Forum Logo  

Geri Git   ForumKalbi.Com > Eğitim > Diğer Ders Kaynakları > Felsefe - Psikoloji

Felsefe - Psikoloji Felsefe ve psikoloji üzerine ders kaynakları


Bir Hayatta Kalma Aracı — Ego - OSHO

Felsefe ve psikoloji üzerine ders kaynakları


Kullanıcı Etiket Listesi

  
 
LinkBack Seçenekler Görüntüleme stilleri
Alt 25 Şubat 2024, 19:52   #1
Çevrimiçi
WoodStock 🤘☮
 
Leydihan kullanıcısının Avatarı
 
Profil ayrıntılarını görüntüleyebilmek için kayıtlı kullanıcı olmanız ve üye hesabınızla oturum açmanız gerekmektedir.
Kelebek Mavi Bir Hayatta Kalma Aracı — Ego - OSHO

Bir Hayatta Kalma Aracı — Ego - OSHO




Bu egomu bastırdığım ve onu gerçekten kaybetmeden evvel yeniden bulmam gerektiği anlamına mı geliyor? En büyük sorunlardan birisi… Çok paradoksalmış gibi görünür ama bu doğrudur: Onu kaybetmeden önce, ona sahip olman gerekir. Sadece olgun bir meyve yere düşer. Olgunluk her şeydir. Olgunlaşmamış bir ego, fırlatılıp atılamaz yok edilemez. Ve şayet olgunlaşmamış bir egoyu yok etmek ve çözmek için mücadele edersen, tüm çaba başarısızlığa uğrayacaktır. Onu yok etmektense, daha zor fark edilir yollardan onun daha da güçlendiğini göreceksin.

Bu anlaşılması gereken temel şeydir: Ego bir zirveye ulaşmak zorundadır, güçlü olmak zorundadır, onun bütünlüğe erişmiş olması gerekir; o sadece o zaman çözülebilir. Zayıf bir ego çözülemez, ve bu bir sorun halini alır. Doğu’da tüm dinler egosuzluğu öğütler. Bu yüzden Doğu’da herkes, en başından beri egonun karşısındadır. Bu karşıt tavır yüzünden, ego asla güçlenemez; asla fırlatılıp atılacağı bütünlük noktasına ulaşamaz. O asla olgun değildir. Bu yüzden Doğu’da egoyu çözmek çok zordur neredeyse imkânsızdır.

Batı’da tüm Batı din ve psikoloji geleneği, insanları güçlü egolara sahip olmaları için ikna eder, öğütler, tavsiye eder. Çünkü güçlü bir egoya sahip olmadığın sürece, nasıl hayatta kalabilirsin? Hayat bir mücadeledir; eğer egosuz olursan, mahvolacaksın. O zaman kim direnecek? Kim kavga edecek? Kim rekabet edecek? Ve hayat ise sürekli bir yarışmadır.

Batı psikolojisi der ki: Egoya sahip ol, onda güçlü ol. Ancak Batı’da egoyu çözmek çok kolaydır. Bu nedenle ne zaman Batılı bir arayan sorunun ego olduğu anlayışına erişirse, onu kolaylıkla Doğulu bir arayandan daha kolaylıkla çözebilir. Paradoks budur: Batı’da ego öğretilir; Doğu’da egosuzluk öğretilir. Fakat Batı’da egoyu çözmek kolaydır; Doğu’da çok zordur. Bu senin için zor bir görev olacak, önce elde et, ve sonra kaybet. Çünkü sen sadece sahip olduğun bir şeyi kaybedebilirsin. Ona sahip değilsen, nasıl kaybedeceksin? Sadece zenginsen, fakir olabilirsin. Zengin değilsen, yoksulluğun İsa’nın vaaz ettiği güzelliğine — ruhta fakir ol — sahip olamazsın.

Senin yoksulluğun, Gautam Buda’nın bir dilenci haline geldiğinde sahip olduğu ağırlığa sahip olamaz. Sadece zengin bir insan fakir olabilir. Çünkü sadece sahip olduğun şeyi kaybedebilirsin. Hiç zengin olmadıysan, nasıl fakir olacaksın? Senin yoksulluğun sadece yüzeyde kalacaktır; o asla ruhta olamaz. Yüzeyde sen fakir olacaksın, ve derinde zenginliğin peşinden yanıp tutuşacaksın. Senin ruhun, zenginliğe doğru çekilecek o bir hırs olacaktır, o zenginliğe erişmek için sürekli bir arzu olacaktır.

