Forum Logo  

Geri Git   ForumKalbi.Com > Kadın ve Erkeğin Dünyası > Kadınlar ve Erkekler

Kadınlar ve Erkekler Kadın ve erkeklere ait yazılar, bilgiler.


Kadınlar

Kadın ve erkeklere ait yazılar, bilgiler.


Kullanıcı Etiket Listesi

Like Tree12Beğeniler

  
 
LinkBack Seçenekler Görüntüleme stilleri
Alt 08 Mayıs 2024, 02:46   #11
Çevrimdışı
Shachar avakeshcha
 
Nemo Personne kullanıcısının Avatarı
 
Profil ayrıntılarını görüntüleyebilmek için kayıtlı kullanıcı olmanız ve üye hesabınızla oturum açmanız gerekmektedir.
Varsayılan Yanıt: Kadınlar

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

Tezer Özlü (10 Eylül 1943, Kütahya - 18 Şubat 1986, Zürih), Türk yazar. Başta Çocukluğun Soğuk Geceleri ve Yaşamın Ucuna Yolculuk olmak üzere az sayıda kitabıyla tanınır. Yazar Demir Özlü ve yazar-çevirmen Sezer Duru'nun kardeşidir.

***

"her söylenen söz, bir biçimde insanın kendi kendini onaylaması. karşındakine bişey anlatmak istese de, gene kendi gerçeğini, bilmişliğini ya da doğru algılayışını kanıtlamak için söylenen sözler.bir bedenin üzerinde dolaşan her el,kendi bedenini okşamak istercesine dolaşıyor öteki bedenin üzerinde."


***

"ölüm düşüncesi izliyor beni.gece gündüz kendimi öldürmeyi düşünüyorum.bunun belli bir nedeni yok.yaşansa da olur,yaşanmasa da.bir kaygı yalnız.beni,kendimi öldürmeye iten bir kaygı."

***


[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

"Gözleri uzaklara dalan birinin, yakınlarda olmayan bir hikayesi vardır."

***
“bir pazar günüydü beni sana bağlayan
bir şizofreni kokusunu düşünmeye çalışıp da yalnızca yağacak yağmurun kokusunu duyumsamak....”

***
“bunalıyorum.burada akıl hastası olmaktan korkuyorum,dedi.
akıl hastası olmaktan korkmak, akıl hastası olmaktan daha güç bir durum. çünkü korkular sürekli. tedirginlikler sürekli. alacakaranlık barın koyu görüntüler veren aynasından onun tedirginliği yansıyor.”


***

"İnsanın kendi dünyası dışında yaşayacağı bir dünya yoktur."

***
[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

Büyükanne. Aklaşmış saçlarını toplamış, yüzü ince. Sıska bacakları. Hep
mutfakta, midesine bir bıçak dayamış olarak yakaladığım büyükanne, hareketsiz.
Ne kendi kıpırdıyor, ne de bıçağı kıpırdatıyor.

- Ne yapıyorsun burada? diye soruyor çocuk.
- Kendimi öldürmeye çalışıyorum.

Anıların tüm görüntülerini vermeyeceğim. Sonsuz gerideler. Bu
görüntülerin renkleri soldu. Ama kaybolmadılar. Benim sönüp gitmemi
bekliyorlar. Bu kadar hain bu görüntüler. Sen sonsuz gecelerce sevişmiş,
sonsuz zamanlar sindirmiş olabilirsin içine. Böylesine hain bu görüntüler, yok
olmuyorlar. Seni söndürüyorlar yavaş yavaş. Yeşil yayla rengi bugün gri yeşile
dönüştü. Çok uzakta hafif dağ tepeleriyle çevrili. Kızkardeşim olması gereken
bir kızın elini tutuyorum. Doğa ölmüş. Çocuklar ölmüş. Onlarla birlikte her
şey. Küçük kentin göl kıyısında son bulduğu yerde büyük otlar bitiyor.
Otların arasında dolaşıyor ve büyükanneyi arıyoruz. İnce bacakları
olan. Kentten çok uzaklaştık. Herhangi bir çukurda kafasını görüyoruz.
Gözlüklerini takmış. Uçları rüzgarda uçuşan başörtüsü var. Onu bu büyük otlar
arasındaki çukurda nasıl tanıdığımızı bilemiyorum. Yaz rüzgarı esiyor.

- Burada ne yapıyorsun büyükanne, biz seni arıyoruz.
- Bu dağların ardında yitip gitmek istiyorum. Yitip gitmek..
- Dağların ardında yitip gitmek ne demek büyükanne?
Bulduk mu onu
Eve getirdik mi?
(..)

Çocuk ben beşikte yatıyor. Bir beşik çocuğundan daha büyüğüm oysa. Ama
beş yaşında da değilim. Beni beşiğe koyan büyüklere kızıyorum. Yoksa iki
yaşında mıyım? Konuşabiliyor muyum? Neden bağırmıyorum? Neden beşikte
fenalaşmayı, kusmayı bekliyorum? Beni kaldırmaları için neden bağırmıyorum?
Yoksa konuşamıyor muyum? Konuşma yaşına henüz gelmedim mi? Peki, beşik
çocuğunu, beni saran can sıkıcı atmosferi nasıl kavrayabiliyorum? Şimdi konuşabiliyor muyum?

Kırk yaşında konuşabiliyor muyum?

(..)

Otobüs dağ yamaçlarının virajlarında ilerliyor. Ağaçlar gri. Gri
ağaçların gerisindeki göl gri. Gri su durgun duruyor. Sıcaklık da gri. Gölden
beyaz, bembeyaz bir ceset çıkartılıyor. Bir gencin ceseti. Bu bir yazın
başlangıcı. Ve ben sonraları çocuk olarak elma ağaçlarının üzerinde olacağım.

***

"insanlar yalnızlığımızı bi'başılığımızdan daha derin,daha dayanılmaz boyutlara iteledi.. "

***



[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

bir arkadaş için

aşağıda yatıyorum
sokağa bakan pencerenin yanındaki divanda
bir ses birden bir olay oluyor
kulağımın dibinde
bir dal bir cama vuruyor
tezer

can yücel

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

Tezer Özlü (10 Eylül 1943, Kütahya - 18 Şubat 1986, Zürih), Türk yazar. Başta Çocukluğun Soğuk Geceleri ve Yaşamın Ucuna Yolculuk olmak üzere az sayıda kitabıyla tanınır. Yazar Demir Özlü ve yazar-çevirmen Sezer Duru'nun kardeşidir.

***

"her söylenen söz, bir biçimde insanın kendi kendini onaylaması. karşındakine bişey anlatmak istese de, gene kendi gerçeğini, bilmişliğini ya da doğru algılayışını kanıtlamak için söylenen sözler.bir bedenin üzerinde dolaşan her el,kendi bedenini okşamak istercesine dolaşıyor öteki bedenin üzerinde."


***

"ölüm düşüncesi izliyor beni.gece gündüz kendimi öldürmeyi düşünüyorum.bunun belli bir nedeni yok.yaşansa da olur,yaşanmasa da.bir kaygı yalnız.beni,kendimi öldürmeye iten bir kaygı."

***


[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

"Gözleri uzaklara dalan birinin, yakınlarda olmayan bir hikayesi vardır."

***
“bir pazar günüydü beni sana bağlayan
bir şizofreni kokusunu düşünmeye çalışıp da yalnızca yağacak yağmurun kokusunu duyumsamak....”

***
“bunalıyorum.burada akıl hastası olmaktan korkuyorum,dedi.
akıl hastası olmaktan korkmak, akıl hastası olmaktan daha güç bir durum. çünkü korkular sürekli. tedirginlikler sürekli. alacakaranlık barın koyu görüntüler veren aynasından onun tedirginliği yansıyor.”


***

"İnsanın kendi dünyası dışında yaşayacağı bir dünya yoktur."

***
[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

Büyükanne. Aklaşmış saçlarını toplamış, yüzü ince. Sıska bacakları. Hep
mutfakta, midesine bir bıçak dayamış olarak yakaladığım büyükanne, hareketsiz.
Ne kendi kıpırdıyor, ne de bıçağı kıpırdatıyor.

- Ne yapıyorsun burada? diye soruyor çocuk.
- Kendimi öldürmeye çalışıyorum.

Anıların tüm görüntülerini vermeyeceğim. Sonsuz gerideler. Bu
görüntülerin renkleri soldu. Ama kaybolmadılar. Benim sönüp gitmemi
bekliyorlar. Bu kadar hain bu görüntüler. Sen sonsuz gecelerce sevişmiş,
sonsuz zamanlar sindirmiş olabilirsin içine. Böylesine hain bu görüntüler, yok
olmuyorlar. Seni söndürüyorlar yavaş yavaş. Yeşil yayla rengi bugün gri yeşile
dönüştü. Çok uzakta hafif dağ tepeleriyle çevrili. Kızkardeşim olması gereken
bir kızın elini tutuyorum. Doğa ölmüş. Çocuklar ölmüş. Onlarla birlikte her
şey. Küçük kentin göl kıyısında son bulduğu yerde büyük otlar bitiyor.
Otların arasında dolaşıyor ve büyükanneyi arıyoruz. İnce bacakları
olan. Kentten çok uzaklaştık. Herhangi bir çukurda kafasını görüyoruz.
Gözlüklerini takmış. Uçları rüzgarda uçuşan başörtüsü var. Onu bu büyük otlar
arasındaki çukurda nasıl tanıdığımızı bilemiyorum. Yaz rüzgarı esiyor.

