerçekten uykum var.
Yarın size her şeyi söyleyeceğim, ya da öbür gün...
Evet, belki de yalnızca öbür gün..

Adım adım...
Evet, adım adım..


14 Nisan 1928

Álvaro de Campos




Fernando PESSOA



Fernando Pessoa (13 Haziran 1888 - 30 Kasım 1935) Portekizli şair, ressam.



Lizbon'da doğdu. Beş yaşındayken, müzik eleştirmeni olan babasını kaybetti. Annesi, Portekiz'in Durban konsolosuyla yeniden evlenince yerleştikleri Güney Afrika'da (1896) tam bir İngiliz eğitimi gördü. 1905'te geri döndüğü Lizbon'da yaşamının sonuna kadar kaldı. Geçimini, İngilizce ve Fransızca iş mektupları yazarak kazandı ve yalnız yaşadı.



Portekiz modernizminin öncülerinden olan Pessoa, Milton, Shelley, Keats, Poe, Byron, Whitman, Shakespeare, Baudelaire'den etkilenmiş ve ilk şiirlerini, İngilizce olarak, 1905-1908 yılları arasında yazmıştır. 1912'de, ilk şiirlerini "Portekiz 'Rönesans' " hareketinin yayın organı A Aguia dergisinde yayımladığında, simgeci şiirin ve "saudosismo"nun (geçmişe özlem) etkisi altındaydı. Aynı yıllarda, düzyazı metinler (Fausto, Epithalamium, O Marinheiro, Na Floresta do Alheamento, vd.), eleştiri ve denemeler yazdı. 1913'te, fütürist harekette yer aldı ve Sá-Carneiro ile birlikte Portekiz öncü edebiyatını başlatarak, "paulismo" akımını yarattı. 1914 yılında, her şeyi, olabilecek bütün tarzlarda hissetmek için, kendi içinde gücül olarak bulunan farklı yazar kimliklerini aralarında diyaloğa sokarak, onlara yazı aracılığıyla kurmaca bir gerçeklik kazandırdı. Pessoa'nın farklı yazar kimliklerinin yansıması olan bu kökteş şair ve yazarlar Alberto Caeiro, Alvaro de Campos, Ricardo Reis, Bernardo Soares ve Fernando Pessoa'nın kendisidir. Pessoa'nın kendi şiirleri ve kökteş şairleri aracılığıyla yarattığı şiirler Orpheu, Portugal Futurista, Contemporanea, Atena gibi ancak birkaç sayı çıkan dergilerde yayımlandı. "Vatanım Portekiz dilidir" diyen Pessoa ölümünden bir yıl önce, Portekiz tarihinin okültist ve simgeci bir yorumu olan "Mensagem" adlı şiiri yazdı ve Ulusal Propaganda Sekreterliği'nin açtığı yarışmada ödül aldı.



Fernando Pessoa 30 Kasım 1935'te, 47 yaşında, Lizbon'da karaciğer hastalığından öldüğünde pek az tanınıyordu. Sağlığında yayımlanan dört kitabından üçü İngilizce'dir: 35 Sonnets (1918), English Poems I-II ve English Poems III (1921). Portekizce kitap olarak yayımlanan tek eseri Mensagem'dir (1934). Dergilerde kalmış birçok şiir, deneme vb. yazıları vardır. Ardında bıraktığı elyazması fragman sayısı 25-27 bin arasındadır.

Sürmenaj ve Ece bunu beğendi.
 
Alt 29 Nisan 2024, 01:57   #6
Çevrimdışı
 
Sürmenaj kullanıcısının Avatarı
 
Profil ayrıntılarını görüntüleyebilmek için kayıtlı kullanıcı olmanız ve üye hesabınızla oturum açmanız gerekmektedir.
Varsayılan Yanıt: Bir Şiir / Bir Şair

Hiçbir şairi de bilmiyormuşum. ):

Hiçbir şairi de bilmiyormuşum. ):

Nemo Personne bunu beğendi.
 
Alt 06 Mayıs 2024, 11:28   #7
Çevrimiçi
Shachar avakeshcha
 
Nemo Personne kullanıcısının Avatarı
 
Profil ayrıntılarını görüntüleyebilmek için kayıtlı kullanıcı olmanız ve üye hesabınızla oturum açmanız gerekmektedir.
Varsayılan Yanıt: Bir Şiir / Bir Şair

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

Ayna


Gümüşüm ve doğruyum. Önyargılarım yok
Gördüğüm her şeyi yutuveririm bir anda
Olduğu gibi, aşkın veya nefretin sisiyle kaplı değilim
Zalim değilim, içtenim yalnızca
Küçük bir tanrının gözüyüm, dört köşeli.
Çoğu zaman karşı duvarın üzerinde düşüncelere dalarım
Pembedir duvar, benekli. Öyle uzun zaman baktım ki ona
Kalbimin bir parçası olduğunu düşünüyorum. Fakat titriyor.
Yüzler ve karanlık ayırıyor bizi tekrar tekrar




Şimdi bir gölüm. Bir kadın eğiliyor üzerime,
Erimimi arıyor gerçekte ne olduğunu anlamak için
Sonra bu yalancılara dönüyor, mumlara veya aya.
Sırtını görüyorum ve sadakatle yansıtıyorum sırtını
Gözyaşlarıyla ve bir el hareketiyle ödüllendiriyor beni
Önemliyim onun için. Geliyor, gidiyor.
Her sabah onun yüzü alıyor karanlığın yerini
İçimde genç bir kızı boğdu ve içimde genç bir kadın
Havalanıyor ona doğru günden güne, korkunç bir balık gibi.



