Forum Logo  

Geri Git   ForumKalbi.Com > Kadın ve Erkeğin Dünyası > Kadınlar ve Erkekler

Kadınlar ve Erkekler Kadın ve erkeklere ait yazılar, bilgiler.


Kadınlar

Kadın ve erkeklere ait yazılar, bilgiler.


Kullanıcı Etiket Listesi

Like Tree12Beğeniler

  
 
LinkBack Seçenekler Görüntüleme stilleri
Alt 07 Mayıs 2024, 23:10   #1
Çevrimdışı
Shachar avakeshcha
 
Nemo Personne kullanıcısının Avatarı
 
Profil ayrıntılarını görüntüleyebilmek için kayıtlı kullanıcı olmanız ve üye hesabınızla oturum açmanız gerekmektedir.
Varsayılan Kadınlar

Kadınları severdim, sevmem şimdi;
Gözleri, dudakları eski kadınların
Unutuldular, gitti, bilirim
Onlar da benim gibi unutuldular.
Sevgim çoktu belki, bilmiyorum;
Bilmem, bilmiyorum; şimdi de bilmiyorum
Bilir misin? Bilir misin sen belki?

F. Pessoa

Kadınları severdim, sevmem şimdi;
Gözleri, dudakları eski kadınların
Unutuldular, gitti, bilirim
Onlar da benim gibi unutuldular.
Sevgim çoktu belki, bilmiyorum;
Bilmem, bilmiyorum; şimdi de bilmiyorum
Bilir misin? Bilir misin sen belki?

F. Pessoa

OkyanusunKalbi ve Arthur bunu beğendi.
 
Alt 07 Mayıs 2024, 23:23   #2
Çevrimdışı
Shachar avakeshcha
 
Nemo Personne kullanıcısının Avatarı
 
Profil ayrıntılarını görüntüleyebilmek için kayıtlı kullanıcı olmanız ve üye hesabınızla oturum açmanız gerekmektedir.
Varsayılan Yanıt: Kadınlar

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

Emma Goldman (d. 27 Haziran 1869, Litvanya - ö. 14 Mayıs 1940, Toronto), anarşist yazar ve siyasal eylemci. 20. yüzyılın ilk yarısında ABD ve Avrupa'da anarşist siyasi felsefenin yayılmasında ve gelişmesinde büyük bir rol oynamıştır.

On beş yaşındayken karşılıksız bir aşka tutulmuştur ve bunun üzerine şunları söylemiştir;

"Bunun acısıyla bir ton sirke içerek romantik bir yoldan intihar etmeyi düşledim. aşkımdan intihar etmemin beni mezarımda uçuk ve ilginç, solgun ve şiirsel göstereceğini düşünmüştüm ama on altıma geldiğimde daha görkemli bir ölümde karar kıldım: ölene kadar dans edecektim."


***

If I cannot dance it is not my revolution!


***


[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

"Özgür insan, her türlü iktidara karşı olmalıdır.''

"Anarşizm, en militan bilinçlerin çarpıcı protestosudur. Anarşizm, en sert saldırılara göğüs geren, çürümekte olan bir çağın çığırtkanlığını yapanlara direnen öyle bir güçtür ki kesinlikle taviz vermez, eğilip bükülmez."

***

"Kadının gelişimi, bağımsızlığı özgürlüğü kendisinden gelmelidir. İlk olarak kendisini bir seks objesi değil, bir kişilik olarak ortaya koymalıdır. ikincisi, hayatını basit, fakat zengin ve derin kılarak; kendi bedeni üzerinde başkalarının iddia ettiği tüm haklara karşı koymalı, istemediği sürece çocuk yapmamalı, tanrının, devletin, kocasının, ailesinin bir kulu olmaya karşı çıkmalıdır. Bu da hayatın tüm karmaşıklığını ve özünü anlamaya çalışarak, yani kendini toplumun fikirlerinden ve yargılarından özgürleştirerek olur.

***


"Özgürlük insanlığın seviyesine inmeyecek, insanlar kendilerini özgürlük seviyesine çıkarmak zorundalar."

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

Emma Goldman (d. 27 Haziran 1869, Litvanya - ö. 14 Mayıs 1940, Toronto), anarşist yazar ve siyasal eylemci. 20. yüzyılın ilk yarısında ABD ve Avrupa'da anarşist siyasi felsefenin yayılmasında ve gelişmesinde büyük bir rol oynamıştır.

On beş yaşındayken karşılıksız bir aşka tutulmuştur ve bunun üzerine şunları söylemiştir;

"Bunun acısıyla bir ton sirke içerek romantik bir yoldan intihar etmeyi düşledim. aşkımdan intihar etmemin beni mezarımda uçuk ve ilginç, solgun ve şiirsel göstereceğini düşünmüştüm ama on altıma geldiğimde daha görkemli bir ölümde karar kıldım: ölene kadar dans edecektim."


***

If I cannot dance it is not my revolution!


***


[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

"Özgür insan, her türlü iktidara karşı olmalıdır.''

"Anarşizm, en militan bilinçlerin çarpıcı protestosudur. Anarşizm, en sert saldırılara göğüs geren, çürümekte olan bir çağın çığırtkanlığını yapanlara direnen öyle bir güçtür ki kesinlikle taviz vermez, eğilip bükülmez."

***

"Kadının gelişimi, bağımsızlığı özgürlüğü kendisinden gelmelidir. İlk olarak kendisini bir seks objesi değil, bir kişilik olarak ortaya koymalıdır. ikincisi, hayatını basit, fakat zengin ve derin kılarak; kendi bedeni üzerinde başkalarının iddia ettiği tüm haklara karşı koymalı, istemediği sürece çocuk yapmamalı, tanrının, devletin, kocasının, ailesinin bir kulu olmaya karşı çıkmalıdır. Bu da hayatın tüm karmaşıklığını ve özünü anlamaya çalışarak, yani kendini toplumun fikirlerinden ve yargılarından özgürleştirerek olur.

***


"Özgürlük insanlığın seviyesine inmeyecek, insanlar kendilerini özgürlük seviyesine çıkarmak zorundalar."

OkyanusunKalbi bunu beğendi.
 
Alt 07 Mayıs 2024, 23:38   #3
Çevrimdışı
Shachar avakeshcha
 
Nemo Personne kullanıcısının Avatarı
 
Profil ayrıntılarını görüntüleyebilmek için kayıtlı kullanıcı olmanız ve üye hesabınızla oturum açmanız gerekmektedir.
Varsayılan Yanıt: Kadınlar

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

Voltairine de Cleyre (17 Kasım 1866 — 20 Haziran 1912), Amerikalı anarşist. Emma Goldman'ın sözleriyle "Amerika'nın yetiştirdiği en yetenekli ve keskin zekalı anarşist." Erken ölümünün, bugün diğerleri gibi tanınan bir anarşist olmasını engellediği kabul edilir.

1880'lerin ortalarında ve sonlarında, içinde bulunduğu özgür düşünce hareketi zamanında, de Cleyre özellikle Thomas Paine, Mary Wollstonecraft ve Clarence Darrow'dan etkilendi. Düşüncelerinden etkilendiği diğer isimler ise Henry David Thoreau, Big bill Haywood ve sonraları Eugene Debs’dir.

Haymarket eylemcilerinin 1887 yılında asılarak idam edilmeleri ardından anarşist olduğu kabul edilir. Otobiyografik makalesinde “O zamana kadar mahkemelerde Amerikan yasalarındaki adalet esasına inanıyordum" diye yazmıştır, “Bu olaydan sonra bir daha asla böyle düşünmedim.” diyecektir.

De Cleyre mükemmel bir konuşmacı ve yazar olarak tanınır – biyografi yazarı Paul Avrich’e göre, o “yazınsal alanda diğer tüm Amerikan anarşistlerinden daha büyük bir yetenektir" ve anarşist ideallere adanmış yorulmak bilmez bir savunucu olarak [Goldman’a göre ] “imanlı şevki giriştiği her işe damgasını vurmuştur.”


***

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

*İddia etmeye hakkı olduğunu düşünmüş, kendisi ya da düşüncelerini paylaşanlarla bir araya gelerek cesurca gidip onu iddia etmiş olan her insan doğrudan eylemcidir. Grevler ve boykotlar gibi tüm iş birliği deneyimleri esas olarak doğrudan eylemdir.

***

*Emma Goldman bir komünist, ben ise bir bireyciyim. Onun isteği mülkiyet hakkını yok etmek, ben ise onu savunuyorum. Ben mücadelemi ayrıcalık ve otoriteye karşı yürütüyorum, ki bu sayede mülkiyet hakkı, bireye uygun olan asıl hak yok edilebilir. Goldman’a göre kooperatifler rekabetin yerini tamamen alabilir; ben ise rekabetin şu ya da bu şekilde her zaman olacağını iddia ediyorum ve bunun böyle olması son derece istenen bir şeydir.