- Burada ne yapıyorsun büyükanne, biz seni arıyoruz.
- Bu dağların ardında yitip gitmek istiyorum. Yitip gitmek..
- Dağların ardında yitip gitmek ne demek büyükanne?
Bulduk mu onu
Eve getirdik mi?
(..)

Çocuk ben beşikte yatıyor. Bir beşik çocuğundan daha büyüğüm oysa. Ama
beş yaşında da değilim. Beni beşiğe koyan büyüklere kızıyorum. Yoksa iki
yaşında mıyım? Konuşabiliyor muyum? Neden bağırmıyorum? Neden beşikte
fenalaşmayı, kusmayı bekliyorum? Beni kaldırmaları için neden bağırmıyorum?
Yoksa konuşamıyor muyum? Konuşma yaşına henüz gelmedim mi? Peki, beşik
çocuğunu, beni saran can sıkıcı atmosferi nasıl kavrayabiliyorum? Şimdi konuşabiliyor muyum?

Kırk yaşında konuşabiliyor muyum?

(..)

Otobüs dağ yamaçlarının virajlarında ilerliyor. Ağaçlar gri. Gri
ağaçların gerisindeki göl gri. Gri su durgun duruyor. Sıcaklık da gri. Gölden
beyaz, bembeyaz bir ceset çıkartılıyor. Bir gencin ceseti. Bu bir yazın
başlangıcı. Ve ben sonraları çocuk olarak elma ağaçlarının üzerinde olacağım.

***

"insanlar yalnızlığımızı bi'başılığımızdan daha derin,daha dayanılmaz boyutlara iteledi.. "

***



[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

bir arkadaş için

aşağıda yatıyorum
sokağa bakan pencerenin yanındaki divanda
bir ses birden bir olay oluyor
kulağımın dibinde
bir dal bir cama vuruyor
tezer

can yücel

OkyanusunKalbi bunu beğendi.
 
Alt 08 Mayıs 2024, 10:57   #12
Çevrimdışı
Shachar avakeshcha
 
Nemo Personne kullanıcısının Avatarı
 
Profil ayrıntılarını görüntüleyebilmek için kayıtlı kullanıcı olmanız ve üye hesabınızla oturum açmanız gerekmektedir.
Varsayılan Yanıt: Kadınlar

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

72 yıl önce Port Arthur’da bir tanrıça doğdu. Neyi yıkıp yıkmadığı bilinmez ama 17 yaşından beri hep bir şeyler anlattı. Gözlerine dünyayı, saçlarına rüzgarı, sesine ruhunu sığdırmış, dışı beyaz sesi siyah, kainatın en mavi kızı. Kısaca “piece of my heart”. Nasıl anlatılır ki? Sonsuza kadar 27 kalmayı seçmiş hançer sesli kadın. İyi ki doğdun!! Bir gün Marin County'de görüşmek üzere!!! c.e.s


Janis Joplin (1943 – 1970) Amerikalı bir şarkıcı ve söz yazarı olarak psychedelic rock müziğin önemli temsilcilerinden biri. Gerek sahnesinde gerek gündelik hayatında oldukça “yüksek”, heyecanlı, ışıltısını etrafa sakınmadan yayan biri olarak tanınıyordu. Doğduğu yer ve dönem itibarıyla da rock and roll’un yükselişinin tam göbeğindeydi ve ağır ruhsal yüklerini müzikal yolculuğuna bir “malzeme” yapmayı oldukça iyi biliyordu. O, müziği seviyordu. Yaşamayı, denemeyi, uçlarda gezinmeyi, travmalarıyla yüzleşmeyi, cesaret göstermeyi seviyordu. Meşhur 1969 Woodstock Festivali’nde o da parlayan yıldızlar arasındaydı. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından doğan tüm o rock yıldızlarının yaşadıkları ruhsal sorunlar, otoriteyle çatışma gibi olaylar onun da başındaydı.

Blues müziğin olgunlaşması ve rock and roll denen “belayı” doğurması elbette 1960’lara tesadüf eder. Kışkırtıcı, şuh, insanları harekete ve dansa davet eden bu illet, ailelerin ve muktedirlerin rahatsız olduğu bir “şey”di. Bu dizginlenemeyen dünyanın en içinde olan şarkıcılardan biri olarak Janis Joplin her zaman tartışmaların odak noktası olmuştur. Bunun sebebi Joplin’in ortalığı harekete geçiren, kontrol edilemeyen tavrı, yıkıcı alay becerisidir. 27 yaşında çoğunlukla da intihar nedeniyle ölen rock müzisyenlerini anlatmak amacıyla söylenen “27 Kulübü” ifadesi onun için de geçerliydi. O da bu kulübün üyesiydi.


[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]


"Freedom's just another word for nothing left to loose / Nothing, I mean nothing honey if it ain't free!"


***
"...tomorrow never happens, it's all the same fucking day man!"


[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]


"Çocukken bana hep: "Şimdi ergenlik çağındasın, onun için mutsuzsun, büyüyünce her şey düzelecek" derlerdi. Buna gerçeklen inanırdım, biliyor musun. Ya "Büyüyüp de doğru erkeği bulduğumda" ya da beni becerecek birine sahip olduğumda veya üç beş kuruşu söke söke bir araya getirdiğimde düzelecekti her şey. Ve ben günün birinde hiçbir şeyin asla düzelmeyeceğini anladım nihayet, yanlışlık hep olacaktı... Beni koleje göndermek isteyen orta sınıftan bir ailenin beyaz kızıydım, ama ben kolej istemedim. Bir işim vardı, ama zevk vermiyordu. Kolayına gittim... Ve günün birinde aniden anladım ki bu bir gün gelip geride kalacak geçici bir çaresizlik değildi, anladım ki tüm yaşamım böyle olacaktı. Biliyor musun, hiçbir zaman ele geçiremeyeceksin o en dip köşeyi ve onu hiçbir zaman elde edemeyeceğin için de o Kozmic Blues'dur." - Janis Joplin


***


"People expect Janis Joplin to be a tough bitch, and say I start talking to them like a lonely little girl--that's not in their image of me--they don't see it. Say you meet somebody you've heard about, you don't ever see them, you don't see who they are and who they need to be recognized as, you see who you need them to be." Janis Joplin..

***

“Aynaya baktığımda gördüğüm bir Femme Fatale degildi. Güzel bir vücuda sahip değilseniz parlak bir zeka işe yaramaz. Öyleyse sağlıklı kalmanın bir anlamı yoktur.” Janis Joplin




[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]




"Blues söylerken, ilk aşkı yaşıyor gibi hissederim. Seksten de öte. Tek aşkına ilk kez dokunmak gibi. Muazzam bir şey."


- Janis Joplin


***

"özgür olmak zordur, ama başardığınızda buna değer" J. J

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

72 yıl önce Port Arthur’da bir tanrıça doğdu. Neyi yıkıp yıkmadığı bilinmez ama 17 yaşından beri hep bir şeyler anlattı. Gözlerine dünyayı, saçlarına rüzgarı, sesine ruhunu sığdırmış, dışı beyaz sesi siyah, kainatın en mavi kızı. Kısaca “piece of my heart”. Nasıl anlatılır ki? Sonsuza kadar 27 kalmayı seçmiş hançer sesli kadın. İyi ki doğdun!! Bir gün Marin County'de görüşmek üzere!!! c.e.s


Janis Joplin (1943 – 1970) Amerikalı bir şarkıcı ve söz yazarı olarak psychedelic rock müziğin önemli temsilcilerinden biri. Gerek sahnesinde gerek gündelik hayatında oldukça “yüksek”, heyecanlı, ışıltısını etrafa sakınmadan yayan biri olarak tanınıyordu. Doğduğu yer ve dönem itibarıyla da rock and roll’un yükselişinin tam göbeğindeydi ve ağır ruhsal yüklerini müzikal yolculuğuna bir “malzeme” yapmayı oldukça iyi biliyordu. O, müziği seviyordu. Yaşamayı, denemeyi, uçlarda gezinmeyi, travmalarıyla yüzleşmeyi, cesaret göstermeyi seviyordu. Meşhur 1969 Woodstock Festivali’nde o da parlayan yıldızlar arasındaydı. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından doğan tüm o rock yıldızlarının yaşadıkları ruhsal sorunlar, otoriteyle çatışma gibi olaylar onun da başındaydı.