Sylvia Plath


Sylvia Plath Kİmdir?



Sylvia Plath (d. 27 Ekim 1932 Boston - ö. 11 Şubat 1963 Londra), ABD'li şair ve yazardır.

Trajik yaşamı ve intiharıyla tanınan Plath, aynı zamanda yarı otobiyografik bir roman olan ve depresyonu üzerine ayrıntılı bilgiler veren Sırça Fanus kitabının yazarı olarak bilinir. Anne Sexton ile birlikte, Plath gizdökümcü şiirin önemli isimlerinden biridir.



Hayatı

1932 yılında Alman bir baba ve ABD'li bir anneden, Massachusetts'te doğdu. Profesör olan babası 1940 yılında öldü. Plath ilk şiirini 8 yaşında yayımladı.

Plath, hayatı boyunca ileri derecede manik-depresif bozuklukla boğuştu. 1950 yılında bursla girdiği Smith College'deki ikinci yılında ilk intihar girişimini gerçekleştirdi ve bir akıl hastanesine yatırıldı. 1955'te Smith College'den summa cum laude derece ile mezun oldu.

Kazandığı Fulbright bursuyla Cambridge Üniversitesi'ne giderek çalışmalarını burada sürdürdü ve şiirlerini üniversitenin öğrenci gazetesi olan Varsity'de yayımladı. Plath burada 1956 yılında evleneceği İngiliz şair Ted Hughes'la tanıştı. Evliliklerinin ardından Boston'da yaşamaya başladılar. Plath, hamile kaldıktan sonra ise İngiltere'ye geri döndüler.

Plath ve Hughes, Londra'da kısa süre yaşadıktan sonra North Tawton'a yerleştiler. Çiftin sorunları bu dönemde başladı ve ilk çocuklarının doğumundan kısa süre sonra Sylvia Plath Londra'ya geri dönerek boşanma işlemlerini başlattı.

Kiraladığı evin eskiden İngiliz şair William Butler Yeats'e ait olduğunu öğrenen Plath bunu iyi bir işaret olarak değerlendirdi. 1962-1963 kışı Plath için çok zor geçti. 11 Şubat 1963'te, ikinci kattaki odalarında uyumakta olan çocuklarının yanına süt ve kurabiye bıraktıktan sonra, odalarının kapısını da içeri gaz girmeyeceğinden emin olmak üzere bantlayarak kapattı ve kafasını fırının içine sokarak intihar etti.Bu olay onun yasadığı evin lanetiydi çünkü Yeats de bu evde ihtihar etmisti.

İntiharıyla ilgili olarak kocası Ted Hughes eleştirilere maruz kaldı. Hughes yıllarca bu konuda konuşmadı. Daha sonra anılarını yayımladı.

1963 yılında daha 30 yaşındayken intihar eden Plath’ın hayatı, Oscarlı oyuncu Gwyneth Paltrow’un ünlü şairi canlandırdığı “Sylvia” filmine de aktarıldı.

Plath’ın Türkçe’ye çevrilen eserleri arasında bulunan “Sırça Fanus” adlı romanı, birçok kişi tarafından ilk Amerikan feminist romanı olarak değerlendirilir.


[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

Ayna


Gümüşüm ve doğruyum. Önyargılarım yok
Gördüğüm her şeyi yutuveririm bir anda
Olduğu gibi, aşkın veya nefretin sisiyle kaplı değilim
Zalim değilim, içtenim yalnızca
Küçük bir tanrının gözüyüm, dört köşeli.
Çoğu zaman karşı duvarın üzerinde düşüncelere dalarım
Pembedir duvar, benekli. Öyle uzun zaman baktım ki ona
Kalbimin bir parçası olduğunu düşünüyorum. Fakat titriyor.
Yüzler ve karanlık ayırıyor bizi tekrar tekrar




Şimdi bir gölüm. Bir kadın eğiliyor üzerime,
Erimimi arıyor gerçekte ne olduğunu anlamak için
Sonra bu yalancılara dönüyor, mumlara veya aya.
Sırtını görüyorum ve sadakatle yansıtıyorum sırtını
Gözyaşlarıyla ve bir el hareketiyle ödüllendiriyor beni
Önemliyim onun için. Geliyor, gidiyor.
Her sabah onun yüzü alıyor karanlığın yerini
İçimde genç bir kızı boğdu ve içimde genç bir kadın
Havalanıyor ona doğru günden güne, korkunç bir balık gibi.