Sadece yüzeyde fakir olacaksın. Ve hatta sen yoksulluk iyidir, diyerek kendini avutabilirsin. Fakat yoksul olamazsın; sadece zengin bir adam, gerçekten zengin bir adam fakir olabilir. Sadece zenginliğe sahip olmak, gerçekten zengin olmak için yeterli değildir. Yine fakir olabilirsin. Şayet hırs hâlâ varsa, fakirsin. Neye sahip olduğun önemli değildir. Şayet yeterince sahipsen, arzu yok olur. Yeterince zenginliğe sahip olduğun zaman, arzu kaybolur. Arzunun yok olması yeterli olmanın kriteridir. O zaman sen zenginsin; onu bırakabilirsin, fakir olabilirsin. Buda gibi bir dilenci haline gelebilirsin. Ve o zaman senin yoksulluğun zengindir; o zaman senin yoksulluğunun kendine ait bir krallığı vardır. Ve aynı şey her şeyde olur.

Upanishad’lar ya da Lao Tzu ya da İsa ya da Buda; onların hepsi bilginin işe yaramadığını öğretir. Sadece daha çok, ve daha çok bilgili hale gelmenin pek bir yardımı olmaz. Çok faydası olmamakla kalmaz, bir engel halini alabilir. Bilgiye ihtiyaç yoktur ama bu cahil kalmalısın demek değildir. Cehaletin gerçek olmayacaktır.

Yeterince bilgi edindiğinde ve onu attığında o zaman cehalete erişilmiştir. O zaman sen gerçekten cahil olursun; Sokrat gibi birisinin söyleyebildiği gibi: “Sadece bir şey biliyorum bu da hiçbir şey bilmediğimdir.” Bu bilgi yahut bu cahillik — ona istediğin ismi verebilirsin — bütünüyle farklıdır, niteliği farklıdır, boyutu değişmiştir. Hiçbir zaman herhangi bir bilgiye sahip olmadıysan, sadece basitçe cahilsen, cehaletin bilge olamaz. O bilgelik olamaz; o sadece bilginin yokluğudur. Ve özlem içeride olacaktır: Nasıl daha çok bilgi edinmeli? Nasıl daha çok bilgiye sahip olmalı? Çok fazla bildiğinde — kutsal kitapları bildiğinde geçmişi geleneği bildiğinde bilinebilecek her şeyi bildiğinde — o zaman birden hepsinin gereksizliğini fark edersin, ansızın bunun bilgi olmadığını fark edersin. Bu ödünç alınmıştır. Bu senin kendi varoluşsal deneyimin değildir; bu senin bilmek için geldiğin şey değildir.

Başkaları onu bilmiş olabilir, sen basitçe onu elde et. Senin elde edişin mekaniktir. O senin içinden çıkmamıştır, o bir gelişim değildir. O sadece başka kapılardan edinilmiş çöplüktür, ödünç alınmış ölüdür. Unutma bilmek, sadece sen bildiğinde o senin doğrudan, dolaysız deneyimin olduğunda canlıdır. Fakat sen başkalarından bildiğinde bu sadece hafızadır, bilgi değil. Hafıza ölüdür. Çok topladığında — etrafındaki tüm kutsal kitaplar, bilgi zenginliği, kütüphaneler zihninde sıkışmıştır ve birden sen başkalarına ait bir ağırlığı taşıdığını fark edersin, hiçbir şey sana ait değildir bilmiyorsundur — o zaman onu bırakabilirsin, tüm bu bilgiyi bırakabilirsin.