Blues müziğin olgunlaşması ve rock and roll denen “belayı” doğurması elbette 1960’lara tesadüf eder. Kışkırtıcı, şuh, insanları harekete ve dansa davet eden bu illet, ailelerin ve muktedirlerin rahatsız olduğu bir “şey”di. Bu dizginlenemeyen dünyanın en içinde olan şarkıcılardan biri olarak Janis Joplin her zaman tartışmaların odak noktası olmuştur. Bunun sebebi Joplin’in ortalığı harekete geçiren, kontrol edilemeyen tavrı, yıkıcı alay becerisidir. 27 yaşında çoğunlukla da intihar nedeniyle ölen rock müzisyenlerini anlatmak amacıyla söylenen “27 Kulübü” ifadesi onun için de geçerliydi. O da bu kulübün üyesiydi.


[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]


"Freedom's just another word for nothing left to loose / Nothing, I mean nothing honey if it ain't free!"


***
"...tomorrow never happens, it's all the same fucking day man!"


[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]


"Çocukken bana hep: "Şimdi ergenlik çağındasın, onun için mutsuzsun, büyüyünce her şey düzelecek" derlerdi. Buna gerçeklen inanırdım, biliyor musun. Ya "Büyüyüp de doğru erkeği bulduğumda" ya da beni becerecek birine sahip olduğumda veya üç beş kuruşu söke söke bir araya getirdiğimde düzelecekti her şey. Ve ben günün birinde hiçbir şeyin asla düzelmeyeceğini anladım nihayet, yanlışlık hep olacaktı... Beni koleje göndermek isteyen orta sınıftan bir ailenin beyaz kızıydım, ama ben kolej istemedim. Bir işim vardı, ama zevk vermiyordu. Kolayına gittim... Ve günün birinde aniden anladım ki bu bir gün gelip geride kalacak geçici bir çaresizlik değildi, anladım ki tüm yaşamım böyle olacaktı. Biliyor musun, hiçbir zaman ele geçiremeyeceksin o en dip köşeyi ve onu hiçbir zaman elde edemeyeceğin için de o Kozmic Blues'dur." - Janis Joplin


***


"People expect Janis Joplin to be a tough bitch, and say I start talking to them like a lonely little girl--that's not in their image of me--they don't see it. Say you meet somebody you've heard about, you don't ever see them, you don't see who they are and who they need to be recognized as, you see who you need them to be." Janis Joplin..

***

“Aynaya baktığımda gördüğüm bir Femme Fatale degildi. Güzel bir vücuda sahip değilseniz parlak bir zeka işe yaramaz. Öyleyse sağlıklı kalmanın bir anlamı yoktur.” Janis Joplin




[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]




"Blues söylerken, ilk aşkı yaşıyor gibi hissederim. Seksten de öte. Tek aşkına ilk kez dokunmak gibi. Muazzam bir şey."


- Janis Joplin


***

"özgür olmak zordur, ama başardığınızda buna değer" J. J

 
Alt 13 Mayıs 2024, 20:30   #13
Çevrimdışı
Shachar avakeshcha
 
Nemo Personne kullanıcısının Avatarı
 
Profil ayrıntılarını görüntüleyebilmek için kayıtlı kullanıcı olmanız ve üye hesabınızla oturum açmanız gerekmektedir.
Varsayılan Yanıt: Kadınlar

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]


New York'ta bir kölenin kızı olarak dünyaya geldi. Annesi ona Isabella adını takmıştı. Sojourner Truth, 13 çocuk dünyaya getirdi, çocuklarının çoğunun köle olarak satıldığına tanık oldu. 1847'de özgürlüğüne kavuştu. 1851'de Akron, Ohio'daki Kadınlar Konvansiyonu'na katıldı ve toplantıda Ain't I a Woman (Ben kadın değil miyim) başlıklı kısa konuşmasını okudu. Bu konuşma, toplantıyı protesto edenlerin bile gözlerinin dolmasına neden oldu. Sojourner Truth, bir feminist ve dünya tarihinin ilk ve en önemli kölelik karşıtlarından biri olarak tarihe geçti.



Efendiden kaçış



Truth, 1820'lerde henüz genç bir kadınken, kendisini öldüresiye döven ve ailesini çocukları satmak yoluyla parçalayan New York'lu efendisinden kaçtı. 1840'larda köleliğe karşı en önemli protesto gösterilerine katıldı, belagat yeteneği ile insanları meydanlara topladı. Çektiği acıları, tanıklık ettiği olayları anlatırken, dinleyenleri dehşete düşürüyordu.

Onun cesaretle anlattıkları sayesinde, kimi kölelik yanlıları fikirlerini değiştirmeye başladılar. Özellikle siyah kadın ve çocukların çektiklerini dile getiriyordu. O zamana dek, acımasız ve zengin köle sahiplerinin sadistliğe varan davranışları çoğu zaman gizli kalmış, onlara karşı tanıklık yapabilecek çok az siyah çıkmıştı.


Kırbaç, direk ve çığlıklar



Sojourner Truth, çocuklarının pek çoğunu kaybettikten sonra, kaybedecek pek bir şeyi kalmadığına inanmıştı, bu nedenle mücadeleden hiç kaçınmadı. Kalabalık mitinglerde, çocukluğundan beri yaşadığı bütün baskıları, şiddeti gözünü kırpmadan anlattı. Anlattığına göre çocukken "efendisi" tarafından sık sık nedensiz yere prangalanıyor, blüzü yırtıldıktan sonra bir direğe bağlanıyordu. Adam, onu kırbaçlamaktan adeta zevk alıyor, çığlıkları artana dek vazgeçmiyordu.

Truth, kölelerin çalışma koşullarını da açık açık anlatıyor, bu insanlık dışı durumun derhal sona ermesi gerektiğini açıklıyordu. Küçücük koğuşlarda onlarca siyahın barındığını, sınırsız çalışma saatleri sonucunda kimi insanların açlık ve bitkinlikten öldüğünü, bütün gün çalışan siyahların çoğu zaman hayvanlara verilen küspe tarzı yemeklerle beslendiğini anlatıyordu.



Okula gitmeyen konuşmacı



Truth başarılı bir konuşmacıydı. Fikirlerini açık ve net ifade edebiliyor, protestocular karşısında başını dik tutmasını beceriyordu. Bu nedenle kısa sürede kölelik karşıtı hareketin önemli isimlerinden biri olmuştu. Hem siyah, hem de kadın olması, onun ırkının ezilmesiyle birlikte kadın olarak yaşadığı sorunları da dile getirmesini sağlamıştı. Hayatı boyunca hiç okula gitmemiş, hiç bir özel eğitim almamış bu kadının ifade gücü herkesi büyülüyordu.

Truth, aslında kendi kendini yetiştirmiş, mümkün olduğu adar bilgiyle iç içe olmayı tercih etmişti. Çevresindeki eğitimli insanlarla uzun sohbetler ediyor, dinsel konularda öğrendiklerini günlük hayattaki bilgileriyle birleştirmeye uğraşıyordu. Truth, hayatı boyunca hep bilinçli seçimler yaptı ve kalabalık meydanların büyüsüne kapılmadan mücadelesini sürdürdü.



Kadınlara oy hakkı mücadelesi




ABD'deki kadınların oy hakkı mücadelesi başladığında yine ön saflarda Sojourner Truth görüldü. İç Savaş boyunca da aktif olarak çalıştı. 1864 yılında Beyaz Saray'a davet edildi ve Başkan Lincoln tarafından kutlandı. Aynı yıl, Arfo-Amerikalılar'ın yaşam koşullarının düzeltilmesi ile ilgili bir dernekte çalışmaya başladı. 1870 yılında Amerika Kadın Hakları Derneği'ne katıldı ve ölene dek kadınların oy hakkı için mücadele etti.

Sojourner Truth, neyse ki köleliğin kaldırıldığını görecek kadar uzun yaşadı. Ama daha vereceği çok eşitlik mücadelesi olduğunu söylüyordu. Hemcinslerinin özgürleştiğini görmesi için sizce ne kadar daha yaşaması gerekirdi?

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]


New York'ta bir kölenin kızı olarak dünyaya geldi. Annesi ona Isabella adını takmıştı. Sojourner Truth, 13 çocuk dünyaya getirdi, çocuklarının çoğunun köle olarak satıldığına tanık oldu. 1847'de özgürlüğüne kavuştu. 1851'de Akron, Ohio'daki Kadınlar Konvansiyonu'na katıldı ve toplantıda Ain't I a Woman (Ben kadın değil miyim) başlıklı kısa konuşmasını okudu. Bu konuşma, toplantıyı protesto edenlerin bile gözlerinin dolmasına neden oldu. Sojourner Truth, bir feminist ve dünya tarihinin ilk ve en önemli kölelik karşıtlarından biri olarak tarihe geçti.