Sylvia Plath


Sylvia Plath Kİmdir?



Sylvia Plath (d. 27 Ekim 1932 Boston - ö. 11 Şubat 1963 Londra), ABD'li şair ve yazardır.

Trajik yaşamı ve intiharıyla tanınan Plath, aynı zamanda yarı otobiyografik bir roman olan ve depresyonu üzerine ayrıntılı bilgiler veren Sırça Fanus kitabının yazarı olarak bilinir. Anne Sexton ile birlikte, Plath gizdökümcü şiirin önemli isimlerinden biridir.



Hayatı

1932 yılında Alman bir baba ve ABD'li bir anneden, Massachusetts'te doğdu. Profesör olan babası 1940 yılında öldü. Plath ilk şiirini 8 yaşında yayımladı.

Plath, hayatı boyunca ileri derecede manik-depresif bozuklukla boğuştu. 1950 yılında bursla girdiği Smith College'deki ikinci yılında ilk intihar girişimini gerçekleştirdi ve bir akıl hastanesine yatırıldı. 1955'te Smith College'den summa cum laude derece ile mezun oldu.

Kazandığı Fulbright bursuyla Cambridge Üniversitesi'ne giderek çalışmalarını burada sürdürdü ve şiirlerini üniversitenin öğrenci gazetesi olan Varsity'de yayımladı. Plath burada 1956 yılında evleneceği İngiliz şair Ted Hughes'la tanıştı. Evliliklerinin ardından Boston'da yaşamaya başladılar. Plath, hamile kaldıktan sonra ise İngiltere'ye geri döndüler.

Plath ve Hughes, Londra'da kısa süre yaşadıktan sonra North Tawton'a yerleştiler. Çiftin sorunları bu dönemde başladı ve ilk çocuklarının doğumundan kısa süre sonra Sylvia Plath Londra'ya geri dönerek boşanma işlemlerini başlattı.

Kiraladığı evin eskiden İngiliz şair William Butler Yeats'e ait olduğunu öğrenen Plath bunu iyi bir işaret olarak değerlendirdi. 1962-1963 kışı Plath için çok zor geçti. 11 Şubat 1963'te, ikinci kattaki odalarında uyumakta olan çocuklarının yanına süt ve kurabiye bıraktıktan sonra, odalarının kapısını da içeri gaz girmeyeceğinden emin olmak üzere bantlayarak kapattı ve kafasını fırının içine sokarak intihar etti.Bu olay onun yasadığı evin lanetiydi çünkü Yeats de bu evde ihtihar etmisti.

İntiharıyla ilgili olarak kocası Ted Hughes eleştirilere maruz kaldı. Hughes yıllarca bu konuda konuşmadı. Daha sonra anılarını yayımladı.

1963 yılında daha 30 yaşındayken intihar eden Plath’ın hayatı, Oscarlı oyuncu Gwyneth Paltrow’un ünlü şairi canlandırdığı “Sylvia” filmine de aktarıldı.

Plath’ın Türkçe’ye çevrilen eserleri arasında bulunan “Sırça Fanus” adlı romanı, birçok kişi tarafından ilk Amerikan feminist romanı olarak değerlendirilir.


OkyanusunKalbi, Sürmenaj ve Ece bunu beğendi.
 
Alt 13 Mayıs 2024, 20:11   #8
Çevrimiçi
Shachar avakeshcha
 
Nemo Personne kullanıcısının Avatarı
 
Profil ayrıntılarını görüntüleyebilmek için kayıtlı kullanıcı olmanız ve üye hesabınızla oturum açmanız gerekmektedir.
Varsayılan Yanıt: Bir Şiir / Bir Şair

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]


Eğer


Eğer, bütün etrafındakiler panik içine düştüğü
ve bunun sebebini senden bildikleri zaman
sen başını dik tutabilir ve sağduyunu kaybetmezsen;

Eğer sana kimse güvenmezken sen kendine güvenir
ve onların güvenmemesini de haklı görebilirsen;

Eğer beklemesini bilir ve beklemekten de yorulmazsan
veya hakkında yalan söylenir de sen yalanla iş görmezsen,
ya da senden nefret edilir de kendini nefrete kaptırmazsan,
bütün bunlarla beraber ne çok iyi ne de çok akıllı görünmezsen;

Eğer hayal edebilir de hayallerine esir olmazsan,

Eğer düşünebilip de düşüncelerini amaç edinebilirsen,

Eğer zafer ve yenilgi ile karşılaşır
ve bu iki hokkabaza aynı şekilde davranabilirsen;

Eğer ağzından çıkan bir gerçeğin bazı alçaklar tarafından
ahmaklara tuzak kurmak için eğilip bükülmesine katlanabilirsen,
ya da ömrünü verdiğin şeylerin bir gün başına yıkıldığını görür
ve eğilip yıpranmış aletlerle onları yeniden yapabilirsen;

Eğer bütün kazancını bir yığın yapabilir
ve yazı-tura oyununda hepsini tehlikeye atabilirsen;
ve kaybedip yeniden başlayabilir
ve kaybın hakkında bir kerecik olsun bir şey söylemezsen;