Bu bırakma ile içinde yeni türden bir cahillik ortaya çıkar. Bu cehalet, cahile ait olan cehalet değildir. Bu bilge bir adam, bilgelik böyledir. Sadece bilge bir adam “bilmiyorum” diyebilir. Ancak “bilmiyorum” derken; o bilgi için yanıp tutuşmuyordur; o sadece bir gerçeği dile getiriyordur. Ve sen tüm kalbinle “bilmiyorum” diyebildiğinde, tam o anda gözlerin açık hale gelir, bilmenin kapıları açılır. Bütünüyle “bilmiyorum” diyebildiğin an, bilmeye muktedir hale gelmişsindir. Bu cehalet güzeldir ama o bilgi aracılığıyla edinilir. O zenginlik aracılığıyla edinilen fakirliktir. Ve aynı şey egoyla olur: Onu sadece ona sahipsen kaybedebilirsin. Buda tahtından indiğinde bir dilenci olur… Buda için bu niye gerekliydi? O bir kraldı, tahtta idi egosunun zirvesindeydi, niçin bu uca savrulsun; sarayından sokaklara inip bir dilenci olsun? Fakat Buda’nın dilenmesinde bir güzellik vardır. Dünya hiçbir zaman böylesine güzel bir dilenci, böylesine zengin bir dilenci, böylesine saltanat sahibi dilenci, böylesine bir imparator tanımamıştır. O tahtından aşağıya adım atınca ne olmuştur? Egosundan aşağıya inmiştir. Tahtlar, sembollerden, ego, iktidar, prestij, statü, sembollerinden başka bir şey değildir. O aşağı inmiştir ve egosuzluk gerçekleşmiştir. Egosuzluk alçakgönüllülük değildir. Bu egosuzluk tevazu değildir. Pek çok alçakgönüllü insan bulabilirsin; fakat tevazularının altında ince bir ego işlemektedir.

Diyojen’in bir sefer Sokrat’ı ziyaret ettiği söylenir. O bir dilenci gibi yaşamıştı; o her zaman pek çok delikleri ve yamaları olan kirli elbiseler giyerdi. Ona yeni bir elbise bile sunsan kullanmazdı; önce onu kirletir, eskitir, yırtardı ve sonra kullanırdı. O Sokrat’ı ziyaret etmeye geldi ve egosuzluk hakkında konuşmaya başladı. Ancak Sokrat’ın nüfuz eden gözleri, bu adamın egosuz bir insan olmadığını fark etmiş olmalı. Onun tevazu hakkındaki konuşması, son derece egoistçeydi. Sokrat’ın şöyle dediği aktarılır: “Kirli elbiselerinle elbiselerindeki deliklerle egodan başka bir şey göremiyorum. Sen mütevazılıktan bahsediyorsun ama konuşma derindeki bir ego merkezinden geliyor.” Bu olacaktır ikiyüzlülük bu şekilde gerçekleşir. Egoya sahipsin, onu tam zıddı aracılığıyla gizlersin; yüzeyde alçakgönüllü olursun. Yüzeydeki bu tevazu, hiç kimseyi kandıramaz. O seni kandırabilir ama başka kimseyi kandıramaz. Kirli elbisenin deliklerinin içinden, egon gözetlemeye devam eder. O her zaman oradadır. Bu bir kendini kandırmadır ve daha fazla bir şey değildir. Başka kimse kanmaz. Bu sen olgunlaşmamış egoyu atmaya başlarsan olur.

Öğrettiğim şey çelişkili gözükebilir fakat o hayat için gerçektir. Çelişki, hayatın doğal bir parçasıdır. Ben sana egoist olmanı öğretiyorum, böylelikle sen egosuz hale gelebilirsin. Ben sana mükemmel bir egoist olmayı öğretiyorum. Aksi takdirde ikiyüzlülük doğacaktır. Ve olgunlaşmamış bir olayla mücadeleye girme. Bırak olgunlaşsın ve ona yardım et. Onu zirveye çıkar. Korkma; korkulacak hiçbir şey yok.

Böylelikle egonun ıstırabını anlayabileceksin. O zirveye ulaştığında o zaman benim ya da bir Buda’nın egonun cehennem olduğunu söylemesine ihtiyaç duymazsın. Onu bileceksin; çünkü egonun zirvesi, cehennemsel tecrübelerinin zirvesi olacaktır. O bir kâbus olacaktır. Ve o zaman hiç kimsenin sana onu bırak demesinin bir gereği yoktur. Onu taşımak zor olacaktır. Kişi bilgiye sadece ıstırap aracılığıyla ulaşır. Herhangi bir şeyi sadece mantıksal tartışmalarla atamazsın. Bir şeyi sadece artık daha fazla taşıyamayacak kadar acı verici hale geldiğinde atabilirsin. Senin egon henüz bu kadar acı verici hale gelmemiştir; bu yüzden onu taşıyorsun. O doğaldır! Onu bırakmaya seni ikna edemem. İkna olmuş hissetsen bile onu gizleyeceksin hepsi bu.