***

*Her barışçıl insan, orduya desteğini çekmelidir, ve savaş isteyen herkes bunun maliyetini ve riskini üstlenmelidir; insan-öldürme mesleğini icra edenlere ne ücret ne de barınma sağlanmalıdır.


***


*"Bir kadının özgürlüğü, onun kendi yaşamını yönetme hakkıdır; bu, hiç kimsenin onun üzerinde egemenlik kurma hakkı olmadığı anlamına gelir."


***


*"Özgürlük, otoritenin başladığı yerde biter."

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

Voltairine de Cleyre (17 Kasım 1866 — 20 Haziran 1912), Amerikalı anarşist. Emma Goldman'ın sözleriyle "Amerika'nın yetiştirdiği en yetenekli ve keskin zekalı anarşist." Erken ölümünün, bugün diğerleri gibi tanınan bir anarşist olmasını engellediği kabul edilir.

1880'lerin ortalarında ve sonlarında, içinde bulunduğu özgür düşünce hareketi zamanında, de Cleyre özellikle Thomas Paine, Mary Wollstonecraft ve Clarence Darrow'dan etkilendi. Düşüncelerinden etkilendiği diğer isimler ise Henry David Thoreau, Big bill Haywood ve sonraları Eugene Debs’dir.

Haymarket eylemcilerinin 1887 yılında asılarak idam edilmeleri ardından anarşist olduğu kabul edilir. Otobiyografik makalesinde “O zamana kadar mahkemelerde Amerikan yasalarındaki adalet esasına inanıyordum" diye yazmıştır, “Bu olaydan sonra bir daha asla böyle düşünmedim.” diyecektir.

De Cleyre mükemmel bir konuşmacı ve yazar olarak tanınır – biyografi yazarı Paul Avrich’e göre, o “yazınsal alanda diğer tüm Amerikan anarşistlerinden daha büyük bir yetenektir" ve anarşist ideallere adanmış yorulmak bilmez bir savunucu olarak [Goldman’a göre ] “imanlı şevki giriştiği her işe damgasını vurmuştur.”


***

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

*İddia etmeye hakkı olduğunu düşünmüş, kendisi ya da düşüncelerini paylaşanlarla bir araya gelerek cesurca gidip onu iddia etmiş olan her insan doğrudan eylemcidir. Grevler ve boykotlar gibi tüm iş birliği deneyimleri esas olarak doğrudan eylemdir.

***

*Emma Goldman bir komünist, ben ise bir bireyciyim. Onun isteği mülkiyet hakkını yok etmek, ben ise onu savunuyorum. Ben mücadelemi ayrıcalık ve otoriteye karşı yürütüyorum, ki bu sayede mülkiyet hakkı, bireye uygun olan asıl hak yok edilebilir. Goldman’a göre kooperatifler rekabetin yerini tamamen alabilir; ben ise rekabetin şu ya da bu şekilde her zaman olacağını iddia ediyorum ve bunun böyle olması son derece istenen bir şeydir.

***

*Her barışçıl insan, orduya desteğini çekmelidir, ve savaş isteyen herkes bunun maliyetini ve riskini üstlenmelidir; insan-öldürme mesleğini icra edenlere ne ücret ne de barınma sağlanmalıdır.


***


*"Bir kadının özgürlüğü, onun kendi yaşamını yönetme hakkıdır; bu, hiç kimsenin onun üzerinde egemenlik kurma hakkı olmadığı anlamına gelir."


***


*"Özgürlük, otoritenin başladığı yerde biter."

OkyanusunKalbi bunu beğendi.
 
Alt 07 Mayıs 2024, 23:46   #4
Çevrimdışı
Shachar avakeshcha
 
Nemo Personne kullanıcısının Avatarı
 
Profil ayrıntılarını görüntüleyebilmek için kayıtlı kullanıcı olmanız ve üye hesabınızla oturum açmanız gerekmektedir.
Varsayılan Yanıt: Kadınlar

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]
“power is cursed, that is why I am an anarchist”

Paris Komünü’ne hayat veren ve Komün’e kendinden izler bırakan kadınlardan birisi de Louise Michel’di.

Louise Michel, 29 Mayıs 1830’da
Fransa’da Vroncourt şatosunda dünyaya geldi. Annesi şatonun hizmetçilerinden biri idi. Babası ise küçük Louise dünyaya geldikten kısa bir süre sonra ortadan kaybolmuştu. Küçük Louise dede ve büyükanne diye çağırdığı şatonun sahiplerinin yanında büyüdü. Okuma-yazmayı Voltaire hayranı olan dedesinin gayretleriyle öğrendi. Yine ondan iyi bir eğitim aldı.

Louise ilkokul öğretmeni olmak istedi ve sınavları kazandı. Ancak bu mesleği yapabilmesi için imparatorluğa bağlılık yemini etmesi gerekiyordu; Louise Michel bunu reddetti. Dedesinden aldığı eğitimle sıkı bir cumhuriyet taraftarı olmuştu. Sonuçta resmi okullar yerine özel okullarda çalışmak zorunda kaldı. Hatta 1853 ocağında Yukarı Marne bölgesinde Audeloncourt’da özgür bir okulu bizzat kendisi açtı. İki yıl sonra da aynı bölgede bir başka okulda cumhuriyetçi fikirleri çocuklara aşıladığı için ilk kez emniyetin dikkatini çekti.

Bunun üzerine Louise Michel Paris’e taşınmaya karar verdi. Onuncu bölgede Chateau d’Eau caddesinde bir okulda öğretmenliğe başladı. Okulun müdürü bayan Volier hayatı boyunca onun yakın dostu oldu. Paris Komünü’nün önde gelen isimleri arasında olacak olan Varlin, Eudes,Valles, Rigault ve Theophile Ferre ile de o zaman tanıştı. Bu sırada Paris’te katıldığı tartışmalarla anarşizmle de tanışmaya başlıyordu.

Louise Paris’te, 1871’in Ocak ayında teslimiyetçi hükümete karşı yapılan protesto gösterilerine ulusal muhafız üniforması ile katıldı ve ilk silahlı eylemine katılmış oldu.

Komünle taçlanacak olan 18 Mart ayaklanmasında Louise mantosunun altında sakladığı karabinası ile yer aldı. Komünün yenilgisinin ardından yakalanıncaya kadar da silahını elinden bırakmayacaktı.

**

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]




--Fransız esirleri öldürmekle suçlanan komünarların, askerler tarafından st. bastille meydanı üzerinden kurşuna dizilmeye götürülürken; önlerine çıkıp, "esirleri ben öldürdüm!" demiştir. bu söylem bile louise michel'in kadın hakları ve kadınların yasalar tarafından tanınması için ne denli önemli taşıdığını göstermektedir. zira, o dönem yasalar kadınları tanımıyor ve söz hakkı vermiyordu. dolayısıyla, bu hareketi onu yasalar tarafından tanınmasına, yargılanmasına ve hak elde etmesine sebep oluyordu ..

**


--"Erkek, hangi kesimden olursa olsun, hep efendidir. Biz kadınlar onunla hayvanlar arasında yer alan ayrı bir tür sayılırız. Proudhon kadınları ev kadını ve fahişe olmak üzere ikiye ayırmıştır. Acı içinde itiraf ediyorum biz, çağlar boyunca bu hale getirilen, başka kasta dahiliz. Cesaretimiz varsa bu patalojiktir, bazı bilgileri kolayca öğrenirsek, bu da patolojik bir durumdur. Ben bütün hayatımca buna güldüm.Bugün artık, yanlışlığı ileride anlaşılacak olan bütün hatalar gibi buna da gülüp geçiyorum."

--"iktidardaki namussuz adamlar zararlıdır; iktidardaki dürüst adamlar etkisizdir. özgürlük ve iktidarın birlikte olması imkansızdır."

--"bizim iktidarı ele geçirmemiz yalnızca bir tür iktidarın daha uzun süre hayatta kalmasına yarar; bunun yerine siz erkekler iktidarda kalın ki iktidar daha hızla bozulabilsin."

**


[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

Louise Michel’in imzasını taşıyan “Anarşistler Bildirisi” onun yaşamına damga vuran belli başlı fikirleri yansıtmaktadır:

"Anarşistler, düşünce özgürlüğünün her yerde tanındığı bir çağda sınırsız özgürlüğü savunmayı hak ve görev olarak bilen insanlardır... Özgürlükten yanayız ve bunun, kökeni ve biçimi ne olursa olsun, ister dayatılmış, ister seçilmiş olsun, kralcı ya da cumhuriyetçi olsun herhangi bir iktidarın varlığıyla bağdaşmayacağına inanıyoruz... Eşitlik olmadan özgürlük olamaz!... Bizim istediğimiz eşitlik, özgürlüğün ön koşulu olan fiili eşitliktir. Herkesten yeteneği kadar, herkese ihtiyacı kadar, diyoruz!"