Efendiden kaçış



Truth, 1820'lerde henüz genç bir kadınken, kendisini öldüresiye döven ve ailesini çocukları satmak yoluyla parçalayan New York'lu efendisinden kaçtı. 1840'larda köleliğe karşı en önemli protesto gösterilerine katıldı, belagat yeteneği ile insanları meydanlara topladı. Çektiği acıları, tanıklık ettiği olayları anlatırken, dinleyenleri dehşete düşürüyordu.

Onun cesaretle anlattıkları sayesinde, kimi kölelik yanlıları fikirlerini değiştirmeye başladılar. Özellikle siyah kadın ve çocukların çektiklerini dile getiriyordu. O zamana dek, acımasız ve zengin köle sahiplerinin sadistliğe varan davranışları çoğu zaman gizli kalmış, onlara karşı tanıklık yapabilecek çok az siyah çıkmıştı.


Kırbaç, direk ve çığlıklar



Sojourner Truth, çocuklarının pek çoğunu kaybettikten sonra, kaybedecek pek bir şeyi kalmadığına inanmıştı, bu nedenle mücadeleden hiç kaçınmadı. Kalabalık mitinglerde, çocukluğundan beri yaşadığı bütün baskıları, şiddeti gözünü kırpmadan anlattı. Anlattığına göre çocukken "efendisi" tarafından sık sık nedensiz yere prangalanıyor, blüzü yırtıldıktan sonra bir direğe bağlanıyordu. Adam, onu kırbaçlamaktan adeta zevk alıyor, çığlıkları artana dek vazgeçmiyordu.

Truth, kölelerin çalışma koşullarını da açık açık anlatıyor, bu insanlık dışı durumun derhal sona ermesi gerektiğini açıklıyordu. Küçücük koğuşlarda onlarca siyahın barındığını, sınırsız çalışma saatleri sonucunda kimi insanların açlık ve bitkinlikten öldüğünü, bütün gün çalışan siyahların çoğu zaman hayvanlara verilen küspe tarzı yemeklerle beslendiğini anlatıyordu.



Okula gitmeyen konuşmacı



Truth başarılı bir konuşmacıydı. Fikirlerini açık ve net ifade edebiliyor, protestocular karşısında başını dik tutmasını beceriyordu. Bu nedenle kısa sürede kölelik karşıtı hareketin önemli isimlerinden biri olmuştu. Hem siyah, hem de kadın olması, onun ırkının ezilmesiyle birlikte kadın olarak yaşadığı sorunları da dile getirmesini sağlamıştı. Hayatı boyunca hiç okula gitmemiş, hiç bir özel eğitim almamış bu kadının ifade gücü herkesi büyülüyordu.

Truth, aslında kendi kendini yetiştirmiş, mümkün olduğu adar bilgiyle iç içe olmayı tercih etmişti. Çevresindeki eğitimli insanlarla uzun sohbetler ediyor, dinsel konularda öğrendiklerini günlük hayattaki bilgileriyle birleştirmeye uğraşıyordu. Truth, hayatı boyunca hep bilinçli seçimler yaptı ve kalabalık meydanların büyüsüne kapılmadan mücadelesini sürdürdü.



Kadınlara oy hakkı mücadelesi




ABD'deki kadınların oy hakkı mücadelesi başladığında yine ön saflarda Sojourner Truth görüldü. İç Savaş boyunca da aktif olarak çalıştı. 1864 yılında Beyaz Saray'a davet edildi ve Başkan Lincoln tarafından kutlandı. Aynı yıl, Arfo-Amerikalılar'ın yaşam koşullarının düzeltilmesi ile ilgili bir dernekte çalışmaya başladı. 1870 yılında Amerika Kadın Hakları Derneği'ne katıldı ve ölene dek kadınların oy hakkı için mücadele etti.

Sojourner Truth, neyse ki köleliğin kaldırıldığını görecek kadar uzun yaşadı. Ama daha vereceği çok eşitlik mücadelesi olduğunu söylüyordu. Hemcinslerinin özgürleştiğini görmesi için sizce ne kadar daha yaşaması gerekirdi?

__________________
Tüm teoriler, klişeler gibi
Cehennemin dibine gitsin
bütün ufak yüzler
Yukarı bakıyorlar, güzeller
ve inanıyorlar.
Ağlamak istiyorum
Fakat hüzün aptalca
İnanmak istiyorum
Fakat inanç bir mezarlık
Biz onu satıra ve bir alaycı kuşa indirgedik
Bize şans dile….



C. Bukowski
 
Alt 15 Mayıs 2024, 15:11   #14
Çevrimdışı
Shachar avakeshcha
 
Nemo Personne kullanıcısının Avatarı
 
Profil ayrıntılarını görüntüleyebilmek için kayıtlı kullanıcı olmanız ve üye hesabınızla oturum açmanız gerekmektedir.
Varsayılan Yanıt: Kadınlar

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

Lucy Parsons (Lucy Eldine Gonzales) (1853, Teksas - 7 Mart 1942), Meksikalı-Amerikalı siyahi sendikacı.



Lucy Parsons bir Siyahtı, Siyahlara karşı ayrımcılıkla savaştı. Kadındı, kadınlara karşı ayrımcılıkla savaştı. Emekçiydi, emekçileri ezen sömürü düzeniyle savaştı. Bugün geride bir tek fotoğrafı var. Bir de belleklere, belgelere bıraktıkları.



Lucy Eldine Gonzales 1871'de amcasına ait küçük çiftlikte kuzey Teksas'ta çiftlikleri dolaşan bir vergi tahsildarı olan Albert Parsons isimli bir beyazla tanıştı. O yıllarda Güney'de Jim Crow yasaları hüküm sürüyordu. Ayrı ırklardan insanların evlenmesi yasaktı.



Mücadele zamanı



1872'de Teksas'taydılar. Seçim zamanı Albert bölgedeki reşit Siyahlar'ı oy kütüklerine yazdırmak için uğraştı. Parsonslar bütün ırkçıların nefretini kazandılar. Siyahlar'ı oy vermeye çağıran Albert bacağından vuruldu, Lucy ölümle tehdit edildi. Zaten iki ayrı ırktan gelip evlenebilmeleri onların hedef seçilmesi için yeterli bir nedendi. Linç tehdidi hayatlarının bir parçasıydı. Güney'de evlenemeyen Albert ve Lucy, Chicago'ya taşınmaya karar verdiler. 1873'te Chicago'ya taşındılar.



Lucy, zengin kadınlara elbise dikip aile bütçesine katkıda bulunmaya çalışırken, Albert Chicago Times'da dizgici olarak çalışmaya başlar.



1877'de ABD'de ilk büyük işçi eylemleri görüldü. Baltimore, Ohio demiryolu hattında çalışan demiryolu işçileri ücretlerin düşürülmesini protesto etmek amacıyla greve gittiler. Onların hareketi Chicago'da da karşılık buldu. İşçiler militanca mücadeleye giriştiler. Polisin grevi kırma girişimi şiddet olaylarına yol açtı. Albert Parsons yirmi beş bin işçiye karşı yaptığı konuşmayla kitleleri şiddetin yer almadığı bir mücadeleye çağırdı ve öfkeli işçileri, akılcı bir mücadele planından söz ederek yatıştırdı. Bu konuşma, onun işini kaybetmesine ve bütün işverenlerce kara listeye alınmasına neden oldu.



Yanına arkadaşı Lizzie Swank'ı alan Lucy bir butik açtı. Bu butikte Uluslararası Kadın Giyimi Emekçileri Sendikası (ILGWU) toplantıları da yapılıyordu. Lucy'nin aktif siyasi kariyeri böyle başladı.



1880'lerin başlarında, Lucy Parsons daha radikal hale geldi. Bir anarşist örgüt olan uluslararası çalışanlar örgütüne katıldı. Grup, hükümetin parçalanması gerektiğine ve kapitalizmin sona ermesi gerektiğine inanıyordu ve bu amacın şiddet de dahil olmak üzere gerekli her türlü yöntemle gerçekleştirilmesi gerektiğine inanıyordu. Güçlü konuşmalarıyla tanınan Parsons, 1886 Mayısında Chicago'da grev yaptı.Olay isyana dönüştü ve bu olay tarihte yerini Haymarket Olayı olarak aldı.. Kocası isyandaki bir bombalama olayından sorumlu tutuldu ve onu kurtarmak için elinden geleni yapmış olmasına rağmen 1887'de idam edildi..





1892'de Lucy Parsons, özgürlük diye bilinen, sistem karşıtı, kısa ömürlü bir gazete çıkarttı. Ve Dünya endüstri işçileri (İWW) kurucu üyesi olmaya devam etti.



Lucy Parsons 7 Mart 1942'de Chicago'daki evinde bir yangında öldu. O bir anarşist, bir reformcu ve sosyal adalet için mücadele eden biri olarak başkalarına ilham veren bir işçi eylemcisi olarak hatırlanır.