Olgunlaşmamış hiçbir şey atılamaz. Olgunlaşmamış meyve ağaca tutunur, ve ağaç da olgunlaşmamış meyveye tutunur. Onu ayrılmaya zorlarsan, geride bir yara kalır. Bu yara devam edecektir, yara her zaman yeşil kalacak ve her zaman acı hissedecektir. Her şeyin gelişmek için, olgunlaşmak için toprağa düşüp kaybolmak için bir zamanı olduğunu unutma. Senin egonun da bir zamanı var. Onun olgunlaşmaya ihtiyacı vardır. Bu nedenle egoist olmaktan korkma. Öylesin, aksi takdirde çoktan kaybolup giderdin. Hayatın mekanizması budur: Egoist olmak zorundasın, kendi yolunda kavga etmek zorundasın, etrafındaki milyonlarca arzu için savaşmak zorundasın, mücadele emek zorundasın, hayatta kalmak zorundasın. Ego, bir hayatta kalma aracıdır. Şayet bir çocuk egosuz doğarsa, ölecektir. O hayatta kalamaz, bu mümkün değildir; çünkü eğer acıkmış hissederse ben acıktım diye hissetmeyecektir. Bir açlık olduğunu hissedecektir ama kendisi ile ilişkili değildir. Açlık hissedildiği an çocuk “açım” diye hisseder ve ağlamaya ve doyurulmak için gayret sarf etmeye başlar. Çocuk egosunun gayretleriyle gelişir. Bu nedenle bana göre ego, doğal gelişimin bir parçasıdır. Ancak bu onunla sonsuza dek kalman gerektiği anlamına gelmez. O doğal bir gelişimdir ve onun bırakılması gereken ikinci bir adım vardır. Bu da doğaldır. Ancak ikinci adım sadece ilki doruğuna zirvesine erişmiş olduğunda en üst noktasına ulaştığında atılabilir. O nedenle ben her ikisini de öğretiyorum: Egoluluğu ve egosuzluğu öğretiyorum.

İlk önce egoist ol, sanki tüm varoluş senin için varmış ve sen merkeziymişsin gibi mükemmel egoist, mutlak egoist ol. Tüm yıldızlar senin etrafında dönüyor ve güneş senin için doğuyor; her şey sadece sen burada olasın diye senin için var oluyor. Merkez ol ve korkma, çünkü şayet korkarsan, asla olgunlaşmayacaksın. Onu kabul et. O gelişimin bir parçasıdır. Onun tadını çıkar ve zirveye götür. O zirveye ulaştığında ansızın merkez olmadığını fark edeceksin. Bu bir yanılsamaydı, bu çocukça bir tavırdı. Fakat sen bir çocuktun, bu nedenle onda yanlış hiçbir şey yok. Artık olgunlaştın ve şimdi merkez olmadığını görüyorsun. Gerçekten merkez olmadığını gördüğünde aynı zamanda varoluşta merkez olmadığını, ya da her yerin merkez olduğunu görürsün. Ya merkez yoktur, ve varoluş bir bütün olarak var olur: Bir kontrol noktası olmayan bir bütünlük, ya da her atom bir merkezdir.

Jakob Boehme tüm dünyanın merkezlerle dolu her atomun bir merkez ve çeper diye bir şeyinin olmadığını; her yerin merkez ve hiçbir yerin çeper olmadığını söylemiştir. Bunlar iki olasılıktır. Her ikisi de aynı anlama gelir; sadece sözcükler farklıdır. Ve çelişkilidir. Fakat ilk olarak bir merkez haline gel. Bu şunun gibidir: Bir rüyadasın; şayet rüya en üst noktasına gelirse bozulacaktır. Her zaman bu olur; ne zaman bir rüya en üst noktaya gelirse bozulur. Ve bir rüyanın zirvesi nedir? Bir rüyanın zirvesi “bu gerçektir” duygusudur. Bu rüya değil, gerçek diye hissedersin. Ve sen sürekli olarak ve sürekli olarak ve sürekli olarak daha yüksek bir zirveye gidersin. Ve rüya neredeyse bir gerçek halini alır. O asla gerçek olmaz; o neredeyse gerçek olur. O gerçekliğe o kadar yakınlaşır ki, artık daha ileri gidemez, çünkü bir adım daha ve rüya gerçek olacaktır. Ve o gerçek olamaz, çünkü o bir rüya. O gerçeğe çok yaklaştığında uyku bozulur, rüya parçalanır. Sen tam olarak uyanırsın. Aynı şey her tür yanılsamada da olur. Ego en büyük rüyadır. Onun kendi güzelliği, kendi ıstırabı vardır. Onun kendi sonsuz mutluluğu ve kendi acısı vardır. Onun cennetleri ve cehennemleri vardır, her ikisi de oradadır. Rüyalar bazen güzeldir ve bazen de kâbustur ama her ikisi de rüyadır. Bu yüzden zamanı gelmeden önce rüyandan çıkmanı söylemiyorum.