**



--Louise Michel anılarında,«Piç denilen çocuklardanım; ama bana dünyaya gelme bahtsızlığını bahşedenler özgür insanlardı; birbirlerini sevdiler; doğumumla ilgili olarak anlatılan sefil öykülerin hiçbirisi doğru değildir ve annemi yaralayamaz. O hayatım boyunca tanıdığım en dürüst kadındır» dedi.

**

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

Mahkeme başkanı son söz olarak söylemek istediği bir şey olup olmadığını sorduğunda ise,

Kendini Savaş Konseyi diye adlandıran benim yargıcım olan heyetinizden…. tek isteğim yoldaşlarımın öldürüldüğü Satory meydanına gönderilmemdir. Beni de toplumunuzdan eksiltin. Zaten sizden bunu yapmanız isteniyor. Cumhuriyet savcısının hakkı var. Mademki özgürlük için çarpan her yüreğe bir parça kurşun nasip oluyor ben de hakkımı isterim. Eğer yaşamama izin verirseniz intikam diye haykırmaktan usanmayacağım.»

**


Louise Michel, Le Havre, Gaiety Music Hall’deki bir konferansı sırasında silahlı saldırıya uğradı ve başından ağır bir şekilde yaralandı. Saldırgan, PierreLucas adında, 32 yaşında bir Britanyalıydı. Karısı ve kendisi, Le Havre’deki bir dükkanda çok düşük ücretle çalışıyordu. Michel, karşı devrimci propagandanın etkisi altında eyleme girişen bu kişinin mahkûm olması halinde ailesinin çok zor duruma düşeceği gerekçesiyle mahkemede onun aleyhinde ifade vermeyi reddetti.


**

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]


“şimdi suskun olan yığınlar
okyanus gibi gürlediğinde;
yığınlar ölmeye hazır olduğunda
komün tekrar ayaklanacak.
sayılamayacak bir kalabalık olarak geleceğiz
bütün yollardan geleceğiz
ve karanlıklardan sıyrılan intikamcı hayaletler gibi gelirken
yumruklarımızı sıkacağız
bayrağı ölüm taşıyacak
al kanlara boyanmış kara bayrağı
ve alev alev göğün altında
özgürleşen toprak
mor çiçekler açacak…”

Louise Michel

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]
“power is cursed, that is why I am an anarchist”

Paris Komünü’ne hayat veren ve Komün’e kendinden izler bırakan kadınlardan birisi de Louise Michel’di.

Louise Michel, 29 Mayıs 1830’da
Fransa’da Vroncourt şatosunda dünyaya geldi. Annesi şatonun hizmetçilerinden biri idi. Babası ise küçük Louise dünyaya geldikten kısa bir süre sonra ortadan kaybolmuştu. Küçük Louise dede ve büyükanne diye çağırdığı şatonun sahiplerinin yanında büyüdü. Okuma-yazmayı Voltaire hayranı olan dedesinin gayretleriyle öğrendi. Yine ondan iyi bir eğitim aldı.

Louise ilkokul öğretmeni olmak istedi ve sınavları kazandı. Ancak bu mesleği yapabilmesi için imparatorluğa bağlılık yemini etmesi gerekiyordu; Louise Michel bunu reddetti. Dedesinden aldığı eğitimle sıkı bir cumhuriyet taraftarı olmuştu. Sonuçta resmi okullar yerine özel okullarda çalışmak zorunda kaldı. Hatta 1853 ocağında Yukarı Marne bölgesinde Audeloncourt’da özgür bir okulu bizzat kendisi açtı. İki yıl sonra da aynı bölgede bir başka okulda cumhuriyetçi fikirleri çocuklara aşıladığı için ilk kez emniyetin dikkatini çekti.

Bunun üzerine Louise Michel Paris’e taşınmaya karar verdi. Onuncu bölgede Chateau d’Eau caddesinde bir okulda öğretmenliğe başladı. Okulun müdürü bayan Volier hayatı boyunca onun yakın dostu oldu. Paris Komünü’nün önde gelen isimleri arasında olacak olan Varlin, Eudes,Valles, Rigault ve Theophile Ferre ile de o zaman tanıştı. Bu sırada Paris’te katıldığı tartışmalarla anarşizmle de tanışmaya başlıyordu.

Louise Paris’te, 1871’in Ocak ayında teslimiyetçi hükümete karşı yapılan protesto gösterilerine ulusal muhafız üniforması ile katıldı ve ilk silahlı eylemine katılmış oldu.

Komünle taçlanacak olan 18 Mart ayaklanmasında Louise mantosunun altında sakladığı karabinası ile yer aldı. Komünün yenilgisinin ardından yakalanıncaya kadar da silahını elinden bırakmayacaktı.

**

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]




--Fransız esirleri öldürmekle suçlanan komünarların, askerler tarafından st. bastille meydanı üzerinden kurşuna dizilmeye götürülürken; önlerine çıkıp, "esirleri ben öldürdüm!" demiştir. bu söylem bile louise michel'in kadın hakları ve kadınların yasalar tarafından tanınması için ne denli önemli taşıdığını göstermektedir. zira, o dönem yasalar kadınları tanımıyor ve söz hakkı vermiyordu. dolayısıyla, bu hareketi onu yasalar tarafından tanınmasına, yargılanmasına ve hak elde etmesine sebep oluyordu ..

**


--"Erkek, hangi kesimden olursa olsun, hep efendidir. Biz kadınlar onunla hayvanlar arasında yer alan ayrı bir tür sayılırız. Proudhon kadınları ev kadını ve fahişe olmak üzere ikiye ayırmıştır. Acı içinde itiraf ediyorum biz, çağlar boyunca bu hale getirilen, başka kasta dahiliz. Cesaretimiz varsa bu patalojiktir, bazı bilgileri kolayca öğrenirsek, bu da patolojik bir durumdur. Ben bütün hayatımca buna güldüm.Bugün artık, yanlışlığı ileride anlaşılacak olan bütün hatalar gibi buna da gülüp geçiyorum."

--"iktidardaki namussuz adamlar zararlıdır; iktidardaki dürüst adamlar etkisizdir. özgürlük ve iktidarın birlikte olması imkansızdır."

--"bizim iktidarı ele geçirmemiz yalnızca bir tür iktidarın daha uzun süre hayatta kalmasına yarar; bunun yerine siz erkekler iktidarda kalın ki iktidar daha hızla bozulabilsin."

**


[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

Louise Michel’in imzasını taşıyan “Anarşistler Bildirisi” onun yaşamına damga vuran belli başlı fikirleri yansıtmaktadır:

"Anarşistler, düşünce özgürlüğünün her yerde tanındığı bir çağda sınırsız özgürlüğü savunmayı hak ve görev olarak bilen insanlardır... Özgürlükten yanayız ve bunun, kökeni ve biçimi ne olursa olsun, ister dayatılmış, ister seçilmiş olsun, kralcı ya da cumhuriyetçi olsun herhangi bir iktidarın varlığıyla bağdaşmayacağına inanıyoruz... Eşitlik olmadan özgürlük olamaz!... Bizim istediğimiz eşitlik, özgürlüğün ön koşulu olan fiili eşitliktir. Herkesten yeteneği kadar, herkese ihtiyacı kadar, diyoruz!"


**



--Louise Michel anılarında,«Piç denilen çocuklardanım; ama bana dünyaya gelme bahtsızlığını bahşedenler özgür insanlardı; birbirlerini sevdiler; doğumumla ilgili olarak anlatılan sefil öykülerin hiçbirisi doğru değildir ve annemi yaralayamaz. O hayatım boyunca tanıdığım en dürüst kadındır» dedi.

**

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

Mahkeme başkanı son söz olarak söylemek istediği bir şey olup olmadığını sorduğunda ise,

Kendini Savaş Konseyi diye adlandıran benim yargıcım olan heyetinizden…. tek isteğim yoldaşlarımın öldürüldüğü Satory meydanına gönderilmemdir. Beni de toplumunuzdan eksiltin. Zaten sizden bunu yapmanız isteniyor. Cumhuriyet savcısının hakkı var. Mademki özgürlük için çarpan her yüreğe bir parça kurşun nasip oluyor ben de hakkımı isterim. Eğer yaşamama izin verirseniz intikam diye haykırmaktan usanmayacağım.»