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

Lucy Parsons (Lucy Eldine Gonzales) (1853, Teksas - 7 Mart 1942), Meksikalı-Amerikalı siyahi sendikacı.



Lucy Parsons bir Siyahtı, Siyahlara karşı ayrımcılıkla savaştı. Kadındı, kadınlara karşı ayrımcılıkla savaştı. Emekçiydi, emekçileri ezen sömürü düzeniyle savaştı. Bugün geride bir tek fotoğrafı var. Bir de belleklere, belgelere bıraktıkları.



Lucy Eldine Gonzales 1871'de amcasına ait küçük çiftlikte kuzey Teksas'ta çiftlikleri dolaşan bir vergi tahsildarı olan Albert Parsons isimli bir beyazla tanıştı. O yıllarda Güney'de Jim Crow yasaları hüküm sürüyordu. Ayrı ırklardan insanların evlenmesi yasaktı.



Mücadele zamanı



1872'de Teksas'taydılar. Seçim zamanı Albert bölgedeki reşit Siyahlar'ı oy kütüklerine yazdırmak için uğraştı. Parsonslar bütün ırkçıların nefretini kazandılar. Siyahlar'ı oy vermeye çağıran Albert bacağından vuruldu, Lucy ölümle tehdit edildi. Zaten iki ayrı ırktan gelip evlenebilmeleri onların hedef seçilmesi için yeterli bir nedendi. Linç tehdidi hayatlarının bir parçasıydı. Güney'de evlenemeyen Albert ve Lucy, Chicago'ya taşınmaya karar verdiler. 1873'te Chicago'ya taşındılar.



Lucy, zengin kadınlara elbise dikip aile bütçesine katkıda bulunmaya çalışırken, Albert Chicago Times'da dizgici olarak çalışmaya başlar.



1877'de ABD'de ilk büyük işçi eylemleri görüldü. Baltimore, Ohio demiryolu hattında çalışan demiryolu işçileri ücretlerin düşürülmesini protesto etmek amacıyla greve gittiler. Onların hareketi Chicago'da da karşılık buldu. İşçiler militanca mücadeleye giriştiler. Polisin grevi kırma girişimi şiddet olaylarına yol açtı. Albert Parsons yirmi beş bin işçiye karşı yaptığı konuşmayla kitleleri şiddetin yer almadığı bir mücadeleye çağırdı ve öfkeli işçileri, akılcı bir mücadele planından söz ederek yatıştırdı. Bu konuşma, onun işini kaybetmesine ve bütün işverenlerce kara listeye alınmasına neden oldu.



Yanına arkadaşı Lizzie Swank'ı alan Lucy bir butik açtı. Bu butikte Uluslararası Kadın Giyimi Emekçileri Sendikası (ILGWU) toplantıları da yapılıyordu. Lucy'nin aktif siyasi kariyeri böyle başladı.



1880'lerin başlarında, Lucy Parsons daha radikal hale geldi. Bir anarşist örgüt olan uluslararası çalışanlar örgütüne katıldı. Grup, hükümetin parçalanması gerektiğine ve kapitalizmin sona ermesi gerektiğine inanıyordu ve bu amacın şiddet de dahil olmak üzere gerekli her türlü yöntemle gerçekleştirilmesi gerektiğine inanıyordu. Güçlü konuşmalarıyla tanınan Parsons, 1886 Mayısında Chicago'da grev yaptı.Olay isyana dönüştü ve bu olay tarihte yerini Haymarket Olayı olarak aldı.. Kocası isyandaki bir bombalama olayından sorumlu tutuldu ve onu kurtarmak için elinden geleni yapmış olmasına rağmen 1887'de idam edildi..





1892'de Lucy Parsons, özgürlük diye bilinen, sistem karşıtı, kısa ömürlü bir gazete çıkarttı. Ve Dünya endüstri işçileri (İWW) kurucu üyesi olmaya devam etti.



Lucy Parsons 7 Mart 1942'de Chicago'daki evinde bir yangında öldu. O bir anarşist, bir reformcu ve sosyal adalet için mücadele eden biri olarak başkalarına ilham veren bir işçi eylemcisi olarak hatırlanır.

__________________
Tüm teoriler, klişeler gibi
Cehennemin dibine gitsin
bütün ufak yüzler
Yukarı bakıyorlar, güzeller
ve inanıyorlar.
Ağlamak istiyorum
Fakat hüzün aptalca
İnanmak istiyorum
Fakat inanç bir mezarlık
Biz onu satıra ve bir alaycı kuşa indirgedik
Bize şans dile….



C. Bukowski
 
Alt 28 Haziran 2024, 20:55   #15
Çevrimdışı
Shachar avakeshcha
 
Nemo Personne kullanıcısının Avatarı
 
Profil ayrıntılarını görüntüleyebilmek için kayıtlı kullanıcı olmanız ve üye hesabınızla oturum açmanız gerekmektedir.
Varsayılan Yanıt: Kadınlar


[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

Harriet Tubman, (doğum adı: Araminta "Minty" Ross; d. Mart 1822, Maryland, Amerika Birleşik Devletleri – ö. 10 Mart 1913, Auburn, New York, Amerika Birleşik Devletleri) Siyahi Amerikalı kölelik karşıtı eylemci, Süfrajet, Sivil haklar eylemcisi ve Amerikan İç Savaşı sırasında Konfederasyon aleyhine çalışıp Birlik lehine casusluk yapmış hemşire.



Köle olarak doğan Tubman, 1849 senesinde kölelikten kaçarak Pensilvanya, Philadelphia'ya gitmiştir. Daha sonra Maryland'e tekrar dönerek ailesini de kölelikten kurtarmıştır. "Yeraltı Demiryolu" (Underground Railroad) adını verdiği gizli yollar ve güvenli evleri tesis etmiş ve kölelik karşıtı ağı kurarak eylemlerine devam etmiştir. On üç sefer ile toplamda yetmiş köleyi ve aileyi kölelikten kurtarmıştır. Kölelik karşıtı liderlerden John Brown'a da yardım etmiş ve Harpers Ferry'ye yapacağı baskın için adam toplamasını sağlamıştır. Amerikan İç Savaşı sonrasında kadın hakları konusunda eylemlere ağırlık vermiştir. Kadınlara oy hakkı verilmesini savunan ve Süfrajet Hareketi'nin önde gelen isimlerinden olan Harriet Tubman 1913'te öldükten sonra Amerikan toplumu için cesaret ve özgürlüğün sembol isimlerinden biri olmuştur. 20 Nisan 2016'da Amerika Birleşik Devletleri Hazine Bakanlığı, $20'lık banknotlara Başkan Andrew Jackson'ınki yerine Harriet Tubman'ın portresinin konacağını açıklamıştır.


[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

Tubman ve ailesi, 1887. Tubman (sol uçta)



Harriet Tubman, Araminta "Minty" Ross adıyla Harriet Green ve Ben Ross adlı kölelerin çocuğu olarak 1822 senesinde Maryland'de doğdu. Tam doğum yeri ve günü gününe doğum tarihi bilinmemektedir. Bazı kayıtlara ve ödeme bilgilerine dayanarak 1822 tespiti yapılsa da Jean Humez gibi farklı isimler 1815 ile 1825 arasında farklı yılları da doğum tarihi olarak göstermektedir. Anne tarafından atalarının ABD'ye Afrika'dan gemilerle getirilen kölelerden olduğu ve günümüzde Gana sınırları içinde yaşayan Ashanti nesebinden geldiği kendisine ailesinde öğretilmiştir, fakat buna dair bir kanıt bulunamamıştır. Annesi Harriet, Mary Pattison Brodess'ın aşçılık yapan kölesi ve babası Ben ise Brodess'in ikinci eşi Anthony Thompson'ın marangozlukla uğraşan köleleriydi. 1808'de evlenen çiftin Linah, Mariah Ritty, Soph, Robert, Minty (Harriet), Ben, Rachel, Henry, ve Moses adlarında dokuz çocuğu oldu.



Beş-altı yaşlarına geldiğinde sahibesi Brodess onu "Miss. Susan" adlı birine, çocuklarına dadılık yapması için kiralamıştır. Çocukların uyanıp ağladığı zaman kırbaçlandığı ve hatrında kalan bir günde kahvaltı saatinden evvel beş kere kırbaçlandığını anlatmıştır. O gün kazınan yaraları ömür boyu taşıdığını ifade etmiştir. Yaşadığı eziyetlere direnmek için kaçmış ve beş gün boyunca dışarıda saklanmıştır. Büyüdükçe farklı görevler için kiralanan Araminta, tarlada veya ormanda çalışmak, çeşitli yükleri taşımak, öküzlerle ilgilenmek gibi daha ağır işlere verilmiştir. Bu dönemde yediği bir dayakta kafasına dirhemle vurulması ömür boyu çekeceği baş ağrılarına, sanrılara, epilepsi nöbetlerine neden olmuştur.