Hayır asla zamanından önce bir şey yapma. Şeylerin gelişmesine izin ver, şeylerin kendi zamanlarına sahip olmasına izin ver, böylelikle her şey doğal olarak gerçekleşir. Ego ortadan kalkar. Ve o kendiliğinden ortadan kalkar. Şayet onun gelişmesine basitçe izin verirsen, ve onun gelişmesine yardım edersen, ondan vazgeçmek zorunda kalmayacaksın. Bu çok derindir. Eğer onu bırakırsan, ego içeride kalmıştır. Onu kim bırakacak? Şayet onu senin bırakacağını zannediyorsan, ego sensin. Bu yüzden neyden vazgeçersen geç, gerçek şey olmayacaktır. Gerçek şey korunacak ve sen başka bir şey atmış olacaksın.

Sen kendini egosuzlaştıramazsın. Bunu kim yapacak? O olur, o bir eylem değildir. Egonun içinde gelişirsin ve bütün her şeyin cehennem haline dönüştüğü, öyle bir nokta olur ki, rüya bozulur. Birden görürsün: Kaz dışarıdadır; o asla içeride olmamıştır. Sen asla bir ego olmadın. O sadece senin etrafındaki bir rüyaydı. Gerekli bir rüyaydı diyorum. Bu nedenle onu gelişimin gerekli bir parçasını kötüleme.

Hayattaki her şey gereklidir. Hiçbir şey gereksiz değildir, hiçbir şey gereksiz olamaz. Olmuş olan her şeyin olması gerekiyordu. Olan her ne ise belli derin nedenler yüzünden olur. Ona ihtiyacın var, böylelikle sen yanılsamanın içinde kalabilirsin. Bu sana yardımcı olan, seni koruyan, hayatta kalmana yardım eden bir kozadan ibarettir.

Kişinin sonsuza dek kozanın içinde kalmasına gerek yoktur. Hazır olduğunda kozayı kır dışına çık. Ego, yumurtanın kabuğudur, seni korur. Fakat ne zaman hazır olursan kabuğu kır, yumurtanın dışına çık. Ego kabuktur. Ama bekle. Telaşın pek bir faydası olmayacaktır. Engel olabilir. Zaman tanı ve onu kötüleme, çünkü onu kim kötüleyecek?

Sözde azizlere git — onlar alçakgönüllülükten tevazudan bahseder — ve onların gözlerinin içine bak. Başka hiçbir yerde bu kadar sofistike egolar göremeyeceksin. Artık onların egoları, din, yoga, azizlik kılığına girmiştir ama ego oradadır. Onlar zenginlik toplamıyor olabilir; onlar mürit topluyor olabilirler; paralar değişmiştir ve onlar kaç tane müritleri olduğunu sayıp dururlar. Onlar bu dünyaya ait şeylerin peşinde olmayabilirler. Onlar şu dünyanın şeylerinin peşindedir. Ama şu ya da bu, her ikisi de dünyadır. Ve onlar belki de daha çok açgözlüdür. Çünkü onlar, bunlar geçici şeyler, bu dünyanın anlık şeyleridir, anlık şeylerden oluşurlar der. Ve onlar sonsuz zevkleri isterler. Onların açgözlülüğü üstündür. Onlar anlık zevklerle tatmin olamazlar onlar zevk isterler. Bir şey sonsuz olmadığında memnun olmazlar. Onların hırsı derindir, onların hırsı mutlaktır ve hırs egoya aittir. Hırs egonun açlığıdır. Bu nedenle bazen azizlerin günahkârlardan daha egoist olduğu görülür. O zaman onlar ilahi olandan çok uzaktadır. Ve bazen günahkârlar, Tanrı’ya bu sözde azizlerden çok daha kolay erişebilirler, çünkü ego engeldir.