Eğer kalp, sinir ve kasların eskidikten çok sonra bile
işine yaramaya zorlayabilirsen
ve kendinde 'dayan' diyen bir iradeden
başka bir güç kalmadığı zaman dayanabilirsen;

Eğer kalabalıklarda konuşup onurunu koruyabilirsen,
ya da krallarla gezip karakterini kaybetmezsen;

Eğer ne düşmanların ne de sevgili dostların seni incitmezse;

Eğer aşırıya kaçmadan tüm insanları sevebilirsen;

Eğer bir daha dönmeyecek olan dakikayı,
altmış saniyede koşarak doldurabilirsen;

Yeryüzü ve üstündekiler senindir

Ve dahası

sen bir İNSAN olursun oğlum...

Rudyard Kipling


Joseph Rudyard Kipling Kimdir?



Joseph Rudyard Kipling (d. 30 Kasım 1865 Bombay, Hindistan – ö.17 Ocak 1936 Londra), İngiliz şair, roman ve hikaye yazarı.



Altı yaşına geldiği zaman, Hindistan’ın ikliminin İngiliz çocuklarının sağlığına iyi gelmeyeceğini düşünen anne ve babası onu İngiltere’de yaşayan bir ailenin yanına gönderdi.

Küçük Kipling'in bu ailenin yanında geçirdiği altı yıl, bedensel ve zihinsel baskılarla doluydu. Sonunda gerçek anne ve babası onu bu eziyetli yaşamdan kurtarıp, Devon'daki bir yatılı okula gönderdi.

İlk tahsilini İngiltere'de yaptıktan sonra Hindistan'a döndü. Lahor'da gazeteciliğe başlayıp, genç yaşta yazıları ile kendini kabul ettirdi. 1889'da İngiltere'ye dönüp Londra'ya yerleşti. İngiliz dilini ustalıkla kullanması, Hindistan'daki hayatı yazılarında konu alması, romantizmle, realizmi birleştirmeyi başarması ona 1907 yılındaki Nobel Edebiyat Ödülünü kazandırdı. İki kez şövalyelik ödülüne layık görüldüğü halde kabul etmedi.



Kipling çocuklar için birçok kitap yazdı. Tüm yazılarında hayata ve insanlara duyduğu bağlılık ve hayranlığı hissettirmeyi bildi. Yarattığı tiplemeler ve öyküler sayesinde, insan yaşamının en derin öğelerini bir portre gibi betimlemeyi başardı.

'Cengel Kitabı' ilk kez 1894 yılında yayımlandı. Bir yıl sonra da öykünün devamı geldi. Bu kitaplar Maugli'nin tiplemesini ve maceralarını günümüze değin en güzel şekilde taşıyan örnekler olarak kabul edilir.



Kitaplarındaki öğeler bu kadarla da bitmez. Hepsini sayılsa, tüm Walt Disney filmlerine yetecek kadar malzeme oluşturur. Fil Tomai, Ayı Balo, Kara Panter Bagera, Kaplan Sirhan ve Hint Faresi Riki-Tiki-Tavi unutulmaz tiplemelerinden birkaçıdır.

Etrafımızdaki insanların taşıdığı pek çok özelliği bu hayvan tiplemelerinde bulabiliriz. Ama hepsinin kendine özgü yanları olduğunu da gözardı edemeyiz. Bu kitaplardan alınacak en önemli ders ise şudur: Orman büyük, yavru ise küçüktür.

Yaşadığı devirde, doğunun eşsiz zenginliklerini tabiatın güzelliklerini ve hayvanlar alemini açık bir dille anlatmış, okuyucuyu büyük ustalıkla yazılarına bağlamıştır. Şiir ve romanlarının yanında zamanın en usta hikayecisi olarak tanınan Kipling, küçük hikaye sanatını çok iyi biliyordu. Hayatını yazı yazmakla geçiren İngiliz hikayecisi 1936 yılında Londra'da öldü.

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]


Eğer


Eğer, bütün etrafındakiler panik içine düştüğü
ve bunun sebebini senden bildikleri zaman
sen başını dik tutabilir ve sağduyunu kaybetmezsen;

Eğer sana kimse güvenmezken sen kendine güvenir
ve onların güvenmemesini de haklı görebilirsen;

Eğer beklemesini bilir ve beklemekten de yorulmazsan
veya hakkında yalan söylenir de sen yalanla iş görmezsen,
ya da senden nefret edilir de kendini nefrete kaptırmazsan,
bütün bunlarla beraber ne çok iyi ne de çok akıllı görünmezsen;

Eğer hayal edebilir de hayallerine esir olmazsan,

Eğer düşünebilip de düşüncelerini amaç edinebilirsen,

Eğer zafer ve yenilgi ile karşılaşır
ve bu iki hokkabaza aynı şekilde davranabilirsen;