Okuma yazma bilmeden yetişen Araminta, annesinin anlattığı İncil kıssalarıyla büyüdü ve bu onun ileriki yaşlarda dini inancını şekillendiren temel etkenlerden biri oldu. Yeni Ahit'teki kölelerin itaatkar olması içeriğini eleştirdi ve Eski Ahit'teki kurtuluş kıssalarına önem verdi. Dindar biri olan Tubman Epilepsi hastalığı sebebiyle gördüğü sanrıları Yaratıcı'nın bir ilhamı ve yol göstericiliği olarak değerlendirdi.



1840 senesinde gerçekte 55 yaşına gelmiş babası, 45 yaşını geçtiği gerekçesiyle kölelikten azat edilse de Thompson ailesinin yanında tekrar köle olarak girerek çalışmaya devam eder. Tubman, azat edilmek için 45 yaşı geçme gerekçesinin annesi için ve annesinin 45 yaşından sonra doğurduğu çocukları için de uygulanması gerektiğini bir avukat tutarak ortaya çıkartır fakat Pattison ve Brodess aileleri bu gerekçeye aldırmaz. Bu yasa tanımaz tutum, Tubman'a yasal yollardan mücadele etmenin sonuç vermeyeceğini gösterir.



1844'te John Tubman adında özgür bir Siyahi Amerikalı ile evlenir. Evliliği sonrasında Araminta adını bırakarak annesinin adı olan Harriet adını kullanmaya başlar. Mevcut kurallar çerçevesinde özgür bir baba ve köle bir anneden doğan çocuğun da köle olacağını kavrayan Harriet Tubman'ın bu dönemde çocuk sahibi olmaz.



Kölelikten Kaçışı



[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

Cambridge Democrat gazetesindeki ilanda, kaçak köleler "Minty" (Harriet Tubman) ve erkek kardeşleri Henry ve Ben'i yakalayana $300 bedelinde (2016'daki tedavüle göre $9.000'a muadil) ödül vadediliyor.




1849'da tekrar hastalanan Tubman'ın değerinin düştüğünü gören sahibi Edward Brodess onu satmaya çalışır ancak alıcı bulamaz. Kendisini satıp akrabalarını köle olarak tutmaya devam etmek isteyen sahibini doğru yola döndürmesi için dua ettiğini belirten Tubman şunları söylemiştir: "1 Mart'a kadar beni satmank için insanlara gösteren sahibim için dua ettim. Satışın gerçekleştiğini duyunca 1 Mart'tan itibaren duamın içeriğini değiştirerek "Rabbim, eğer bu adamın kalbini değiştirmeyeceksen bari canını al da önümdeki engelleri kaldır!" diye yalvardım." Bir hafta sonra Brodess öldü ve Tubman önceki duygusallığından dolayı pişman oldu. Sahibinin ölümü sonrası dul kalan eşi Eliza'nın ailenin mallarını ve kölelerini satmaya başladı. Eşinin aksi yönde telkinlerine rağmen satılarak kaderin getireceklerini beklemektense kaçmaya karar verdi: "Hakkım olabilecek iki şey vardı, özgürlük veya ölüm; biri olmazsa diğerine sahip olacaktım."



Tubman ve iki erkek kardeşi Ben ve Henry, 17 Eylül 1849 tarihinde kaçtılar. Bu dönemde kardeşleri ve Tubman Dr. Anthony Thompson adındaki toprak sahibine kiraya verilmişti ve böylece sahibesinin kaçması sonrası yokluğunun fark edilmesi ihtimalini azaltmıştı. Sahibesi iki hafta sonra Cambridge Democrat gazetesine ilan vererek kaçak köleleri "Minty" (Harriet Tubman) ve erkek kardeşleri Henry ve Ben'i yakalayana, her biri için $100'er, toplamda $300 bedelinde (2016'daki tedavüle göre $9.000'a muadil) ödül vadetmiştir. Ben'in baba olacağı düşüncesi üzerine geri dönmeye karar veren erkek kardeşler Tubman'ı da dönmeye ikna etmiştir. Fakat daha sonra erkek kardeşleri olmadan tek başına tekrar kaçmıştır. Yaklaşık 145 kilometre süren kaçış güzergahında geceleri ilerlemiş ve yaya olarak 26 gün yolculuğuna devam etmiştir. Bu süreçte kaçkın köleleri yakalayarak para kazanmaya çalışan köle avcılarından uzak durmaya çalışmıştır. Nihayetinde Pensilvanya'ya vardığı anı şöyle anlatır:



"Hattı geçtiğimi farkettiğim zaman ben ben miyim diye anlamak için ellerime baktım. Her noktasında haleler vardı. Güneş, ağaçların arasında ve ovaların üzerinde altın gibi parlıyordu ve ben kendimi cennette hissediyordum."

—Bradford (1971), s. 19'dan atıfla



"Musa" (Moses) Lakabı



"Yeraltı Demiryolu" (Underground Railroad) adı verilen gizli güzergahları gösterir harita.

1850'de Amerika Birleşik Devletleri Kongresi'nin kabul ettiği "Kaçkın Köle Yasası" gereğince kaçkın kölelerin çok ağır cezalara arptırılmasına imkan verildi. Köleliğin kaldırıldığı devletlerde dahi uygulanacak bu yasa sonrasında hem kaçkınların karşı karşıya oldukları riskler arttı hem de yeni gelen göç dalgası ile siyahi nüfus ile örneğin İrlanda göçmenleri arasında etnik gerilimler artmaya başladı. Bu dönemde akrabalarını özgürlüğüne kavuşturmaya çalışan Tubman, bunun için Maryland'e ve Atlantik kıyılarındaki en büyük bağımsız şehir Baltimore'a gidip gelmiştir. On bir yıla yakın süre boyunca toplamda on üç kere yaptığı bu seferler neticesinde içinde kardeşleri Henry, Ben ve Robert'ın, eşlerinin ve çocuklarının da olduğu yetmiş köleyi özgürlüğüne kavuşturmuştur.



Maryland'e yaptığı bu özgürleştirme seferlerini, böylece aile üyelerini ve pek çok köleyi özgürlüğüne kavuşturmasını Tevrat'taki Yahudilerin Mısır'dan kurtuluşuna benzeten William Lloyd Garrison, Harriet Tubman'a Musa (Moses) lakabını yakıştırmıştır. Gelecekte hakkında yazılacak pek çok biyografide de benimsenen bu lakap, Halkını esaretten kurtaran Tubman gibi yakıştırmalara neden olacaktır. Köleliğin kaldırılması için mücadele vermiş reformculardan yazar Frederick Douglass bu dönemde Tubman ile birlikte hareket etmekteydi. 1868'de hazırlanan ilk biyografisi için Tubman'a gönderdiği yazıda bu seferleri için "geceleyin gök ve suskun yıldızlar senin kahramanlığına ve özgürlüğe bağlılığına şahitlik etmiştir." demiştir.



Amerikan İç Savaşı



1861'de Amerikan İç Savaşı patlak verince, Amerika Konfedere Devletleri'ne karşı Birlik yanında saf tutmayı köleliğin kaldırılması için bir fırsat olarak görmüşütr. Bu amaçla Birlik çalışmalarına destek vermiş, köleliğin kaldırılması için destek veren General David Hunter ile görüşerek Benjamin Butler'ın zorla çalıştırdığı ve kuzeylilerin zorla el koyduğu veya kaçırdığı mal olarak değerlendirdiği kaçkın köleleri (contrabands) Port Royal'de özgürlüğüne kavuşmuştur. Port Royal'de hemşire olarak orduya hizmet etti ve yerel bitkileri kullanarak özellikle dizanteri'den muzdarip askerlere ilaç sağladı. Güney Caɾolina’da 750 kölenin kurtarılmasına ve Güney güçleɾinin askeɾi üsleɾine hasaɾ veɾilmesini sağlayan Combahee Nehri Baskını'nı yönetti. Dönemin gazeteleri Tubman'ın çabalarını vatanperver, dirayetli, enerjik ve yetenekli olarak manşetlere taşıdı. Tubnam bu baskın gününü şöyle anlatacaktı: " Hayatımda hiç böyle biɾ manzara görmedim. Güldük, güldük ve güldük… İşte orada, kafasının üzerinde biɾ kovayla biɾ kadın geliyordu; içindeki pirinç kavrulmuş gibiydi, yangından son anda kurtarmıştı... Arkasından ona dayanan bir de genç. Biɾ kadın, biɾi beyaz, diğeɾi siyah olan iki domuz getirdi. İkisini de aldık ve beyaz olana General P. G. T. Beauregard'ın, siyaha da Güneylilerin Federasyon Başkanı Jeff Davis'in isimlerini verdik. Bazen kucaklarında oynaşan ikiz bebeklerle kadınlar geliyordu. Herhalde hayatımda hiç bu kadar çok ikiz görmemişimdir; omuzlarında çantalar, kafalarında sepetler, arkalarında veletler, yüklenmişlerdi...