**


Louise Michel, Le Havre, Gaiety Music Hall’deki bir konferansı sırasında silahlı saldırıya uğradı ve başından ağır bir şekilde yaralandı. Saldırgan, PierreLucas adında, 32 yaşında bir Britanyalıydı. Karısı ve kendisi, Le Havre’deki bir dükkanda çok düşük ücretle çalışıyordu. Michel, karşı devrimci propagandanın etkisi altında eyleme girişen bu kişinin mahkûm olması halinde ailesinin çok zor duruma düşeceği gerekçesiyle mahkemede onun aleyhinde ifade vermeyi reddetti.


**

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]


“şimdi suskun olan yığınlar
okyanus gibi gürlediğinde;
yığınlar ölmeye hazır olduğunda
komün tekrar ayaklanacak.
sayılamayacak bir kalabalık olarak geleceğiz
bütün yollardan geleceğiz
ve karanlıklardan sıyrılan intikamcı hayaletler gibi gelirken
yumruklarımızı sıkacağız
bayrağı ölüm taşıyacak
al kanlara boyanmış kara bayrağı
ve alev alev göğün altında
özgürleşen toprak
mor çiçekler açacak…”

Louise Michel

OkyanusunKalbi bunu beğendi.
 
Alt 07 Mayıs 2024, 23:59   #5
Çevrimdışı
Shachar avakeshcha
 
Nemo Personne kullanıcısının Avatarı
 
Profil ayrıntılarını görüntüleyebilmek için kayıtlı kullanıcı olmanız ve üye hesabınızla oturum açmanız gerekmektedir.
Varsayılan Yanıt: Kadınlar

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

Mary Wollstonecraft (27 Nisan 1759 - 10 Eylül 1797), İngiliz yazar, filozof ve kadın hakları savunucusu. Kısa kariyeri süresince romanlar, felsefi inceleme yazılarının yanı sıra bir seyahatname, bir conduct book,[a] bir çocuk kitabı ve bir Fransız Devrimi tarihçesi de yazmıştır. Wollstonecraft en çok kadınların erkeklerden yaradılış icabı daha değersiz olmadığını ancak eğitimsiz oldukları için daha değersiz göründüklerini savunduğu, 1792 yılında yayımlanan Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi (A Vindication of the Rights of Woman) kitabıyla tanınır. Hem erkeklerin hem de kadınların akıl ve muhakeme sahibi varlıklar olarak kabul edilmelerini önerirken mantık üzerine kurulu bir toplumsal düzen tahayyül eder.

20. yüzyılın sonlarına kadar alışılmamış ve görenek dışı kişisel ilişkileri nedeniyle Wollstonecraft'ın yaşamı yazılarından daha çok ilgi gördü. Henry Fuseli ve Gilbert Imlay ile yaşadığı bahtsız ilişkilerinden sonra Wollstonecraft anarşist hareketin fikir babalarından biri olan filozof William Godwin ile evlendi. Imlay ile olan ilişkisinden bir kız çocuğu sahibi olan Wollstonecraft, Godwin ile olan evliliğinden olan kızının doğumundan on gün sonra öldüğünde ardında tamamlanmamış çok sayıda el yazması bıraktı. İkinci kızı olan Mary Wollstonecraft Godwin annesi gibi başarılı bir yazar oldu ve Frankenstein eseri ile Mary Shelley adıyla tanındı.



***

Erkeklerden bir ölçüde bağımsız olana dek, kadınların erdem sahibi olması beklenemez; Bağımsızlaşmadıkça, onları iyi eşler ve anneler yapacak gücü kendilerinde bulamazlar. Mutlak olarak kocalarına bağımlı oldukları sürece kurnaz, ikiyüzlü ve bencil olacaklardır.

***

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

Çocukluktan itibaren, güzelliğin kadının hazinesi olduğu öğretilince zihin bedene göre biçimlenir ve altın işlemeli kafesinin içinde dolanarak yalnızca hapishanesini sever.

***

Artık kadınların yaşam tarzında bir devrim gerçekleştirmenin zamanı gelmiştir. Kadınlara yitirdikleri onurlarını geri vermek ve insan soyunun bir parçası olarak dünyanın dönüştürülmesine katkıda bulunmalarını sağlamak için geç bile kalınmıştır.

***

Kadının zihni onun güzelliğine tercih edilmedikçe, düzgün bir eğitim sistemi de asla kurulamayacaktır. Aptal ve cahil bir kadının iyi bir anne olmasını beklemek, devedikenlerinin incir vermesini beklemeye benzer.

***

Kendine ait hiçbir şeyi olmayan bir varlık nasıl cömert olabilir? Özgür olmayan bir varlık nasıl erdemli olabilir?

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

Mary Wollstonecraft (27 Nisan 1759 - 10 Eylül 1797), İngiliz yazar, filozof ve kadın hakları savunucusu. Kısa kariyeri süresince romanlar, felsefi inceleme yazılarının yanı sıra bir seyahatname, bir conduct book,[a] bir çocuk kitabı ve bir Fransız Devrimi tarihçesi de yazmıştır. Wollstonecraft en çok kadınların erkeklerden yaradılış icabı daha değersiz olmadığını ancak eğitimsiz oldukları için daha değersiz göründüklerini savunduğu, 1792 yılında yayımlanan Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi (A Vindication of the Rights of Woman) kitabıyla tanınır. Hem erkeklerin hem de kadınların akıl ve muhakeme sahibi varlıklar olarak kabul edilmelerini önerirken mantık üzerine kurulu bir toplumsal düzen tahayyül eder.

20. yüzyılın sonlarına kadar alışılmamış ve görenek dışı kişisel ilişkileri nedeniyle Wollstonecraft'ın yaşamı yazılarından daha çok ilgi gördü. Henry Fuseli ve Gilbert Imlay ile yaşadığı bahtsız ilişkilerinden sonra Wollstonecraft anarşist hareketin fikir babalarından biri olan filozof William Godwin ile evlendi. Imlay ile olan ilişkisinden bir kız çocuğu sahibi olan Wollstonecraft, Godwin ile olan evliliğinden olan kızının doğumundan on gün sonra öldüğünde ardında tamamlanmamış çok sayıda el yazması bıraktı. İkinci kızı olan Mary Wollstonecraft Godwin annesi gibi başarılı bir yazar oldu ve Frankenstein eseri ile Mary Shelley adıyla tanındı.



***

Erkeklerden bir ölçüde bağımsız olana dek, kadınların erdem sahibi olması beklenemez; Bağımsızlaşmadıkça, onları iyi eşler ve anneler yapacak gücü kendilerinde bulamazlar. Mutlak olarak kocalarına bağımlı oldukları sürece kurnaz, ikiyüzlü ve bencil olacaklardır.

***

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

Çocukluktan itibaren, güzelliğin kadının hazinesi olduğu öğretilince zihin bedene göre biçimlenir ve altın işlemeli kafesinin içinde dolanarak yalnızca hapishanesini sever.

***

Artık kadınların yaşam tarzında bir devrim gerçekleştirmenin zamanı gelmiştir. Kadınlara yitirdikleri onurlarını geri vermek ve insan soyunun bir parçası olarak dünyanın dönüştürülmesine katkıda bulunmalarını sağlamak için geç bile kalınmıştır.

***

Kadının zihni onun güzelliğine tercih edilmedikçe, düzgün bir eğitim sistemi de asla kurulamayacaktır. Aptal ve cahil bir kadının iyi bir anne olmasını beklemek, devedikenlerinin incir vermesini beklemeye benzer.

***

Kendine ait hiçbir şeyi olmayan bir varlık nasıl cömert olabilir? Özgür olmayan bir varlık nasıl erdemli olabilir?

OkyanusunKalbi bunu beğendi.
 
Alt 08 Mayıs 2024, 00:05   #6
Çevrimdışı
Shachar avakeshcha
 
Nemo Personne kullanıcısının Avatarı
 
Profil ayrıntılarını görüntüleyebilmek için kayıtlı kullanıcı olmanız ve üye hesabınızla oturum açmanız gerekmektedir.
Varsayılan Yanıt: Kadınlar

“Ben Ulrike Bağırıyorum!”, (Ulrike Meinhof / 1934 – 1976)

68 kuşağının almanya kanadının sosyalist devrimci bayan lideri.Kocasının kendisini aldattıktan sonra çocuklarıyla beraber evden kaçmış ve Andreas Baader’ın çetesi ile birleşip fikirleriyle sivrileşerek RAF’ın Baader-Meinhof çetesine adını vererek liderliğini yapmıştır.. Bir çok banka soygunu ve anarşist eylemlerden tutuklanmış. Son olarak 1972’de tutuklandığında cezaevinde polisler tarafından tam anlamıyla psikolojik işkenceye maruz kalmıştır. Günlerce yemek yememiş ve aşırı zayıflamıştır. Cezaevinde paranoyaklığı artınca Andreas Baader’le arası açılmış ve duruşmalara katılmamıştır.Günlüğünde bugünleri şöyle özetler ; “artık yaptıklarımı savunacak takatim ; düşüncem kalmadı , düşünecek birşeyim kalmadı” ve bir gün cezaevindeki odasının penceresinin demirliğine kendini asarak intihar etmiştir.