Eğer ağzından çıkan bir gerçeğin bazı alçaklar tarafından
ahmaklara tuzak kurmak için eğilip bükülmesine katlanabilirsen,
ya da ömrünü verdiğin şeylerin bir gün başına yıkıldığını görür
ve eğilip yıpranmış aletlerle onları yeniden yapabilirsen;

Eğer bütün kazancını bir yığın yapabilir
ve yazı-tura oyununda hepsini tehlikeye atabilirsen;
ve kaybedip yeniden başlayabilir
ve kaybın hakkında bir kerecik olsun bir şey söylemezsen;

Eğer kalp, sinir ve kasların eskidikten çok sonra bile
işine yaramaya zorlayabilirsen
ve kendinde 'dayan' diyen bir iradeden
başka bir güç kalmadığı zaman dayanabilirsen;

Eğer kalabalıklarda konuşup onurunu koruyabilirsen,
ya da krallarla gezip karakterini kaybetmezsen;

Eğer ne düşmanların ne de sevgili dostların seni incitmezse;

Eğer aşırıya kaçmadan tüm insanları sevebilirsen;

Eğer bir daha dönmeyecek olan dakikayı,
altmış saniyede koşarak doldurabilirsen;

Yeryüzü ve üstündekiler senindir

Ve dahası

sen bir İNSAN olursun oğlum...

Rudyard Kipling


Joseph Rudyard Kipling Kimdir?



Joseph Rudyard Kipling (d. 30 Kasım 1865 Bombay, Hindistan – ö.17 Ocak 1936 Londra), İngiliz şair, roman ve hikaye yazarı.



Altı yaşına geldiği zaman, Hindistan’ın ikliminin İngiliz çocuklarının sağlığına iyi gelmeyeceğini düşünen anne ve babası onu İngiltere’de yaşayan bir ailenin yanına gönderdi.

Küçük Kipling'in bu ailenin yanında geçirdiği altı yıl, bedensel ve zihinsel baskılarla doluydu. Sonunda gerçek anne ve babası onu bu eziyetli yaşamdan kurtarıp, Devon'daki bir yatılı okula gönderdi.

İlk tahsilini İngiltere'de yaptıktan sonra Hindistan'a döndü. Lahor'da gazeteciliğe başlayıp, genç yaşta yazıları ile kendini kabul ettirdi. 1889'da İngiltere'ye dönüp Londra'ya yerleşti. İngiliz dilini ustalıkla kullanması, Hindistan'daki hayatı yazılarında konu alması, romantizmle, realizmi birleştirmeyi başarması ona 1907 yılındaki Nobel Edebiyat Ödülünü kazandırdı. İki kez şövalyelik ödülüne layık görüldüğü halde kabul etmedi.



Kipling çocuklar için birçok kitap yazdı. Tüm yazılarında hayata ve insanlara duyduğu bağlılık ve hayranlığı hissettirmeyi bildi. Yarattığı tiplemeler ve öyküler sayesinde, insan yaşamının en derin öğelerini bir portre gibi betimlemeyi başardı.

'Cengel Kitabı' ilk kez 1894 yılında yayımlandı. Bir yıl sonra da öykünün devamı geldi. Bu kitaplar Maugli'nin tiplemesini ve maceralarını günümüze değin en güzel şekilde taşıyan örnekler olarak kabul edilir.



Kitaplarındaki öğeler bu kadarla da bitmez. Hepsini sayılsa, tüm Walt Disney filmlerine yetecek kadar malzeme oluşturur. Fil Tomai, Ayı Balo, Kara Panter Bagera, Kaplan Sirhan ve Hint Faresi Riki-Tiki-Tavi unutulmaz tiplemelerinden birkaçıdır.

Etrafımızdaki insanların taşıdığı pek çok özelliği bu hayvan tiplemelerinde bulabiliriz. Ama hepsinin kendine özgü yanları olduğunu da gözardı edemeyiz. Bu kitaplardan alınacak en önemli ders ise şudur: Orman büyük, yavru ise küçüktür.

Yaşadığı devirde, doğunun eşsiz zenginliklerini tabiatın güzelliklerini ve hayvanlar alemini açık bir dille anlatmış, okuyucuyu büyük ustalıkla yazılarına bağlamıştır. Şiir ve romanlarının yanında zamanın en usta hikayecisi olarak tanınan Kipling, küçük hikaye sanatını çok iyi biliyordu. Hayatını yazı yazmakla geçiren İngiliz hikayecisi 1936 yılında Londra'da öldü.

Ece bunu beğendi.
__________________
Tüm teoriler, klişeler gibi
Cehennemin dibine gitsin
bütün ufak yüzler
Yukarı bakıyorlar, güzeller
ve inanıyorlar.
Ağlamak istiyorum
Fakat hüzün aptalca
İnanmak istiyorum
Fakat inanç bir mezarlık
Biz onu satıra ve bir alaycı kuşa indirgedik
Bize şans dile….