1911 senesine gelindiğinde Tubnam'ın vücudu çok zayıf ve çelimsiz hale gelmişti, bu sebeple evde bakılma ihtiyacı doğdu. Dönemin New york gazeteleri durumu için "hasta ve beş parasız" ifadeleri ile haber servis ediyordu. 10 Mart 1913 tarihinde zatürreden öldü.



Amerikan doları

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

Women on 20s adı verilen 20 dolarlık banknotun üzerine bir kadın portresinin konulması kampanyasının sonucunda, 20 Nisan 2016 tarihinde Amerikan Hazine Bakanı Jack Lew'in açıkladığına göre, 20 dolarlık banknot üzerindeki Amerikan Başkanı Andrew Jackson resmi yerine Harriet Tubman'ın resminin konulacağını açıklamıştır. Süfrajet hareketinin ve kadın haklarının diğer önemli isimleri olan Lucretia Mott, Sojourner Truth, Susan B. Anthony, Elizabeth Cady Stanton ve Alice Paulise'un resimlerinin ise 10 dolarlık banknotunun arka yüzüne konulması kararlaştırılmıştır.Böylece Harriet Tubman, portresi ABD Doları üzerinde bulunan ilk ABD Başkanı George Washington'ın eşi Martha Washington'dan sonra bir diğer kadın ve ilk Siyahi Amerikalı olacaktır.


[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

Harriet Tubman, (doğum adı: Araminta "Minty" Ross; d. Mart 1822, Maryland, Amerika Birleşik Devletleri – ö. 10 Mart 1913, Auburn, New York, Amerika Birleşik Devletleri) Siyahi Amerikalı kölelik karşıtı eylemci, Süfrajet, Sivil haklar eylemcisi ve Amerikan İç Savaşı sırasında Konfederasyon aleyhine çalışıp Birlik lehine casusluk yapmış hemşire.



Köle olarak doğan Tubman, 1849 senesinde kölelikten kaçarak Pensilvanya, Philadelphia'ya gitmiştir. Daha sonra Maryland'e tekrar dönerek ailesini de kölelikten kurtarmıştır. "Yeraltı Demiryolu" (Underground Railroad) adını verdiği gizli yollar ve güvenli evleri tesis etmiş ve kölelik karşıtı ağı kurarak eylemlerine devam etmiştir. On üç sefer ile toplamda yetmiş köleyi ve aileyi kölelikten kurtarmıştır. Kölelik karşıtı liderlerden John Brown'a da yardım etmiş ve Harpers Ferry'ye yapacağı baskın için adam toplamasını sağlamıştır. Amerikan İç Savaşı sonrasında kadın hakları konusunda eylemlere ağırlık vermiştir. Kadınlara oy hakkı verilmesini savunan ve Süfrajet Hareketi'nin önde gelen isimlerinden olan Harriet Tubman 1913'te öldükten sonra Amerikan toplumu için cesaret ve özgürlüğün sembol isimlerinden biri olmuştur. 20 Nisan 2016'da Amerika Birleşik Devletleri Hazine Bakanlığı, $20'lık banknotlara Başkan Andrew Jackson'ınki yerine Harriet Tubman'ın portresinin konacağını açıklamıştır.


[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

Tubman ve ailesi, 1887. Tubman (sol uçta)



Harriet Tubman, Araminta "Minty" Ross adıyla Harriet Green ve Ben Ross adlı kölelerin çocuğu olarak 1822 senesinde Maryland'de doğdu. Tam doğum yeri ve günü gününe doğum tarihi bilinmemektedir. Bazı kayıtlara ve ödeme bilgilerine dayanarak 1822 tespiti yapılsa da Jean Humez gibi farklı isimler 1815 ile 1825 arasında farklı yılları da doğum tarihi olarak göstermektedir. Anne tarafından atalarının ABD'ye Afrika'dan gemilerle getirilen kölelerden olduğu ve günümüzde Gana sınırları içinde yaşayan Ashanti nesebinden geldiği kendisine ailesinde öğretilmiştir, fakat buna dair bir kanıt bulunamamıştır. Annesi Harriet, Mary Pattison Brodess'ın aşçılık yapan kölesi ve babası Ben ise Brodess'in ikinci eşi Anthony Thompson'ın marangozlukla uğraşan köleleriydi. 1808'de evlenen çiftin Linah, Mariah Ritty, Soph, Robert, Minty (Harriet), Ben, Rachel, Henry, ve Moses adlarında dokuz çocuğu oldu.



Beş-altı yaşlarına geldiğinde sahibesi Brodess onu "Miss. Susan" adlı birine, çocuklarına dadılık yapması için kiralamıştır. Çocukların uyanıp ağladığı zaman kırbaçlandığı ve hatrında kalan bir günde kahvaltı saatinden evvel beş kere kırbaçlandığını anlatmıştır. O gün kazınan yaraları ömür boyu taşıdığını ifade etmiştir. Yaşadığı eziyetlere direnmek için kaçmış ve beş gün boyunca dışarıda saklanmıştır. Büyüdükçe farklı görevler için kiralanan Araminta, tarlada veya ormanda çalışmak, çeşitli yükleri taşımak, öküzlerle ilgilenmek gibi daha ağır işlere verilmiştir. Bu dönemde yediği bir dayakta kafasına dirhemle vurulması ömür boyu çekeceği baş ağrılarına, sanrılara, epilepsi nöbetlerine neden olmuştur.



Okuma yazma bilmeden yetişen Araminta, annesinin anlattığı İncil kıssalarıyla büyüdü ve bu onun ileriki yaşlarda dini inancını şekillendiren temel etkenlerden biri oldu. Yeni Ahit'teki kölelerin itaatkar olması içeriğini eleştirdi ve Eski Ahit'teki kurtuluş kıssalarına önem verdi. Dindar biri olan Tubman Epilepsi hastalığı sebebiyle gördüğü sanrıları Yaratıcı'nın bir ilhamı ve yol göstericiliği olarak değerlendirdi.



1840 senesinde gerçekte 55 yaşına gelmiş babası, 45 yaşını geçtiği gerekçesiyle kölelikten azat edilse de Thompson ailesinin yanında tekrar köle olarak girerek çalışmaya devam eder. Tubman, azat edilmek için 45 yaşı geçme gerekçesinin annesi için ve annesinin 45 yaşından sonra doğurduğu çocukları için de uygulanması gerektiğini bir avukat tutarak ortaya çıkartır fakat Pattison ve Brodess aileleri bu gerekçeye aldırmaz. Bu yasa tanımaz tutum, Tubman'a yasal yollardan mücadele etmenin sonuç vermeyeceğini gösterir.



1844'te John Tubman adında özgür bir Siyahi Amerikalı ile evlenir. Evliliği sonrasında Araminta adını bırakarak annesinin adı olan Harriet adını kullanmaya başlar. Mevcut kurallar çerçevesinde özgür bir baba ve köle bir anneden doğan çocuğun da köle olacağını kavrayan Harriet Tubman'ın bu dönemde çocuk sahibi olmaz.



Kölelikten Kaçışı



[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

Cambridge Democrat gazetesindeki ilanda, kaçak köleler "Minty" (Harriet Tubman) ve erkek kardeşleri Henry ve Ben'i yakalayana $300 bedelinde (2016'daki tedavüle göre $9.000'a muadil) ödül vadediliyor.




1849'da tekrar hastalanan Tubman'ın değerinin düştüğünü gören sahibi Edward Brodess onu satmaya çalışır ancak alıcı bulamaz. Kendisini satıp akrabalarını köle olarak tutmaya devam etmek isteyen sahibini doğru yola döndürmesi için dua ettiğini belirten Tubman şunları söylemiştir: "1 Mart'a kadar beni satmank için insanlara gösteren sahibim için dua ettim. Satışın gerçekleştiğini duyunca 1 Mart'tan itibaren duamın içeriğini değiştirerek "Rabbim, eğer bu adamın kalbini değiştirmeyeceksen bari canını al da önümdeki engelleri kaldır!" diye yalvardım." Bir hafta sonra Brodess öldü ve Tubman önceki duygusallığından dolayı pişman oldu. Sahibinin ölümü sonrası dul kalan eşi Eliza'nın ailenin mallarını ve kölelerini satmaya başladı. Eşinin aksi yönde telkinlerine rağmen satılarak kaderin getireceklerini beklemektense kaçmaya karar verdi: "Hakkım olabilecek iki şey vardı, özgürlük veya ölüm; biri olmazsa diğerine sahip olacaktım."