[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

Ulrike Meinhof Cezaevinde

“Çok güvenli görünüyorsunuz! Fakat sanmayın ki bu böylece devam edecek! Öfke ve nefret büyük geminizin makine dairesinde terden geberenlerle birleşecek, biliyorum. İspanyol, türk, yunan, arap, italyan göçmenler ve Avrupa’nın tüm ezilenleri…ve tüm kadınlar, ezildiğinin, aşağılandığının sömürüldüğünün farkında olan tüm kadınlar neden burada olduğumu ve beni neden öldürmek istediğinizi anlayacaklar… Gardiyanlar, yargıçlar, politikacılar, hiç biriniz umurumda değilsiniz. Asla beni delirtemeyeceksiniz! Beni sağlam öldüreceksiniz… mükemmel bir ruh ve mükemmel bir beyinle. Böylece herkes katillerin devleti ve katillerin hükümeti olduğunuzu anlayacak! Herkes sosyal demokrasinin neye benzediğini anlayacak!…şimdiden cesedimi kaçırıp saklamanızı, kapıyı avukatlarıma kapatmanızı görür gibiyim. Ulrike Meinhof kendini astı diyeceksiniz. Kanlı ellerinizle kapıları yüzlerine kapatacak ve fotoğraf çekmeyi soru sormayı yasaklayacaksınız. Yasak diyeceksiniz, cesedi incelemek yasak! soru sormak, düşünmek, tahmin etmek yasak!! yasak!!… ama kendi korkunuzu yasaklayamazsınız! Her katile özgü korkuyu yasaklayamazsınız!Cesedim bir dağ gibi ağır olacak…yüz bin ve yüz bin…yüz binlerce kadın kolu bu kocaman dağı kaldırıp omuzlarına alırken sizin oturduğunuz o sahte tahtı sarsacak müthiş bir kahkaha atacaklar! ..ve hep birlikte bağıracaklar: Ulrike Meinhof’u öldüremeyeceksiniz.”(Dario Fo, Ben Ulrike, Bağırıyorum)



[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

Ulrike Meinhof gazeteciyken, 1964




Ulrike Marie Meinhof, (d. 7 Ekim 1934 – ö. 9 Mayıs 1976). Alman radikal sol kanadı militanı ve gazeteci.Oldenburg’da doğan Meinhof, Baader-Meinhof Grubu olarak da bilinen Kızıl Ordu Fraksiyonu’nun kurucularından biriydi.İlk başlarda nükleer karşıtı hareketin bir üyesiydi ve konkret adlı radikal sol gazetenin editörüydü. 1961 yılında bir komünist olan Klaus Rainer Röhl ile evlendi. Bu evlilikten Bettina ve Regine adlı ikizleri oldu.1968 yılında boşanan Meinhof, Berlin’deki daha radikal solcuların arasına karıştı. Sol kanadın kullandığı sıradan mücadele araçlarının etkisizliği nedeniyle hüsrana uğrayan Meinhof, 1970 yılında Andreas Baader’in hapisaneden kaçmasına yardım etti ve daha sonra kimi soygunlarda ve sanayi siteleriyle Amerikan askeri üslerinin bombalanması eylemlerinde rol aldı. Grup Alman basını tarafından hemen “Baader-Meinhof Çetesi” olarak adlandırıldı. Meinhof şehir gerillası kavramı da dahil olmak üzere grubun ürettiği pek çok broşür ve manifesto kaleme aldı. Bunlar sıradan insanın sömürülmesi ve kapitalist sistemi suçlayan yazılardı.1972’de Langenhagen’de yakalandığında “ön duruşmalarda” 8 yıl cezaya çarptırıldı. Kendisine ömür boyu hapis cezası veren duruşmalar sırasında 9 Mayıs 1976’da JVA Stuttgart-Stammheim’daki hücresinde “ölü bulundu”. Kızıl Ordu Fraksiyonu’nun üyeleri de dahil olmak üzere pek çok insan daima, onun Alman iktidarının temsilcileri tarafından öldürüldüğünü söylediler.2002 yılında, Meinhof’un beyninin ailesinin izni olmadan kafatasından çıkarıldığı ve üzerinde çalışmalar yapıldığı ortaya çıkarıldı. Magdeburg Üniversitesi’nden Bernhard Bogerts 1960larda Meinhof’un beynine yapılan bir ameliyat sonucu terörist yapıldığı gibi bir iddiada bulundu.

(Kaynak : Ulrike Meinhof – Üzgün Olmaktansa Öfkeli Olmayı Yeğlerim, Versus Kitap, Aralık 2008)

ALINTI

“Ben Ulrike Bağırıyorum!”, (Ulrike Meinhof / 1934 – 1976)

68 kuşağının almanya kanadının sosyalist devrimci bayan lideri.Kocasının kendisini aldattıktan sonra çocuklarıyla beraber evden kaçmış ve Andreas Baader’ın çetesi ile birleşip fikirleriyle sivrileşerek RAF’ın Baader-Meinhof çetesine adını vererek liderliğini yapmıştır.. Bir çok banka soygunu ve anarşist eylemlerden tutuklanmış. Son olarak 1972’de tutuklandığında cezaevinde polisler tarafından tam anlamıyla psikolojik işkenceye maruz kalmıştır. Günlerce yemek yememiş ve aşırı zayıflamıştır. Cezaevinde paranoyaklığı artınca Andreas Baader’le arası açılmış ve duruşmalara katılmamıştır.Günlüğünde bugünleri şöyle özetler ; “artık yaptıklarımı savunacak takatim ; düşüncem kalmadı , düşünecek birşeyim kalmadı” ve bir gün cezaevindeki odasının penceresinin demirliğine kendini asarak intihar etmiştir.


[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

Ulrike Meinhof Cezaevinde

“Çok güvenli görünüyorsunuz! Fakat sanmayın ki bu böylece devam edecek! Öfke ve nefret büyük geminizin makine dairesinde terden geberenlerle birleşecek, biliyorum. İspanyol, türk, yunan, arap, italyan göçmenler ve Avrupa’nın tüm ezilenleri…ve tüm kadınlar, ezildiğinin, aşağılandığının sömürüldüğünün farkında olan tüm kadınlar neden burada olduğumu ve beni neden öldürmek istediğinizi anlayacaklar… Gardiyanlar, yargıçlar, politikacılar, hiç biriniz umurumda değilsiniz. Asla beni delirtemeyeceksiniz! Beni sağlam öldüreceksiniz… mükemmel bir ruh ve mükemmel bir beyinle. Böylece herkes katillerin devleti ve katillerin hükümeti olduğunuzu anlayacak! Herkes sosyal demokrasinin neye benzediğini anlayacak!…şimdiden cesedimi kaçırıp saklamanızı, kapıyı avukatlarıma kapatmanızı görür gibiyim. Ulrike Meinhof kendini astı diyeceksiniz. Kanlı ellerinizle kapıları yüzlerine kapatacak ve fotoğraf çekmeyi soru sormayı yasaklayacaksınız. Yasak diyeceksiniz, cesedi incelemek yasak! soru sormak, düşünmek, tahmin etmek yasak!! yasak!!… ama kendi korkunuzu yasaklayamazsınız! Her katile özgü korkuyu yasaklayamazsınız!Cesedim bir dağ gibi ağır olacak…yüz bin ve yüz bin…yüz binlerce kadın kolu bu kocaman dağı kaldırıp omuzlarına alırken sizin oturduğunuz o sahte tahtı sarsacak müthiş bir kahkaha atacaklar! ..ve hep birlikte bağıracaklar: Ulrike Meinhof’u öldüremeyeceksiniz.”(Dario Fo, Ben Ulrike, Bağırıyorum)