C. Bukowski
 
Alt 13 Mayıs 2024, 20:18   #9
Çevrimiçi
Shachar avakeshcha
 
Nemo Personne kullanıcısının Avatarı
 
Profil ayrıntılarını görüntüleyebilmek için kayıtlı kullanıcı olmanız ve üye hesabınızla oturum açmanız gerekmektedir.
Varsayılan Yanıt: Bir Şiir / Bir Şair

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]


Yeryüzünün Paylaşılması


Zeus bir gün seslendi insanlara göklerden;
'Dünyayı size verdim, alın mülkünüz olsun!
Bu sonsuz armağanı bölüşüverin hemen,
Ama kardeşçe yapın, herkes hakkını alsın! '

Eli ayağı tutan herkes geldi üşüştü,
Harıl harıl işlere sarıldı genç, ihtiyar,
Ekin dolu tarlalar hep çiftçilere düştü,
Elde silah avcılar ormanlara daldılar.

Tüccar ambarlarını doldurdu tıka basa,
Altın gibi şarabı rahipler seçti hemen,
Yolları tutan kral çıkararak bir yasa,
Dedi: 'Ben de onda bir alacağım her şeyden.'

Bu paylaşma bittikten çok sonra bir gün şair,
Uzak uzak ellerden gelip dünyaya vardı;
Yeryüzünde nimetler çoktan bitmişti bir bir,
Gördü ki, her nesnenin bir de sahibi vardı.

'Herkese bol bol nimet dağıtırken ey ilah,
Unuttun mu en sadık oğlunun hissesini? '
Diye şikayet etti, haykırdı: 'eyvah eyvah'
Tahtına yüz sürerek, yükselterek sesini.

Tanrı dedi: 'Hayeller aleminde gezersen,
Bana söz söylemeye hakkın olmaz evladım!
Sen acaba neredeydin dünya paylaşılırken? '
Şair dedi: 'O zaman ben senin yanındaydım.

Seyrediyordu gözüm yüzünü hayran hayran,
Duyuyordu kulağım göklerin ahengini,
Coşup sarhoş olmuştum ışığınla o zaman,
Dünya nimetlerini kaçırdım, affet beni! '

Zeus dedi: 'Ne yapsak, bu dünyayı verdim ben,
Benim malım değildir şehirler kırlar artık;
Ama gökte benimle yaşamak ister isen,
Her gelişte cennetin kapısı sana açık.'

Friedrich Schiller


Johann Christoph Friedrich von Schiller (d. 10 Kasım 1759, Marbach am Neckar - ö. 9 Mayıs 1805, Weimar), 1802 yılında soyluluk unvanı almış bir şair, filozof, tarihçi ve en önemli Alman dram yazarıdır. Yazdığı çoğu tiyatro eseri Alman tiyatrosunda başyapıt niteliğindedir. Schiller doğa tasvirli şiirlerin şairi olarak da gayet başarılı olmuştur, ancak asıl alanı düşünsel/didaktik şiirdir, çoğu yazara ilham olmuştur ve dramatik şiirleri en sevilen Alman balatları arasındadır.

Schiller; Wieland, Herder ve Goethe ile Weimar Klasiğinin en önemli dört yazarından biridir.


[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]


Yeryüzünün Paylaşılması


Zeus bir gün seslendi insanlara göklerden;
'Dünyayı size verdim, alın mülkünüz olsun!
Bu sonsuz armağanı bölüşüverin hemen,
Ama kardeşçe yapın, herkes hakkını alsın! '

Eli ayağı tutan herkes geldi üşüştü,
Harıl harıl işlere sarıldı genç, ihtiyar,
Ekin dolu tarlalar hep çiftçilere düştü,
Elde silah avcılar ormanlara daldılar.

Tüccar ambarlarını doldurdu tıka basa,
Altın gibi şarabı rahipler seçti hemen,
Yolları tutan kral çıkararak bir yasa,
Dedi: 'Ben de onda bir alacağım her şeyden.'

Bu paylaşma bittikten çok sonra bir gün şair,
Uzak uzak ellerden gelip dünyaya vardı;
Yeryüzünde nimetler çoktan bitmişti bir bir,
Gördü ki, her nesnenin bir de sahibi vardı.

'Herkese bol bol nimet dağıtırken ey ilah,
Unuttun mu en sadık oğlunun hissesini? '
Diye şikayet etti, haykırdı: 'eyvah eyvah'
Tahtına yüz sürerek, yükselterek sesini.

Tanrı dedi: 'Hayeller aleminde gezersen,
Bana söz söylemeye hakkın olmaz evladım!
Sen acaba neredeydin dünya paylaşılırken? '
Şair dedi: 'O zaman ben senin yanındaydım.

Seyrediyordu gözüm yüzünü hayran hayran,
Duyuyordu kulağım göklerin ahengini,
Coşup sarhoş olmuştum ışığınla o zaman,
Dünya nimetlerini kaçırdım, affet beni! '

Zeus dedi: 'Ne yapsak, bu dünyayı verdim ben,
Benim malım değildir şehirler kırlar artık;
Ama gökte benimle yaşamak ister isen,
Her gelişte cennetin kapısı sana açık.'