Günahkârların azizlerden daha kolay egolarını bırakabildiğini tecrübe etmişimdir, çünkü günahkârlar asla egoya karşı olmamıştır. Onlar onu beslemektedir, onun tadını çıkarmaktadır, onu bütünüyle yaşamışlardır. Ve azizler her zaman için egoyla savaşmaktadır, böylece onlar asla olgunlaşmaya izin vermezler. Bu yüzden benim tavrım şudur: Ego bırakılmak zorundadır, fakat bu uzun bir bekleyiş gerektirebilir. Ve sadece onu yetiştirirsen ondan vazgeçebilirsin. Tüm bu olgunun zorluğu budur. Çünkü zihin der ki: Eğer bırakacaksak niçin yetiştiriyoruz? Zihin der ki: Onu yok etmemiz gerekiyorsa, o zaman niçin yaratıyoruz. Eğer zihni dinlersen, başın derde girecektir.

Zihin her zaman mantıklıdır ve hayat her zaman mantıksızdır. Bu yüzden onlar asla buluşmazlar. Bu basit mantıktır, sıradan matematiktir: Eğer bu evi yok edeceksen niçin inşa edesin? Bu zahmet niye? Bu çaba ve zaman ve enerji kaybı niye? Ev yok o halde niçin inşa edilip sonra da yok edilsin? Gerçekten önemli olan ev değil, önemli olan sensin. Evi inşa ederken, değişeceksin ve sonra evi yok ederken bütünüyle değişeceksin, aynı olmayacaksın. Çünkü evi yaratmak, onun tüm süreçleri sende bir gelişimi garanti edecektir. Sonra ev, hazır olduğunda onu yıkacaksın. Bu bir mutasyon olacak.

Zihin mantıklıdır, ve hayatsa diyalektiktir. Zihin basit bir çizgide hareket eder, ve hayat her zaman bir kutuptan diğerine, bir şeyden tam zıddına sıçrar. Hayat diyalektiktir. Yarat ve sonra hayat der ki: Yok et. Dünyaya gel ve sonra hayat der ki: Öl. Elde et ve sonra hayat der ki: Kaybet. Zengin ol ve sonra hayat der ki: Fakir ol. Bir zirve ol egonun Everest’i ol ve sonra bir egosuzluk uçurumu ol. O zaman her ikisini de bilmiş olursun; hayal ve gerçekmaya ve brahma.

__________________

 
  

İçeriği Sosyalleştir

Etiketler
aracı, bir, ego, hayatta, kalma, osho


Şu anda bu konuyu görüntüleyen etkin kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 konuk)
 

Gönderme Kuralları
Konu açma yetkiniz yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti ekleme yetkiniz yok
Mesaj düzenleme yetkiniz yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık



Forum saati; Türkiye'ye göre ayarlanmış olup, şu an saat: 23:07.

Forum Yasal Uyarı
Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2024, vBulletin Solutions Inc.

ForumKalbi, lisanslı vBulletin® kullanmaktadır.

ForumKalbi.Com; 5651 sayılı kanun uyarınca yer sağlayıcı niteliğini haiz bir genel forum sitesidir. Sitemizde yapılan paylaşımlar, moderasyon ekibimizin onayına dahil olmadan direkt yayınlanmaktadır. 5237 sayılı TCK (Türk Ceza Kanunu) ve 5651 Sayılı Kanun'un ilgili maddelerini ihlal eden kişilerin IP adresi ve sair kişisel verileri işlenmekte; yetkili merci tarafından müzekkere (Resmi Üst Yazı), tarafımıza tanzim edildiği takdirde paylaşılacaktır. Hukuka aykırı bir içerik paylaşımının olduğunu düşündüğünüz mesaj, konu ya da görseli içeren forum gönderilerini; İLETİŞİM bağlantısındaki formu doldurarak iletebilirsiniz. 48 saat içerisinde mevcut şikâyetiniz üzerinden tarafınıza ulaşılacak, gerekli işlemler tesis edilecektir.