[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

Ulrike Meinhof gazeteciyken, 1964




Ulrike Marie Meinhof, (d. 7 Ekim 1934 – ö. 9 Mayıs 1976). Alman radikal sol kanadı militanı ve gazeteci.Oldenburg’da doğan Meinhof, Baader-Meinhof Grubu olarak da bilinen Kızıl Ordu Fraksiyonu’nun kurucularından biriydi.İlk başlarda nükleer karşıtı hareketin bir üyesiydi ve konkret adlı radikal sol gazetenin editörüydü. 1961 yılında bir komünist olan Klaus Rainer Röhl ile evlendi. Bu evlilikten Bettina ve Regine adlı ikizleri oldu.1968 yılında boşanan Meinhof, Berlin’deki daha radikal solcuların arasına karıştı. Sol kanadın kullandığı sıradan mücadele araçlarının etkisizliği nedeniyle hüsrana uğrayan Meinhof, 1970 yılında Andreas Baader’in hapisaneden kaçmasına yardım etti ve daha sonra kimi soygunlarda ve sanayi siteleriyle Amerikan askeri üslerinin bombalanması eylemlerinde rol aldı. Grup Alman basını tarafından hemen “Baader-Meinhof Çetesi” olarak adlandırıldı. Meinhof şehir gerillası kavramı da dahil olmak üzere grubun ürettiği pek çok broşür ve manifesto kaleme aldı. Bunlar sıradan insanın sömürülmesi ve kapitalist sistemi suçlayan yazılardı.1972’de Langenhagen’de yakalandığında “ön duruşmalarda” 8 yıl cezaya çarptırıldı. Kendisine ömür boyu hapis cezası veren duruşmalar sırasında 9 Mayıs 1976’da JVA Stuttgart-Stammheim’daki hücresinde “ölü bulundu”. Kızıl Ordu Fraksiyonu’nun üyeleri de dahil olmak üzere pek çok insan daima, onun Alman iktidarının temsilcileri tarafından öldürüldüğünü söylediler.2002 yılında, Meinhof’un beyninin ailesinin izni olmadan kafatasından çıkarıldığı ve üzerinde çalışmalar yapıldığı ortaya çıkarıldı. Magdeburg Üniversitesi’nden Bernhard Bogerts 1960larda Meinhof’un beynine yapılan bir ameliyat sonucu terörist yapıldığı gibi bir iddiada bulundu.

(Kaynak : Ulrike Meinhof – Üzgün Olmaktansa Öfkeli Olmayı Yeğlerim, Versus Kitap, Aralık 2008)

ALINTI

OkyanusunKalbi bunu beğendi.
 
Alt 08 Mayıs 2024, 00:09   #7
Çevrimdışı
Shachar avakeshcha
 
Nemo Personne kullanıcısının Avatarı
 
Profil ayrıntılarını görüntüleyebilmek için kayıtlı kullanıcı olmanız ve üye hesabınızla oturum açmanız gerekmektedir.
Varsayılan Yanıt: Kadınlar

YANACAKSAM DA KENDİ YÖNTEMİMLE YANARIM : SOPHİE SCHOLL

1942 yılının sonuna doğru Münih Üniversitesi öğrencilerinden bazıları, yakalarına, çantalarına, “beyaz gül” takmaya başlarlar. Bu masum imgede savaşın acımasızlığında dahi romantizmi yaşayan Sophie Scholl’ün etkisi büyüktür.

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

‘Beyaz gül’, Almanya’nın Münih Üniversitesi’nde öğrenim gören bir grup öğrencinin Nazi rejimine karşı başlattığı pasif direnişin ismidir. Hans ve Sophie Scholl kardeşlerin önderliğindeki harekete üniversiteden öğrencilerin ve bazı profesörlerin katılımı ile hareket zamanla büyür. Topluluk, hazırladığı Nazi karşıtı bildiriler ve şehrin çeşitli yerlerine yaptıkları graffitiler ile Hitler diktatörlüğüne karşı herkesi uyandırmaya ve harekete geçirmeye çalışmaktadır.

Ocak 1943’te Stalingrad kuşatması kaybedilmiştir. Almanya tarafında 230.000 asker ve Rusya’da toplam 1.000.000 insan ölmüştür. Bunun üzerine Beyaz Gül hareketi temsilcilerinden “Komitanlar! komitanlar!”başlığını taşıyan el ilanı felsefe hocası prof. Kurt Huber tarafından kaleme alınır ve adreslere gönderilir. Çokça basılan ve elde kalan ilanların üniversite de dağıtma işide Sophie’ye verilir. Kendinden üç yaş büyük ağabeyi Hans’ta, okulda Sophie’ye katılır. Aynı gün içinde “Beyaz gül” imzalı el ilanları Münih Üniversitesi’nin bahçesini kaplar. Havada uçuşan anti faşist bildirileri okulun yüksek pencerelerinin birinden savuran Sophie Scholl ve kardeşi Hans’ı gören okulun NSDAP üyesi hademesi Jakob Schmied derhal gestapoyu arar. Gestapo gençleri bulmakta gecikmez
İşkenceye alınan Sophie ve Hans’ın odaları aranır. Gestapo, Hans Scholl’un odasında örgüte ait tüm bilgilere ve isimlere ulaşır. ‘Beyaz gül’ün kurucusu diğer gençler ve sempatizanları çok kısa bir süre içerisinde tutuklanırlar. Bu arada felsefe öğretmeni Kurt Huber de gestaponun eline düşer. Sorgu dört gün sürer. Sophie ve diğer çocuklar direnir. Sonunda uydurma bir mahkemede “Hitler’ in Şeytanı” diye ün yapmış yargıç Roland Freisler’ in başkanlığında kurulmuş bir nazi mahkemesinde yargılanmaya başlarlar. Freisler ayağa kalkmadan çocuklara suçlarını sıralamaya başlar:“vatana ihanet, düşmanla işbirliği yapmak, askerin moralini bozmak…” sonra savcı ayağa kalkar ve beyaz gül’le ilgili tarihe geçecek bir tahlil yapar: “Reiche’ın savaş sırasında gördüğü en tehlikeli propagandacı vatan ihaneti bu hainlerin yaptıklarıdır.”

Sophie Scholl ve topluluğun kurucularından ağabeyi Hans Scholl ile Christoph Probst 18 Şubat 1943 tarihinde üniversite içerisinde bildiri dağıttıklarının ihbar edilmesi üzerine Gestapo tarafından yakalandılar ve 22 Şubat’ta vatana ihanetten suçlu bulundular. Karardan sadece birkaç saat sonra boyunları vurularak idam edildiklerinde henüz 21 yaşında olan Sophie Scholl’un son sözleri şunlar oldu:

“Haklı bir dava uğruna kendinden vazgeçmeyi göze almış neredeyse hiç kimse yokken, doğruluğun galip gelmesini nasıl bekleyebiliriz ki? Böylesi güzel, güneşli bir gün ve maalesef gitmek zorundayım. Ancak bizlerin gidişiyle binlerce insan uyanacak ve harekete geçecekse varsın öleyim, ne önemi var?”

YANACAKSAM DA KENDİ YÖNTEMİMLE YANARIM : SOPHİE SCHOLL

1942 yılının sonuna doğru Münih Üniversitesi öğrencilerinden bazıları, yakalarına, çantalarına, “beyaz gül” takmaya başlarlar. Bu masum imgede savaşın acımasızlığında dahi romantizmi yaşayan Sophie Scholl’ün etkisi büyüktür.

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

‘Beyaz gül’, Almanya’nın Münih Üniversitesi’nde öğrenim gören bir grup öğrencinin Nazi rejimine karşı başlattığı pasif direnişin ismidir. Hans ve Sophie Scholl kardeşlerin önderliğindeki harekete üniversiteden öğrencilerin ve bazı profesörlerin katılımı ile hareket zamanla büyür. Topluluk, hazırladığı Nazi karşıtı bildiriler ve şehrin çeşitli yerlerine yaptıkları graffitiler ile Hitler diktatörlüğüne karşı herkesi uyandırmaya ve harekete geçirmeye çalışmaktadır.

Ocak 1943’te Stalingrad kuşatması kaybedilmiştir. Almanya tarafında 230.000 asker ve Rusya’da toplam 1.000.000 insan ölmüştür. Bunun üzerine Beyaz Gül hareketi temsilcilerinden “Komitanlar! komitanlar!”başlığını taşıyan el ilanı felsefe hocası prof. Kurt Huber tarafından kaleme alınır ve adreslere gönderilir. Çokça basılan ve elde kalan ilanların üniversite de dağıtma işide Sophie’ye verilir. Kendinden üç yaş büyük ağabeyi Hans’ta, okulda Sophie’ye katılır. Aynı gün içinde “Beyaz gül” imzalı el ilanları Münih Üniversitesi’nin bahçesini kaplar. Havada uçuşan anti faşist bildirileri okulun yüksek pencerelerinin birinden savuran Sophie Scholl ve kardeşi Hans’ı gören okulun NSDAP üyesi hademesi Jakob Schmied derhal gestapoyu arar. Gestapo gençleri bulmakta gecikmez
İşkenceye alınan Sophie ve Hans’ın odaları aranır. Gestapo, Hans Scholl’un odasında örgüte ait tüm bilgilere ve isimlere ulaşır. ‘Beyaz gül’ün kurucusu diğer gençler ve sempatizanları çok kısa bir süre içerisinde tutuklanırlar. Bu arada felsefe öğretmeni Kurt Huber de gestaponun eline düşer. Sorgu dört gün sürer. Sophie ve diğer çocuklar direnir. Sonunda uydurma bir mahkemede “Hitler’ in Şeytanı” diye ün yapmış yargıç Roland Freisler’ in başkanlığında kurulmuş bir nazi mahkemesinde yargılanmaya başlarlar. Freisler ayağa kalkmadan çocuklara suçlarını sıralamaya başlar:“vatana ihanet, düşmanla işbirliği yapmak, askerin moralini bozmak…” sonra savcı ayağa kalkar ve beyaz gül’le ilgili tarihe geçecek bir tahlil yapar: “Reiche’ın savaş sırasında gördüğü en tehlikeli propagandacı vatan ihaneti bu hainlerin yaptıklarıdır.”