Tubman ve iki erkek kardeşi Ben ve Henry, 17 Eylül 1849 tarihinde kaçtılar. Bu dönemde kardeşleri ve Tubman Dr. Anthony Thompson adındaki toprak sahibine kiraya verilmişti ve böylece sahibesinin kaçması sonrası yokluğunun fark edilmesi ihtimalini azaltmıştı. Sahibesi iki hafta sonra Cambridge Democrat gazetesine ilan vererek kaçak köleleri "Minty" (Harriet Tubman) ve erkek kardeşleri Henry ve Ben'i yakalayana, her biri için $100'er, toplamda $300 bedelinde (2016'daki tedavüle göre $9.000'a muadil) ödül vadetmiştir. Ben'in baba olacağı düşüncesi üzerine geri dönmeye karar veren erkek kardeşler Tubman'ı da dönmeye ikna etmiştir. Fakat daha sonra erkek kardeşleri olmadan tek başına tekrar kaçmıştır. Yaklaşık 145 kilometre süren kaçış güzergahında geceleri ilerlemiş ve yaya olarak 26 gün yolculuğuna devam etmiştir. Bu süreçte kaçkın köleleri yakalayarak para kazanmaya çalışan köle avcılarından uzak durmaya çalışmıştır. Nihayetinde Pensilvanya'ya vardığı anı şöyle anlatır:



"Hattı geçtiğimi farkettiğim zaman ben ben miyim diye anlamak için ellerime baktım. Her noktasında haleler vardı. Güneş, ağaçların arasında ve ovaların üzerinde altın gibi parlıyordu ve ben kendimi cennette hissediyordum."

—Bradford (1971), s. 19'dan atıfla



"Musa" (Moses) Lakabı



"Yeraltı Demiryolu" (Underground Railroad) adı verilen gizli güzergahları gösterir harita.

1850'de Amerika Birleşik Devletleri Kongresi'nin kabul ettiği "Kaçkın Köle Yasası" gereğince kaçkın kölelerin çok ağır cezalara arptırılmasına imkan verildi. Köleliğin kaldırıldığı devletlerde dahi uygulanacak bu yasa sonrasında hem kaçkınların karşı karşıya oldukları riskler arttı hem de yeni gelen göç dalgası ile siyahi nüfus ile örneğin İrlanda göçmenleri arasında etnik gerilimler artmaya başladı. Bu dönemde akrabalarını özgürlüğüne kavuşturmaya çalışan Tubman, bunun için Maryland'e ve Atlantik kıyılarındaki en büyük bağımsız şehir Baltimore'a gidip gelmiştir. On bir yıla yakın süre boyunca toplamda on üç kere yaptığı bu seferler neticesinde içinde kardeşleri Henry, Ben ve Robert'ın, eşlerinin ve çocuklarının da olduğu yetmiş köleyi özgürlüğüne kavuşturmuştur.



Maryland'e yaptığı bu özgürleştirme seferlerini, böylece aile üyelerini ve pek çok köleyi özgürlüğüne kavuşturmasını Tevrat'taki Yahudilerin Mısır'dan kurtuluşuna benzeten William Lloyd Garrison, Harriet Tubman'a Musa (Moses) lakabını yakıştırmıştır. Gelecekte hakkında yazılacak pek çok biyografide de benimsenen bu lakap, Halkını esaretten kurtaran Tubman gibi yakıştırmalara neden olacaktır. Köleliğin kaldırılması için mücadele vermiş reformculardan yazar Frederick Douglass bu dönemde Tubman ile birlikte hareket etmekteydi. 1868'de hazırlanan ilk biyografisi için Tubman'a gönderdiği yazıda bu seferleri için "geceleyin gök ve suskun yıldızlar senin kahramanlığına ve özgürlüğe bağlılığına şahitlik etmiştir." demiştir.



Amerikan İç Savaşı



1861'de Amerikan İç Savaşı patlak verince, Amerika Konfedere Devletleri'ne karşı Birlik yanında saf tutmayı köleliğin kaldırılması için bir fırsat olarak görmüşütr. Bu amaçla Birlik çalışmalarına destek vermiş, köleliğin kaldırılması için destek veren General David Hunter ile görüşerek Benjamin Butler'ın zorla çalıştırdığı ve kuzeylilerin zorla el koyduğu veya kaçırdığı mal olarak değerlendirdiği kaçkın köleleri (contrabands) Port Royal'de özgürlüğüne kavuşmuştur. Port Royal'de hemşire olarak orduya hizmet etti ve yerel bitkileri kullanarak özellikle dizanteri'den muzdarip askerlere ilaç sağladı. Güney Caɾolina’da 750 kölenin kurtarılmasına ve Güney güçleɾinin askeɾi üsleɾine hasaɾ veɾilmesini sağlayan Combahee Nehri Baskını'nı yönetti. Dönemin gazeteleri Tubman'ın çabalarını vatanperver, dirayetli, enerjik ve yetenekli olarak manşetlere taşıdı. Tubnam bu baskın gününü şöyle anlatacaktı: " Hayatımda hiç böyle biɾ manzara görmedim. Güldük, güldük ve güldük… İşte orada, kafasının üzerinde biɾ kovayla biɾ kadın geliyordu; içindeki pirinç kavrulmuş gibiydi, yangından son anda kurtarmıştı... Arkasından ona dayanan bir de genç. Biɾ kadın, biɾi beyaz, diğeɾi siyah olan iki domuz getirdi. İkisini de aldık ve beyaz olana General P. G. T. Beauregard'ın, siyaha da Güneylilerin Federasyon Başkanı Jeff Davis'in isimlerini verdik. Bazen kucaklarında oynaşan ikiz bebeklerle kadınlar geliyordu. Herhalde hayatımda hiç bu kadar çok ikiz görmemişimdir; omuzlarında çantalar, kafalarında sepetler, arkalarında veletler, yüklenmişlerdi...


1911 senesine gelindiğinde Tubnam'ın vücudu çok zayıf ve çelimsiz hale gelmişti, bu sebeple evde bakılma ihtiyacı doğdu. Dönemin New york gazeteleri durumu için "hasta ve beş parasız" ifadeleri ile haber servis ediyordu. 10 Mart 1913 tarihinde zatürreden öldü.



Amerikan doları

[Foruma üye olmadığınız sürece forum içeriğindeki bağlantıları görüntüleyemezsiniz. Foruma üye olmak için TIKLAYIN!]

Women on 20s adı verilen 20 dolarlık banknotun üzerine bir kadın portresinin konulması kampanyasının sonucunda, 20 Nisan 2016 tarihinde Amerikan Hazine Bakanı Jack Lew'in açıkladığına göre, 20 dolarlık banknot üzerindeki Amerikan Başkanı Andrew Jackson resmi yerine Harriet Tubman'ın resminin konulacağını açıklamıştır. Süfrajet hareketinin ve kadın haklarının diğer önemli isimleri olan Lucretia Mott, Sojourner Truth, Susan B. Anthony, Elizabeth Cady Stanton ve Alice Paulise'un resimlerinin ise 10 dolarlık banknotunun arka yüzüne konulması kararlaştırılmıştır.Böylece Harriet Tubman, portresi ABD Doları üzerinde bulunan ilk ABD Başkanı George Washington'ın eşi Martha Washington'dan sonra bir diğer kadın ve ilk Siyahi Amerikalı olacaktır.

__________________
Tüm teoriler, klişeler gibi
Cehennemin dibine gitsin
bütün ufak yüzler
Yukarı bakıyorlar, güzeller
ve inanıyorlar.
Ağlamak istiyorum
Fakat hüzün aptalca
İnanmak istiyorum
Fakat inanç bir mezarlık
Biz onu satıra ve bir alaycı kuşa indirgedik
Bize şans dile….



C. Bukowski
 
  

İçeriği Sosyalleştir

Etiketler
kadınlar


Şu anda bu konuyu görüntüleyen etkin kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 konuk)
 
Seçenekler
Görüntüleme stilleri

Gönderme Kuralları
Konu açma yetkiniz yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti ekleme yetkiniz yok
Mesaj düzenleme yetkiniz yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık



Forum saati; Türkiye'ye göre ayarlanmış olup, şu an saat: 01:47.

Forum Yasal Uyarı
Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2024, vBulletin Solutions Inc.

ForumKalbi, lisanslı vBulletin® kullanmaktadır.

ForumKalbi.Com; 5651 sayılı kanun uyarınca yer sağlayıcı niteliğini haiz bir genel forum sitesidir. Sitemizde yapılan paylaşımlar, moderasyon ekibimizin onayına dahil olmadan direkt yayınlanmaktadır. 5237 sayılı TCK (Türk Ceza Kanunu) ve 5651 Sayılı Kanun'un ilgili maddelerini ihlal eden kişilerin IP adresi ve sair kişisel verileri işlenmekte; yetkili merci tarafından müzekkere (Resmi Üst Yazı), tarafımıza tanzim edildiği takdirde paylaşılacaktır. Hukuka aykırı bir içerik paylaşımının olduğunu düşündüğünüz mesaj, konu ya da görseli içeren forum gönderilerini; İLETİŞİM bağlantısındaki formu doldurarak iletebilirsiniz. 48 saat içerisinde mevcut şikâyetiniz üzerinden tarafınıza ulaşılacak, gerekli işlemler tesis edilecektir.