Friedrich Schiller


Johann Christoph Friedrich von Schiller (d. 10 Kasım 1759, Marbach am Neckar - ö. 9 Mayıs 1805, Weimar), 1802 yılında soyluluk unvanı almış bir şair, filozof, tarihçi ve en önemli Alman dram yazarıdır. Yazdığı çoğu tiyatro eseri Alman tiyatrosunda başyapıt niteliğindedir. Schiller doğa tasvirli şiirlerin şairi olarak da gayet başarılı olmuştur, ancak asıl alanı düşünsel/didaktik şiirdir, çoğu yazara ilham olmuştur ve dramatik şiirleri en sevilen Alman balatları arasındadır.

Schiller; Wieland, Herder ve Goethe ile Weimar Klasiğinin en önemli dört yazarından biridir.


Ece bunu beğendi.
__________________
Tüm teoriler, klişeler gibi
Cehennemin dibine gitsin
bütün ufak yüzler
Yukarı bakıyorlar, güzeller
ve inanıyorlar.
Ağlamak istiyorum
Fakat hüzün aptalca
İnanmak istiyorum
Fakat inanç bir mezarlık
Biz onu satıra ve bir alaycı kuşa indirgedik
Bize şans dile….



C. Bukowski
 
Alt 15 Mayıs 2024, 15:16   #10
Çevrimiçi
Shachar avakeshcha
 
Nemo Personne kullanıcısının Avatarı
 
Profil ayrıntılarını görüntüleyebilmek için kayıtlı kullanıcı olmanız ve üye hesabınızla oturum açmanız gerekmektedir.
Varsayılan Yanıt: Bir Şiir / Bir Şair

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]


Şehir

Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim, dedin

bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet.

Her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya;

-bir ceset gibi- gömülü kalbim.

Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?

Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam,

kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün,

boşuna bunca yıl tükettiğim bu ülkede.

Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.

Bu şehir arkandan gelecektir.

Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,

aynı mahallede kocayacaksın;

aynı evlerde kır düşecek saçlarına.

Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.

Başka bir şey umma-

Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,

öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de.



Çeviren: Cevat Çapan





Constantino Kavafis



Constantino Kavafis Kimdir?




Yunan şiir geleneğinin dışında kendine özgü bir şiir yaratan Yunanlı şair Konstantinos Kavafis 17 Nisan 1863'te İskenderiye'de doğdu, 29 Nisan 1933'te yine aynı kentte öldü. Tam adı Konstantinos Pétrou Kaváfis'tir. İstanbul'dan İskenderiye'ye göç eden bir Rum ailesinin dokuzuncu çocuğudur. Kavafis çocukluğunda bir süre ailesiyle birlikte İngiltere'de Londra'da kaldıktan sonra yeniden Mısır'a dönmüş, İstanbul'a, Paris'e, Londra'ya ve Atina'ya yaptığı kısa yolculuklar dışında yaşamının tamamını İskenderiye'de sürdürmüştür. İskenderiye'ye döndükten sonra Su İşleri Bakanlığı'nda uzun yıllar kâtiplik yapmış, İskenderiye Borsası'nda simsar olarak çalışmıştır. Ömrünün son yıllarında gırtlak kanserine yakalanan Kavafis yalnızlık içinde ölmüştür. İlk şiirleri 1903'te Yunanistan'da yayımlandı. Bir yıl sonra 14 şiirden oluşan ilk kitabını çıkardı. 1907'de Nea Zoe adlı edebiyat dergisinin çevresinde toplanan genç sanatçılarla ilişki kurdu. 1910'da birinci kitabını 12 şiir ekleyerek yeniden yayımladı. 1911'den ölümüne dek şiirlerini dergilerde yayımlayan Kavafis'in 154 şiiri toplu olarak 1935'te yayımlanabildi. Bütün şiirleri 1963'te gün yüzü görebildi. En önemli şiirlerini 40 yaşından sonra yayımladığı için kendisini "yaşlılığın şairi" olarak nitelendirmiştir.



Kavafis Hıristiyanlığa, milliyetçiliğe ve heteroseksüelliğe ilişkin geleneksel değerleri reddetmiş, şiirlerinde Roma, Bizans ve Helenistik dönem tarihlerinden yol çıkarak yarattığı dramatik atmosfer içinde güncel olanı lirik bir dille ele almıştır. Kullandığı dil, klasik kurallara bağlı kalınarak geliştirilmiş gösterişli ve incelikli Katharevusa ile halkın konuştuğu Demotikos'un özgün bir karışımıdır. Tarihsel olarak nitelendirilen şiirlerinde kendi özgün kişiliğini başka başka karakterlerin ağzından konuşturarak ince alaycılığa denk düşen dramatik bir anlatımı oluşturmuştur. Düzyazının sınırında duran şiirlerinde içtenlik ve gerçekçilik egemendir, şiirin bütünü tek bir imge olarak yer alır.

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]


Şehir

Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim, dedin

bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet.

Her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya;

-bir ceset gibi- gömülü kalbim.

Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?

Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam,

kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün,

boşuna bunca yıl tükettiğim bu ülkede.

Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.

Bu şehir arkandan gelecektir.

Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,

aynı mahallede kocayacaksın;

aynı evlerde kır düşecek saçlarına.

Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.

Başka bir şey umma-

Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,

öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de.



Çeviren: Cevat Çapan





Constantino Kavafis



Constantino Kavafis Kimdir?




Yunan şiir geleneğinin dışında kendine özgü bir şiir yaratan Yunanlı şair Konstantinos Kavafis 17 Nisan 1863'te İskenderiye'de doğdu, 29 Nisan 1933'te yine aynı kentte öldü. Tam adı Konstantinos Pétrou Kaváfis'tir. İstanbul'dan İskenderiye'ye göç eden bir Rum ailesinin dokuzuncu çocuğudur. Kavafis çocukluğunda bir süre ailesiyle birlikte İngiltere'de Londra'da kaldıktan sonra yeniden Mısır'a dönmüş, İstanbul'a, Paris'e, Londra'ya ve Atina'ya yaptığı kısa yolculuklar dışında yaşamının tamamını İskenderiye'de sürdürmüştür. İskenderiye'ye döndükten sonra Su İşleri Bakanlığı'nda uzun yıllar kâtiplik yapmış, İskenderiye Borsası'nda simsar olarak çalışmıştır. Ömrünün son yıllarında gırtlak kanserine yakalanan Kavafis yalnızlık içinde ölmüştür. İlk şiirleri 1903'te Yunanistan'da yayımlandı. Bir yıl sonra 14 şiirden oluşan ilk kitabını çıkardı. 1907'de Nea Zoe adlı edebiyat dergisinin çevresinde toplanan genç sanatçılarla ilişki kurdu. 1910'da birinci kitabını 12 şiir ekleyerek yeniden yayımladı. 1911'den ölümüne dek şiirlerini dergilerde yayımlayan Kavafis'in 154 şiiri toplu olarak 1935'te yayımlanabildi. Bütün şiirleri 1963'te gün yüzü görebildi. En önemli şiirlerini 40 yaşından sonra yayımladığı için kendisini "yaşlılığın şairi" olarak nitelendirmiştir.



Kavafis Hıristiyanlığa, milliyetçiliğe ve heteroseksüelliğe ilişkin geleneksel değerleri reddetmiş, şiirlerinde Roma, Bizans ve Helenistik dönem tarihlerinden yol çıkarak yarattığı dramatik atmosfer içinde güncel olanı lirik bir dille ele almıştır. Kullandığı dil, klasik kurallara bağlı kalınarak geliştirilmiş gösterişli ve incelikli Katharevusa ile halkın konuştuğu Demotikos'un özgün bir karışımıdır. Tarihsel olarak nitelendirilen şiirlerinde kendi özgün kişiliğini başka başka karakterlerin ağzından konuşturarak ince alaycılığa denk düşen dramatik bir anlatımı oluşturmuştur. Düzyazının sınırında duran şiirlerinde içtenlik ve gerçekçilik egemendir, şiirin bütünü tek bir imge olarak yer alır.

Ece bunu beğendi.
__________________
Tüm teoriler, klişeler gibi
Cehennemin dibine gitsin
bütün ufak yüzler
Yukarı bakıyorlar, güzeller
ve inanıyorlar.
Ağlamak istiyorum
Fakat hüzün aptalca
İnanmak istiyorum
Fakat inanç bir mezarlık
Biz onu satıra ve bir alaycı kuşa indirgedik
Bize şans dile….



C. Bukowski
 
  

İçeriği Sosyalleştir

Etiketler
bir, Şair, Şiir


Şu anda bu konuyu görüntüleyen etkin kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 konuk)
 
Seçenekler
Görüntüleme stilleri

Gönderme Kuralları
Konu açma yetkiniz yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti ekleme yetkiniz yok
Mesaj düzenleme yetkiniz yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık



Forum saati; Türkiye'ye göre ayarlanmış olup, şu an saat: 06:23.

Forum Yasal Uyarı
Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions Inc.

ForumKalbi, lisanslı vBulletin® kullanmaktadır.

ForumKalbi.Com; 5651 sayılı kanun uyarınca yer sağlayıcı niteliğini haiz bir genel forum sitesidir. Sitemizde yapılan paylaşımlar, moderasyon ekibimizin onayına dahil olmadan direkt yayınlanmaktadır. 5237 sayılı TCK (Türk Ceza Kanunu) ve 5651 Sayılı Kanun'un ilgili maddelerini ihlal eden kişilerin IP adresi ve sair kişisel verileri işlenmekte; yetkili merci tarafından müzekkere (Resmi Üst Yazı), tarafımıza tanzim edildiği takdirde paylaşılacaktır. Hukuka aykırı bir içerik paylaşımının olduğunu düşündüğünüz mesaj, konu ya da görseli içeren forum gönderilerini; İLETİŞİM bağlantısındaki formu doldurarak iletebilirsiniz. 48 saat içerisinde mevcut şikâyetiniz üzerinden tarafınıza ulaşılacak, gerekli işlemler tesis edilecektir.