Sophie Scholl ve topluluğun kurucularından ağabeyi Hans Scholl ile Christoph Probst 18 Şubat 1943 tarihinde üniversite içerisinde bildiri dağıttıklarının ihbar edilmesi üzerine Gestapo tarafından yakalandılar ve 22 Şubat’ta vatana ihanetten suçlu bulundular. Karardan sadece birkaç saat sonra boyunları vurularak idam edildiklerinde henüz 21 yaşında olan Sophie Scholl’un son sözleri şunlar oldu:

“Haklı bir dava uğruna kendinden vazgeçmeyi göze almış neredeyse hiç kimse yokken, doğruluğun galip gelmesini nasıl bekleyebiliriz ki? Böylesi güzel, güneşli bir gün ve maalesef gitmek zorundayım. Ancak bizlerin gidişiyle binlerce insan uyanacak ve harekete geçecekse varsın öleyim, ne önemi var?”

OkyanusunKalbi bunu beğendi.
 
Alt 08 Mayıs 2024, 00:37   #8
Çevrimdışı
Shachar avakeshcha
 
Nemo Personne kullanıcısının Avatarı
 
Profil ayrıntılarını görüntüleyebilmek için kayıtlı kullanıcı olmanız ve üye hesabınızla oturum açmanız gerekmektedir.
Varsayılan Yanıt: Kadınlar

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]


Mollie Steimer, 1897'de Rus İmparatorluğu'nda doğdu ve 1980'de Amerika Birleşik Devletleri'nde öldü. Steimer, Yahudi kökenli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi ve Rusya'da devrimci hareketlerin yoğun olduğu bir dönemde büyüdü.

Mollie Steimer, genç yaşta anarşist harekete katıldı ve Rusya'da siyasi faaliyetlerde bulundu. Devrimci ve anti-otoriter fikirleri benimseyerek, emperyalizme ve çarlık rejimine karşı mücadele etti. Rusya'daki politik durumun kötüleşmesi ve baskıların artması üzerine, Steimer ve bir grup anarşist arkadaşı, 1918'de Amerika Birleşik Devletleri'ne kaçtı.

Amerika'ya taşındıktan sonra, Steimer ve arkadaşları, Amerikan hükümetine karşı anti-savaş ve anti-otoriter kampanyalar yürüttü. Steimer, savaş karşıtı ve anarşist yayınlar için çalıştı ve bu nedenle hükümet tarafından izlendi ve gözaltına alındı. 1918'de yapılan bir baskında, Steimer ve arkadaşları casusluk ve isyana teşvik etmekle suçlandılar.

1919'da gerçekleşen bir duruşmada, Steimer ve arkadaşlarına 15 yıl hapis cezası verildi, ancak ardından yapılan bir temyiz sonucunda cezaları ertelendi. Ancak, Steimer ve arkadaşları 1920'de tekrar tutuklandı ve ertelenmiş cezaları infaz edildi.

Steimer daha sonra sınır dışı edilerek Sovyet Rusya'ya gönderildi, ancak orada da siyasi baskılarla karşılaştı. Sonunda, 1930'larda Amerika Birleşik Devletleri'ne geri döndü ve yaşamının geri kalanında sessiz bir hayat sürdü. 1980'de öldüğünde, anarşist hareketin ve siyasi aktivizmin önemli bir figürü olarak hatırlanmaktadır.

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]


Mollie Steimer, 1897'de Rus İmparatorluğu'nda doğdu ve 1980'de Amerika Birleşik Devletleri'nde öldü. Steimer, Yahudi kökenli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi ve Rusya'da devrimci hareketlerin yoğun olduğu bir dönemde büyüdü.

Mollie Steimer, genç yaşta anarşist harekete katıldı ve Rusya'da siyasi faaliyetlerde bulundu. Devrimci ve anti-otoriter fikirleri benimseyerek, emperyalizme ve çarlık rejimine karşı mücadele etti. Rusya'daki politik durumun kötüleşmesi ve baskıların artması üzerine, Steimer ve bir grup anarşist arkadaşı, 1918'de Amerika Birleşik Devletleri'ne kaçtı.

Amerika'ya taşındıktan sonra, Steimer ve arkadaşları, Amerikan hükümetine karşı anti-savaş ve anti-otoriter kampanyalar yürüttü. Steimer, savaş karşıtı ve anarşist yayınlar için çalıştı ve bu nedenle hükümet tarafından izlendi ve gözaltına alındı. 1918'de yapılan bir baskında, Steimer ve arkadaşları casusluk ve isyana teşvik etmekle suçlandılar.

1919'da gerçekleşen bir duruşmada, Steimer ve arkadaşlarına 15 yıl hapis cezası verildi, ancak ardından yapılan bir temyiz sonucunda cezaları ertelendi. Ancak, Steimer ve arkadaşları 1920'de tekrar tutuklandı ve ertelenmiş cezaları infaz edildi.

Steimer daha sonra sınır dışı edilerek Sovyet Rusya'ya gönderildi, ancak orada da siyasi baskılarla karşılaştı. Sonunda, 1930'larda Amerika Birleşik Devletleri'ne geri döndü ve yaşamının geri kalanında sessiz bir hayat sürdü. 1980'de öldüğünde, anarşist hareketin ve siyasi aktivizmin önemli bir figürü olarak hatırlanmaktadır.

OkyanusunKalbi bunu beğendi.
 
Alt 08 Mayıs 2024, 00:57   #9
Çevrimdışı
Shachar avakeshcha
 
Nemo Personne kullanıcısının Avatarı
 
Profil ayrıntılarını görüntüleyebilmek için kayıtlı kullanıcı olmanız ve üye hesabınızla oturum açmanız gerekmektedir.
Varsayılan Yanıt: Kadınlar

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

Virginia Woolf (25 Ocak 1882 – 28 Mart 1941), İngiliz feminist, yazar, romancı ve eleştirmen.

***

"yaşamak neden böyle içler acısı, neden bir uçurumun yanıbaşından geçen daracık bir yol gibi? ..."



***


"neden insanlara bilmeleri gereken hiçbir şey öğretilmez, sir jasper?"



***



"ne aradıysam zıddını buldum, doğruyu aradım yanlışı buldum, dostumu aradım düşmanımı buldum, aramayı bıraktığımda ise doğruların ve yanlışların ötesinde renklerin zıtlığında resmin bütününü gördüm. ne doğru vardı, ne yanlış, ne kötü vardı, ne iyi, herşey olması gerektiği gibi. herşey olduğu gibi!"

***

"diğerlerinin gözleri bizim hapishanemiz, onların fikirleri bizim kafesimizdir. .."

***

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]


bir kadın olarak benim ülkem yok. bir kadın olarak kendime bir ülke istemiyorum. bir kadın olarak benim ülkem bu dünya.

***

" kadınlar, yüzyıllar boyu erkeklere ayna görevi gördüler; erkeği doğal boyutunun iki katı olarak yansıtma yolunda büyülü ve hoş bir kudretleri vardı"



***



"bir hayalete karşı mücadeleye başlamak zorunda olduğumu keşfettim. bu hayalet bir kadındı, onu daha iyi tanıdıkça 'evin meleği' şiirindeki kahramanın adını verdim ona. evin hayaleti korkunç tatlıydı. olağanüstü alımlıydı. genellikle hiç bencil değildi. aile yaşamının zorlu sanatında mükemmeldi. tavuk varsa kanadı o alırdı. esiyorsa cereyanda o otururdu. kısacası, öyle yaratılmıştı ki, hiçbir zaman kendi düşünceleri ya da istekleri olamazdı, tersine başkalarının düşünce ve isteklerine uymayı yeğlerdi o. ve hepsinden öte -buna değinmeme gerek bile yok belki- arıydı. yazmaya başladığımda daha ilk sözcüklerde onunla karşılaşıyordum. kanatlarının gölgesi kağıdımın üzerine düşüyor, odamda eteklerinin hışırtısını duyuyordum... arkamdan usulca yaklaşıyor ve fısıldıyordu... sevimli ol, daha alımlı ol, kandır, cinsinin hilelerini kullan. senin de kendine ait bir beyninin olduğunu kimsenin anlamasına izin verme. ve hepsinden önce: saf ol. ve kalemimi yönlendirmeye çalışıyordu. şimdi, haneme kazanç olarak geçirdiğim bir eylemi anımsıyorum... arkama döndüm ve gırtlağına sarıldım. onu öldürmek için elimden geleni yaptım. eğer bu yüzden bir gün hesap vermem gerekirse, bunu kendimi korumak için yaptım, nefsi müdafaaydı. eğer ben onu öldürmemiş olsaydım o beni öldürecekti."



***

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

eşi leonard woolfa yazdığı intihar mektubu;



canım,

yeniden delirmek üzere olduğumdan eminim.

o korkunç dönemlerden birine daha göğüs gerebileceğimizi sanmıyorum.

ve bu sefer toparlanamayacağım da.

sesler duymaya başladım.

dikkatimi bir şey üzerinde toplayamıyorum.

ben de yapılabileceklerin en iyisi gibi görünen şeyi yapıyorum.

sen bana mümkün olan en büyük mutluluğu verdin.

birisi başkası için ne yapabilirse, hepsini yaptın.

sanmam ki başka iki kişi bizden mutlu olmuş olsun, bu korkunç hastalık gelene kadar.

artık onunla mücadele edemiyorum, hayatını zehir ettiğimi biliyorum, ben olmasam çalışabilirdin.

ve biliyorum ki çalışacaksın. görüyorsun ya, bunu bile doğru dürüst yazamıyorum. okuyamıyorum.

söylemek istediğim şu, hayatımın bütün mutluluğunu sana borçluyum.

bana karşı hep sabır gösterdin ve inanılmayacak kadar iyiydin.

bunu söylemek istiyorum-bunu herkes biliyor.

biri beni kurtarabilseydi eğer, o sen olurdun.

senin iyiliğinin kesinliği dışında her şey benden gitti artık.

hayatını daha fazla zehir edemem.

sanmıyorum ki başka iki kişi bizim olduğumuz kadar mutlu olabilsin.



***



'kendimi sana doğru savuracağım, yenilmeksizin ve boyun eğmeden, ey ölüm!'

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

Virginia Woolf (25 Ocak 1882 – 28 Mart 1941), İngiliz feminist, yazar, romancı ve eleştirmen.

***

"yaşamak neden böyle içler acısı, neden bir uçurumun yanıbaşından geçen daracık bir yol gibi? ..."



***


"neden insanlara bilmeleri gereken hiçbir şey öğretilmez, sir jasper?"



***



"ne aradıysam zıddını buldum, doğruyu aradım yanlışı buldum, dostumu aradım düşmanımı buldum, aramayı bıraktığımda ise doğruların ve yanlışların ötesinde renklerin zıtlığında resmin bütününü gördüm. ne doğru vardı, ne yanlış, ne kötü vardı, ne iyi, herşey olması gerektiği gibi. herşey olduğu gibi!"

***

"diğerlerinin gözleri bizim hapishanemiz, onların fikirleri bizim kafesimizdir. .."

***

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]


bir kadın olarak benim ülkem yok. bir kadın olarak kendime bir ülke istemiyorum. bir kadın olarak benim ülkem bu dünya.

***

" kadınlar, yüzyıllar boyu erkeklere ayna görevi gördüler; erkeği doğal boyutunun iki katı olarak yansıtma yolunda büyülü ve hoş bir kudretleri vardı"



***



"bir hayalete karşı mücadeleye başlamak zorunda olduğumu keşfettim. bu hayalet bir kadındı, onu daha iyi tanıdıkça 'evin meleği' şiirindeki kahramanın adını verdim ona. evin hayaleti korkunç tatlıydı. olağanüstü alımlıydı. genellikle hiç bencil değildi. aile yaşamının zorlu sanatında mükemmeldi. tavuk varsa kanadı o alırdı. esiyorsa cereyanda o otururdu. kısacası, öyle yaratılmıştı ki, hiçbir zaman kendi düşünceleri ya da istekleri olamazdı, tersine başkalarının düşünce ve isteklerine uymayı yeğlerdi o. ve hepsinden öte -buna değinmeme gerek bile yok belki- arıydı. yazmaya başladığımda daha ilk sözcüklerde onunla karşılaşıyordum. kanatlarının gölgesi kağıdımın üzerine düşüyor, odamda eteklerinin hışırtısını duyuyordum... arkamdan usulca yaklaşıyor ve fısıldıyordu... sevimli ol, daha alımlı ol, kandır, cinsinin hilelerini kullan. senin de kendine ait bir beyninin olduğunu kimsenin anlamasına izin verme. ve hepsinden önce: saf ol. ve kalemimi yönlendirmeye çalışıyordu. şimdi, haneme kazanç olarak geçirdiğim bir eylemi anımsıyorum... arkama döndüm ve gırtlağına sarıldım. onu öldürmek için elimden geleni yaptım. eğer bu yüzden bir gün hesap vermem gerekirse, bunu kendimi korumak için yaptım, nefsi müdafaaydı. eğer ben onu öldürmemiş olsaydım o beni öldürecekti."



***

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

eşi leonard woolfa yazdığı intihar mektubu;



canım,

yeniden delirmek üzere olduğumdan eminim.

o korkunç dönemlerden birine daha göğüs gerebileceğimizi sanmıyorum.

ve bu sefer toparlanamayacağım da.

sesler duymaya başladım.

dikkatimi bir şey üzerinde toplayamıyorum.

ben de yapılabileceklerin en iyisi gibi görünen şeyi yapıyorum.

sen bana mümkün olan en büyük mutluluğu verdin.

birisi başkası için ne yapabilirse, hepsini yaptın.

sanmam ki başka iki kişi bizden mutlu olmuş olsun, bu korkunç hastalık gelene kadar.

artık onunla mücadele edemiyorum, hayatını zehir ettiğimi biliyorum, ben olmasam çalışabilirdin.

ve biliyorum ki çalışacaksın. görüyorsun ya, bunu bile doğru dürüst yazamıyorum. okuyamıyorum.

söylemek istediğim şu, hayatımın bütün mutluluğunu sana borçluyum.

bana karşı hep sabır gösterdin ve inanılmayacak kadar iyiydin.

bunu söylemek istiyorum-bunu herkes biliyor.

biri beni kurtarabilseydi eğer, o sen olurdun.

senin iyiliğinin kesinliği dışında her şey benden gitti artık.

hayatını daha fazla zehir edemem.

sanmıyorum ki başka iki kişi bizim olduğumuz kadar mutlu olabilsin.



***



'kendimi sana doğru savuracağım, yenilmeksizin ve boyun eğmeden, ey ölüm!'

OkyanusunKalbi bunu beğendi.
 
Alt 08 Mayıs 2024, 01:08   #10
Çevrimiçi
WoodStock 🤘☮
 
OkyanusunKalbi kullanıcısının Avatarı
 
Profil ayrıntılarını görüntüleyebilmek için kayıtlı kullanıcı olmanız ve üye hesabınızla oturum açmanız gerekmektedir.
Varsayılan Yanıt: Kadınlar

Leydihan Türk anarşist..

Leydihan Türk anarşist..

Nemo Personne bunu beğendi.
__________________

 
  

İçeriği Sosyalleştir

Etiketler
kadınlar


Şu anda bu konuyu görüntüleyen etkin kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 konuk)
 
Seçenekler
Görüntüleme stilleri

Gönderme Kuralları
Konu açma yetkiniz yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti ekleme yetkiniz yok
Mesaj düzenleme yetkiniz yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık



Forum saati; Türkiye'ye göre ayarlanmış olup, şu an saat: 21:53.

Forum Yasal Uyarı
Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions Inc.

ForumKalbi, lisanslı vBulletin® kullanmaktadır.

ForumKalbi.Com; 5651 sayılı kanun uyarınca yer sağlayıcı niteliğini haiz bir genel forum sitesidir. Sitemizde yapılan paylaşımlar, moderasyon ekibimizin onayına dahil olmadan direkt yayınlanmaktadır. 5237 sayılı TCK (Türk Ceza Kanunu) ve 5651 Sayılı Kanun'un ilgili maddelerini ihlal eden kişilerin IP adresi ve sair kişisel verileri işlenmekte; yetkili merci tarafından müzekkere (Resmi Üst Yazı), tarafımıza tanzim edildiği takdirde paylaşılacaktır. Hukuka aykırı bir içerik paylaşımının olduğunu düşündüğünüz mesaj, konu ya da görseli içeren forum gönderilerini; İLETİŞİM bağlantısındaki formu doldurarak iletebilirsiniz. 48 saat içerisinde mevcut şikâyetiniz üzerinden tarafınıza ulaşılacak, gerekli işlemler tesis edilecektir.